* Fotoğraflar: Twiiter
Manisa’nın Salihli ilçesine bağlı Çapaklı mahallesinde yapılması planlanan biyogaz enerji santraline karşı direnen ve jandarmanın sert müdahalesine maruz kalan kadınların görüntüleri, CHP Aydın milletvekili Süleyman Bülbül’ün Twitter’daki paylaşımıyla bir kez daha gündeme geldi. 21 Temmuz’da meydana gelen olaydan sonra köylüler, topraklarının akibetinin belirsizliğiyle başbaşa kalmış durumda. Tüm hukuki kararlara karşı santralin inşası devam ediyor.
Jandarma ile yaşanan arbedede yaklaşık 30 köylü gözaltına alınmış, jandarma tarafından darp edilen çiftçi kadınların görüntüleri bir kez daha büyük bir tepki alırken Salihli’de yapılmak istenen biyogaz santraliyle ilgili hukuka aykırı bir süreç yürütüldüğü de ortaya çıktı.
Projenin asıl dosyasında yer almayan fakat yapımı için ihtiyacı olan yol için Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, “Çevresel Etki Değerlendirmesi (ÇED) olumlu” raporundan imar değişikliği planı yaparak, şirketin bölgede yol yapmasının önünü açtı. Köylülerin tarlalarının içinden geçmesi planlanan yola karşı direnişi de, tekrar gündeme gelen darp görüntüleriyle sonuçlandı.
Yaşadıklarını bianet’e anlatan geçimini çiftçilikle sağlayan köylü kadınlardan Meryem Adıgüzel, “Sadece beni üç asker sürükledi” dedi. Rahime Gültekin ise “Üstümde beş jandarma vardı, sırf yolda durduğum için” dedi. Projenin başlangıcından itibaren yaşanan hukuksuzlukları da avukat Seçil Ege bianet’e anlattı.
Avukat Ege: Burası 1. sınıf mutlak tarım arazisi
2020’nin başında, Çataklı köyüne inşa etmek istediği biyogaz enerji santrali için Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’ndan “ÇED olumlu” raporu alan Ege Biyogaz Firması’na avukatlar ve köylüler, Manisa İdare Mahkemesi’nde iptal ve yürütmeyi durdurma davası açtı. Avukat Ege süreci şöyle anlattı:
“Dava dilekçemizde dayanak yaptığımız bazı itirazlar vardı. Birincisi bu bölgenin 1. sınıf mutlak tarım arazisi olması. Bu bir nevi koruma statüsü getiriyor. Yani sadece tarımsal faaliyetler yapılabilecek topraklar. Proje sahasının etrafında meyve bahçeleri, zeytinlikler, üzüm bağları ve tarlaların bulunması böylece ilk itirazımız oldu.
“Alandan üç tane sulama kanalı geçiyor”
“Bir diğeri sahanın hemen altında köyün merası bulunuyor. Çünkü köyde aynı zamanda hayvancılık da yapılıyor ve bu merayla proje sahası olan tarla arasında Devlet Su İşleri’nin (DSİ) üç tane alan sulama kanalı geçiyor.
“Bu sulama kanallarından bir tanesi Gediz havzasının bütün köylerini dolaşan ve tarımsal sulamayı sağlıyor, biri yedek sulama kanalı ve diğeri de İzmir’in bir kısım içme suyuna kaynak yapan sulama kanalı.”
Dilekçedeki itiraz nedeni şirketin önünü açtı
Avukat Ege, dilekçede sıraladıkları itirazlardan sonuncusunun proje sahasının resmi bir yolunun bulunmayışıyla ilgili olduğunu, dava açıldıktan hemen sonra dilekçede “bir yol olmadığını” gören şirketin harekete geçtiğini söyledi.
Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, sadece bu alana ilişkin bir imar planı değişikliği yaptı. Değişiklikle köylülerin tarlalarının arasından ve hatta bazılarının tarlalarının içinden geçen bir yol çizildi.
Avukatlar imar planı değişikliğinin askıya çıkmasıyla birlikte buna karşı da Manisa İdare Mahkemesi’nde dava açtı. Ancak imar planı değişiklikleri, diğer iptal davalarından farklı olarak kesinleşmediği sürece uygulamaya konulamayacağı halde şirket 15 Temmuz günü iş makinalarıyla tarlalara doğru yol çalışması başlattı.
* Avukat Seçil Ege
Şirket karayollarının ait görevi yaptı
Yol yapma görevinin sadece karayollarına ya da belediyelere ait olduğunun da altını çizen Ege, sözlerine şöyle devam etti:
“Bu yolla ilgili açılmış hiçbir ihale yok ve şirket de yol yapım şirketi değil. Tamamen kendisi için uygulama yaptı ve yolun bir kısmını tamamladı ve sadece asfaltlama aşaması kaldı. Köylüler ise bu süreçte bir direnç gösterdi ve tarlalarda nöbete başladı.
“Bunun üzerine kaymakamlık, köy muhtarını ve şirket yetkililerini huzuruna çağırıp şirketin yargısal süreci bekleyeceğini söyledi ve köylülerden de nöbete son vermelerini istedi.
