Yan komşunuz olan evin yandığını, sizi ve ailenizi yutmak üzere olan bu yakın felaketi önlemek için de bir itfaiyenin olmadığını hayal edin.
2011’de eski Libya lideri Muammer Kaddafi’nin ölümü ve rejiminin acımasızca sona ermesinden bu yana Mısır, Libya’yı böyle görüyor.
Libya’da bugün düzgün işleyen devlet kurumlarından ya da birleşik bir ordudan bahsetmek imkânsız. En önemlisi de 1100 kilometre uzunluğundaki çöl sınırının kendi tarafında sınır muhafızları yok. Bir de üstüne ülke silahlarla dolu.
Yangın, Libyalıların birbirleri içinde ileriye dönük bir planda anlaşamamaları, her türden milislerin çoğalması, cihatçıların Libya’da ve ötesinde bir İslam devleti kurma hayallerinin peşinden gitmek için yeniden su yüzüne çıkmasıyla yayılmaya başladı.
Ordusu 2013’te İslamcı Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi’yi deviren ve onunla birlikte Müslüman Kardeşler liderlerini hapse atan Mısır, başlıca hedef haline geldi.
Kaddafi sonrası Libya, Orta Doğu ve Kuzey Afrika’nın neredeyse tamamında siyaseti kutuplaştıran ve felç eden uçuruma çabucak kapıldı.
Bu kutuplaşma, siyasi İslam’ın savunucuları, en önemlisi ulus ötesi Müslüman Kardeşler ve onun birçok yan kolu ile laik veya yarı seküler güçler ve eski moda milliyetçiler arasındaki mücadeleyi de beraberinde getirdi.
Birleşmiş Milletler’in arabuluculuğunda varılan anlaşmayla Trablus’ta geçici bir hükümet kuruldu ancak milisler silahsızlandırılamadı, ulusal düzeyde uzlaşma sağlanamadı.
Dönüm noktası: Türkiye‘nin müdahalesi
Libya İslamcı bir çizgi üzerinden bölünürken Müslüman Kardeşler’i “terör örgütü” ilan eden Mısır’ın, Libya’da İslamcılara savaş ilan eden General Halife Hafter’i desteklemesi doğaldı.
Hafter, İslamcılarla savaşmış ve Bingazi’yi ve doğu ve güneydeki diğer büyük şehir merkezlerini İslamcı militanlardan temizlemişti.
Son altı yıldır Mısır’ın asıl amacı, General Hafter’e gizli destek vererek yangını Libya sınırları içerisinde kontrol altına almaktı.
Ancak geçen yıl, bölgedeki siyasi İslam’ın en büyük destekçisi olan Türkiye, kuşatma altındaki BM aracılı hükümete destek vermeye başladığında işler dramatik bir şekilde değişti.
Türkiye, Hafter’in birliklerinin Trablus’u ele geçirmek için ilerlemesini durdurmasına yardımcı olan teknik ve askeri desteği sundu.
Türk destekli Trablus yönetimi, savaş alanındaki kazanımlarından cesaret alarak ülkenin geri kalanını ele geçirmek ve General Hafter’i tamamen yenmek için kolları sıvadı.
Türkiye’nin savaşta güçlenen binlerce Suriyeli paralı askeri ve cihatçıyı Trablus’a naklettiği ve Libya’nın batısında Türk üsleri kurduğu yönündeki haberlerle endişelenen Kahire, yanıt vermekten başka seçeneği olmadığını fark etti.
Kırmızı çizgi çekildi
Mısır Cumhurbaşkanı Abdülfettah es-Sisi Haziran ayında Libya sınırına yakın bir üste bir hava kuvvetleri gösterisini izledikten sonra dramatik bir açıklama yaptı.
Arap coğrafyasını kapsayı bir ton takınarak konuşan Sisi, Libya ve Mısır halkları arasındaki tarihsel bağlar göz önüne alındığında, Kahire’nin iki ulusun ulusal çıkarlarını “yabancı planlara” karşı savunmak için meşru bir hakka sahip olduğunu söyledi.
Türkiye’ye açık bir atıf yoktu ama herkes neyi kastettiğini anladı. Salondaki Libyalı aşiret liderleri Sisi’yi alkışladı.
Cumhurbaşkanı Sisi, Akdeniz’deki Sirte ile Libya’nın merkezindeki Cufra Hava Üssü çevresindeki alanın Mısır’ın “kırmızı çizgisi” olduğunu belirtti.
Trablus’a sadık milislerin bunu aşmaya yönelik herhangi bir girişiminin ulusal güvenliğe doğrudan bir tehdit olacağını söyledi.
Birkaç gün sonra, Mısır parlamentosu, aynı zamanda silahlı kuvvetlerin en yüksek komutanı olan Cumhurbaşkanına, uygun gördüğü şekilde asker göndermesi için bir yetki verdi.
Trablus merkezli yönetim, Cumhurbaşkanı Sisi’nin askeri müdahale tehdidine öfkeyle tepki göstererek bunu bir “savaş ilanı” olarak nitelendirdi.
Bu bir savaş tehdidi mi?
Mısır dışındaki gözlemciler hızla, Mısır ordusu ve kapasitesini sorguladı.
Ancak ülke içinde ordunun ve performansının kamuoyunda tartışılması kesinlikle yasak.
Mısır medyası Cumhurbaşkanı Sisi’yi alkışladı. Medya, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a ve Trablus’taki Libyalı “yardakçılarına” ağır eleştiriler yönelterek, Mısır ordusunu Türk ordusuyla karşılaştırıp dünyanın en güçlülerinden biri olarak selamladı.
Kaçınılmaz ikilem
Ancak, birkaç ılımlı ses, Mısır’ın Libya bataklığına çekilebileceği korkusuyla ihtiyatlı olunmasını istedi.
Mısır ordusunun müdahaleye karşı ihtiyatlı olduğunu varsaymak mantıklı, en azından Mısır ile merkezi Libya arasında ihtiyaç duyulacak uzun ikmal hatlarından dolayı.
“Cerrahi müdahale” olarak başlayabilecek operasyonun Libya’nın kazanılamaz iç savaşında hızla askeri bir batağa dönüşebileceği endişesi de var.
Gözlemciler ayrıca Mısır ordusunun 1973’ten beri herhangi bir savaş deneyimi yaşamadığını ve son olarak Süveyş Kanalı ve Sina Çölü’nde İsrail’e karşı son savaşını kaybettiğini söylüyor.
Sina’nın kuzeyindeki İslamcı militanlara karşı en son savaş deneyimi de pek etkileyici değil.
Libya çölünde, konvansiyonel bir ordu ile çok sayıda milis arasında bir savaş daha da zor olabilir.
Yine de duyuruyu yapmış ve kırmızı çizgisini çekmiş olan Mısır, kendisini kaçınılmaz bir ikilemle karşı karşıya buluyor: