Alman turistlerden elde edilecek eurolar uğruna “Mavi Vatan” satıldı. Oruç Reis’in Türk Kıta Sahanlığı sınırları içerisinde yapacağı sismik araştırma iptal edildi. Bir kez daha Erdoğan rejiminin bekası uğruna devletin hak ve menfaatleri feda edildi.
FATİH YURTSEVEN
BOLD ANALİZ – İktidarını belli bir zümrenin hak ve menfaatlerini korumak üzerine inşa eden tek adam rejimleri için ulusal güvenlik ve dış politika gibi konular, kendi bağlamlarından koparılarak iç politik hedeflerinin güdümünde kendilerine hayat hakkı bulurlar. Mısır ve Yunanistan arasında 6 Ağustos tarihinde imzalanan Münhasır Ekonomik Bölge (MEB) anlaşması Türkiye’nin şu anda içerisinde bulunduğu durumu özetleyen en somut gelişme olarak gösterilebilir.
Türkiye’nin yakın kuşağı için örnek olarak gösterildiği, parlamenter rejimin kurumlarının birbirleriyle uyum içerisinde çalıştığı, devletin hak ve menfaatlerinin herkes için belirleyici olduğu zamanlarda, Dışişleri ve Genelkurmay bürokrasisinin uyumlu çalışması sonucunda Mısır ile askeri ilişkiler en üst seviyeye çıkarılmıştı. 2011 ve 2012 yıllarında icra edilen “Dostluk Denizi” tatbikatlarında Doğu Akdeniz’in en uzun kıyı şeridine sahip iki ülkesi arasındaki yakın iş birliği Doğu Akdeniz’de hayat bulmuştu. İlişkilerde yaşanan ilerlemenin Türkiye açısından bir MEB anlaşması ile sonuçlanması ve Suriye krizi nedeniyle alternatif ticaret rotası olarak Port Said Limanı’nın kullanılması hedefleniyordu.
Ancak, Arap Baharı sonrasında oluşan siyasi ve toplumsal koşulları gizli ajandasındaki siyasal hedefleri hayata geçirmek açısından en uygun zaman olarak değerlendiren Erdoğan, Mısır’da Mursi’nin askeri darbe ile devrilmesine çok sert tepki vererek iki ülke arasındaki ilişkilerin sıfırlanmasına neden oldu. O dönem Genelkurmay karargâhı, Doğu Akdeniz’de Türkiye’nin içerisinde bulunduğu durumu dikkate alarak ilişkilerin askeri olarak örtülü bir şekilde devam etmesini isterken, Erdoğan rejimi kendi ajandası doğrultusunda Mısır ile ilişkileri askıya aldı.
Daha önce Mavi Marmara olayında da İsrail ile benzer bir durum yaşanmış, Erdoğan rejimi, İsrail ile ilişkileri askıya almış, Doğu Akdeniz’de Türkiye’ye karşı, İsrail-Yunanistan-Güney Kıbrıs iş birliğinin önünü açmıştı. Mısır ile ilişkilerinin askıya alınması da Türkiye’nin Doğu Akdeniz’de tamamen yalnızlaşmasına neden oldu. Mısır o zamana kadar Yunanistan’ın ısrarlı talebine rağmen, Türkiye ile olan ilişkilerinden dolayı bir MEB anlaşmasına “Evet” demedi.
Yunanistan kendisi adına oluşan boşluğu doldurmak için, hem siyasi hem de askeri olarak Mısır ile ilişkileri geliştirme yönünde güçlü bir irade ortaya koydu. Rodos Adası açıklarında her iki ülke deniz kuvvetleri unsurlarının katımıyla amfibi tatbikatlar icra edildi. Erdoğan rejiminin öngörülemezliği ve pragmatist yaklaşımı, ABD’yi uzun vadede bölgede Türkiye’ye karşı bir alternatif aramaya zorladı. Yunanistan’ın Dedeağaç limanı ve bazı üslerinin ABD’nin kullanımına açılması, Yunanistan’ı bölgede daha cüretkâr adımlar atma konusunda cesaretlendirdi.