“Bizi kalkanlarla ezdiler”
“21 Temmuz günü yoğun bir kolluk kuvveti katılımı ve şirketin daha fazla araçlarıyla alana geldiğini gördük. Sabah köyün erkekleri jandarma müdahalesiyle gözaltına alındı. Bu defa kadınlar olarak bizler yol üzerinde oturduk ve geçişe izin vermedik.
“Sonuçta mülkiyet hakkı kapsamında kendi tarlasından kimin geçeceğine kişi kendisi karar verebilir ve orada bir yol dahi olsa pasif bir direniş gösteriliyor ve Ceza Muhakemeleri Kanunu’da (CMK) neye, hangi durumlarda müdahale edilebileceğinin yasayla çerçevesinin çizilmiş olmasına ve buna göre bizim durumumuzda hiçbir müdahale gerekçesi yasal olarak oluşmamasına rağmen şirketin araçlarını geçirebilmek bizi kalkanlarla önce ezdiler.
“Daha sonra coplayarak, yerlerde sürükleyerek alandan çıkarttılar. Yol araçları ve hatta şirket yetkilisinin özel araçlarına dahi jandarma erlerini koyarak alana giriş sağladılar.”
Mahkeme kararına rağmen yol açıldı
Jandarmanın müdahalesi üzerine acil olarak Salihli Asliye Hukuk Mahkemesi’ne başvurarak müdahalenin meni davası açtıklarını kaydeden Ege, mahkemenin “yolun yapılmaması ve hatta çakıl dökülmemesi gibi ayrıntılı bir” ihtiyati tedbir kararı verdiğini ancak kolluk kuvvetine kararı göstermelerine rağmen yolun açıldığını sadece asfaltlama çalışması yapılmadığını söyledi:
“Şu an köylünün tarlalarından geçmek suretiyle proje sahasında kurulum faaliyetine başladılar. Yürütmeyi durdurma ve projenin iptali talebiyle ilgili ilk açtığımız dava kapsamında Haziran ayı sonunda mahkeme heyeti bilirkişilerle birlikte proje sahasında keşif gerçekleştirdi. Şu an biz keşif sonucuyla bilirkişilerce düzenlenecek olan raporu bekliyoruz.”
Adıgüzel: Sürüklediler, kollarımdan sıktılar
Yolun geçtiği alanda tarlası bulunmayan ancak o yerdeki tarlalarda yevmiyeyle çalışan köylülerden Meryem Adıgüzel, jandarma müdahalesi sırasında yaşadıklarını şu sözlerle anlattı:
“Benim orada tarlam yok ama o tarlalardan ben ekmeğimi kazanıyorum ve ben bu köyde yaşıyorum. Havası, suyu her şeyi etkileyecek bizleri ve ben bunu istemiyorum.
“O yüzden o gün de sadece kamyonlar geçmesin istedik. Askerimize dedik ki bizim sizinle bir sorunumuz yok biz bu şirketi istemiyoruz. Biz onlara sizin vatandaşınızız, siz bizim kardeşimizsiniz dememize rağmen çok kötü bir şekilde darp edildik.
“Biz onlara taş atmadık, darp etmedik. Sadece yerde oturuyorum diye beni üç asker sürükleyerek, kollarımdan sıkarak götürdü.”
Gültekin: 15 yaşındaki çocuğun kulağına copla vurdular
Yine tarlalarda çalışarak geçimini sağlayan köylülerden Rahime Gültekin, olayın gerçekleştiği gün jandarmanın 15 yaşındaki çocuktan 88 yaşındaki kadına kadar herkesi darp ettiğini belirterek şunları söyledi:
“Orada üç gündür bekliyorduk aslında ama ben o gün tarlada çalışıyordum, arkadaşlarım aradı, haber verdi ve gittim. Oraya vardığımda 14 jandarma arabası vardı. Biz yolun yapılmasına izin veren istemedik. Üstümüze yürüdüler, kalkanlarla bizi ezip benim koluma copla vurdular.
“Köyümüzün insanlarının üstüne 9-10 jandarma çökerek ters kelepçeyle gözaltına almaya başladılar. 88 yaşındaki kadının gözüne biber gazı sıktılar. 15 yaşındaki çocuğun kulağına copla vurdular, 5 dikiş var kulağında.
“Benim üstümde beş tane jandarma vardı, sırf beni yoldan çekebilmek için. Kollarım, sırtım mosmor oldu. Avukatı bile döve döve götürdü jandarma.”
“Kuş uçmayacak, yeşillik olmayacak”
Gültekin projeyi neden istemediklerini de şöyle ifade etti:
“Bu kadar verimli arazilerin üstüne bunu yapmaları şart mı ben bunu anlamıyorum. Yaz kış bir sürü sebze meyve yetişir burada. Bağlarımız var, zeytinliklerimiz var.
“Hiç kimse bizimle gelip muhatap olmuyor ama gelip zorla köyümüzü, verimli topraklarımızı elimizden almaya çalışıyorlar. Niye kimse gelip de bir açıklama yapmıyor? O santralin dumanı, isi bizim köyümüze akacak.
“Kuş uçmayacak, yeşillik olmayacak, kiri pisliği bu ovaya akacak. Köyde kim kalacak o zaman? Biz bu fabrikayı istemiyoruz.” (TP)