Türkiye’nin elinde o kadar haklı argümanları olmasına rağmen, sırf iç politikada alıcısı var diye, kaynağı gayri milli bir kavram olan “Mavi Vatan” doktrini etrafında örgütlenen birkaç maceraperest ulusalcı asker ve Cihat Yaycı’nın yönlendirmesiyle, Libya’ya yönelik silah ticaretini perdelemek için, Ulusal Mutabakat Hükumeti ile yapılan MEB sınırlandırma anlaşması bardağı taşıran son damla oldu. Hukuki ve siyasi olarak çürük bir zemine dayanan anlaşma bölgede diğer “olmazların” önünü açtı. Doğu Akdeniz Gaz Forumu etrafında Türkiye karşıtı bir eksen oluştu.
Bölgede her geçen gün yalnızlaşan Türkiye askeri olarak daha sert tedbirlere başvurdu. 21 Temmuz’da Meis Adası’nın güneyinde Oruç Reis gemisinin sismik araştırma yapması için ilan edilen NAVTEXT (Denizcilere duyuru) Türk ve Yunan donanmalarını karşı karşıya getirdi. Almanya Başbakanı Merkel’in arabuluculuğunda Türkiye’ye yönelik seyahat kısıtlamalarının gevşetilmesi karşılığında, her iki ülke, sorunların çözümü için masaya oturmayı kabul etti. Herkesin anlayacağı dille ifade edersek gelecek Alman turistlerden elde edilecek eurolar uğruna “Mavi Vatan” satıldı, Oruç Reis’in yapacağı sismik araştırma iptal edildi. Oysa; Oruç Reis’in araştırma yapacağı saha, BM’ye deklare edilen Türk Kıta Sahanlığı sınırları içerisindeydi. Bir kez daha Erdoğan, rejimin bekası uğruna devletin hak ve menfaatlerini feda etti.
Almanya sayesinde Türkiye’nin kararlığını test eden Yunanistan, şartları çok iyi değerlendirerek Türkiye için en kötü senaryo olan Mısır ile MEB sınırlandırma anlaşmasını imzaladı. Peki bundan sonra ne olacak?
Erdoğan rejimi yaşanan ekonomik kriz nedeniyle iç politikada zor günler yaşıyor. Halkın yeniden “Saray” etrafında kenetlenmesi için yeni bir gündeme ihtiyacı var. Günlerdir pompalanan Yunan tehdidi, yapılan anlaşma ile somutlaştı. Ulusalcı askerler için de Yunanistan ile yaşanacak bir askeri mücadele kendilerine yeni alanlar açacağı için, tercih sebebi. Zira, onlarda çok iyi biliyor ki; 28 Şubat’ın en önemli aktörlerinden biri olan Güven Erkaya’nın yıldızı, Kardak krizinde parlamıştı.
Toparlarsak; Erdoğan rejimi yeniden Meis güneyinde bir NAVTEXT ilan eder, Oruç Reis sismik araştırma için sahaya intikal eder, Türk ve Yunan donanmaları Doğu Akdeniz’de tam kadro hazır olur, tarih tekerrür eder, Kardak krizinde üsteğmen olan şimdinin SAT Komutanı Amiral Ercan Kireçtepe komutasında SAT’larımız MEİS adası etrafında bulunan adalardan birine çıkar, Almanya ve ABD devreye girer, Erdoğan pazarlık yapar, alacağını alır, vereceğini verir ve “Mavi Vatan” bir kez daha satılır, bu arada ekonomik kriz unutulur, toplum sakinleşir. Bu iyi senaryo.
Herkes artık şunun farkına varmalı. Erdoğan rejimi bu ülkenin en büyük ulusal güvenlik sorunudur. Olayların kontrolden çıkarak sıcak bir çatışmaya dönüşmesi an meselesidir. Türkiye daha önce de buna benzer krizleri başarıyla yönetmiş bir hariciye hafızasına sahiptir. Eğer halen varsa sesini çıkaran birkaç cesur diplomat ve asker, onların tavsiyesine kulak vermek herkesin menfaatine olacaktır.