Türkiye’nin Libya’da dengeleri değiştiren askeri müdahalesine yanıtın sadece burayla sınırlı kalmayacağına dair öngörüler giderek güçleniyor. Libya’da Sirte ve Cufra’yı kırmızı çizgi ilan eden Mısır ve ortakları hem diplomatik alanda hem de Irak ve Suriye cephelerinde Türkiye’nin önünü kesecek girişimlerde bulunuyor.
Mısır bir taraftan Şam’la yakınlaşırken diğer taraftan Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) ve Suudi Arabistan gibi Suriyeli Kürtleri yakın plana alıyor. Mısır’ın son olarak İdlib’e de el attığı öne sürülüyor. İddia Türkiye’nin resmi haber kurumu Anadolu Ajansı’na (AA) ait. İddiaya göre Mısır, Suriye’ye yardım için asker gönderdi. Hama askeri havaalanına inen 150 Mısırlı askerin bir kısmı Halep’in batı kırsalındaki Han El Asel’e, bir kısmı da İdlib’in güneyindeki Serakıb’a gitti. İran Devrim Muhafızları ve İran destekli milis güçleriyle koordineli hareket eden Mısırlı askerler ellerindeki hafif silahlarla cephe hatlarına yerleşti.
Mısır Parlamentosu Savunma ve Ulusal Güvenlik Komitesi Başkanı Kemal Amir, Suriye’ye asker göndermenin söz konusu olmadığını belirterek haberi yalanladı. Suriye İnsan Hakları Gözlemevi de yerel kaynakların haberi doğrulamadığını bildirdi.
Doğru olup olmadığı bir kenara bu tür bir yardım olayların seyri bakımından çok da şaşırtıcı olmayabilir. Hâlihazırda Emirlikler-Suud-Mısır ekseninin Türkiye’yi yakın çatışma bölgelerinde sınırlama ve oyalama stratejisine dair epey ipucu ortaya çıktı. Bu eksende ülkelerin attığı adımlar ve geliştirdiği ilişkiler önemli ölçüde Türkiye’ye yanıt niteliği taşıyor. Bu adımlar barındırdığı boşluklar ve uyumsuzluklara rağmen hedefler bakımından birbirini tamamlıyor.
Mısır’ın, Müslüman Kardeşler’in hamiliğini yapan Türkiye’nin işini zorlaştırma girişimleri epey zaman önce başladı. Mesela Lübnan’dan El Sefir gazetesi, Mısır’ın Suriye ordusuna destek için 12 Kasım 2016’da 18 helikopter pilotunu Hama’ya gönderdiğini, daha büyük bir askeri birliğin de Ocak 2017’de gönderileceğini öne sürmüştü. Bu haber, dönemin Suriye Ulusal Güvenlik Bürosu Başkanı Ali Memluk’ün Ekim 2016’da Kahire’yi ziyaretinin ardından gelmişti. Orta Doğu’nun iki önemli aktörü istihbarat şeflerini devreye soktuysa açık ya da gizli işbirliği artık olasılık dâhilindedir.
Mısır epey zamandır Suriye’yi Arap Birliği’ne döndürmek için ortam hazırlıyor. Bunu yaparken Kürt aktörleri de yakın planda tutuyor. Suriye Demokratik Güçleri’nin (SDG) Kahire’de ofis açmasına izin veren ve Kürtlerin Kahire merkezli Suriyeli muhaliflerle diyalog kurmasını kolaylaştıran Mısır, Kürtler ile Şam arasında köprü olmaya da çalışıyor.
Son dönemde Kürtler lehine dikkat çekici çıkışlar da kaydedildi. Abdülfettah El Sisi yönetimi, Fırat’ın doğusundaki Barış Pınarı Harekâtı’na yönelik eleştirisiyle SDG Genel Komutanı Mazlum Abdi’yi hayli memnun etmişti.
Barış Pınarı Harekâtı’na tepki olarak Kürtlere diplomatik kanalların nasıl açıldığını gördük. SDG heyetleri kasım sonunda Abu Dabi, Riyad ve Kahire’de görüşmelerde bulunmuştu. Riyad ve Abu Dabi’ye giden heyetlere Mazlum Abdi’nin başkanlık ettiği öne sürülmüştü.
Daha da çarpıcı olan gelişme; Mısır, Türkiye’nin Irak tarafında Kürdistan İşçi Partisi’ne (PKK) yönelik Pençe operasyonları dizisine karşı sesini yükselterek kendisini aştı. Ayrıca Bağdat’ın Türkiye’ye karşı rahatsızlığını iyi değerlendiren Mısır, Irak’ı olabildiğince Arap sokağına çekmek için ilişkilerini geliştiriyor.
Kuşkusuz Kahire’nin Kürtlerle ilişki düzeyi, belli ölçülerde Amerikalılarla paralel giden Suudilerinki gibi çift gündemli değil. 2013’te darbeyle giden Müslüman Kardeşler iktidarından sonra “rejim değişikliği” gündemine mesafe koyan Mısır’ın daha özgün yaklaşımı, Şam’la ilişkilerine askeri-istihbarat boyutu eklenmesine fırsat veriyor. Mısır Libya’dan farklı olarak Suriye’ye sıra gelince daha tekil oynuyor. 30 Mayıs 2018’de Fırat’ın doğusunu ziyaret eden Suudi Arabistan, BAE ve Ürdün askeri heyetinde Mısırlılar yoktu.
Hem Libya hem Suriye’de “Arap çözümü” arayan Mısır, istihbarat şefi düzeyinde de dikkat çekici adımlar atıyor. Mısır İstihbarat Servisi Başkanı Abbas Kamil geçen şubatta (doğu) Libya, Tunus ve Cezayir gibi ülkelere düzenlediği ziyarette Türkiye’nin önünü kesmek için istihbarat ortaklığı önermişti.
Bu turun ardından Kamil 2 Mart’ta Şam’a giderek, 2019’da Devlet Başkan Yardımcılığı’na yükselen Ali Memluk’le görüştü. El Vatan gazetesi ikilinin “terörle mücadele” ve “bölgedeki son gelişmeleri” ele aldığını yazmıştı. Bu ziyaret Libya’da Tobruk merkezli hükümetten üst düzey heyetin Suriye ile 46 protokol imzaladığı ziyaretle çakışıyordu. Mısır’ın alt yapısını hazırladığı bu temasta ortaya çıkan protokoller, Libya’nın doğusundaki güçlerle Suriye’nin Türkiye’ye karşı koymak için çabalarını birleştirme amacı güdüyordu.
Son olarak Sisi’nin 21 Temmuz’da Suudi Kralı Selman’la yaptığı telefon görüşmesinden sonra Riyad da diplomasi cephesinde topa girdi. Suudi Dışişleri Bakanı Faysal Bin Ferhan 27-29 Temmuz tarihlerinde kralın mesajlarını Mısır, Cezayir, Tunus ve Fas’a taşıdı. Suudiler “Mısır liderliğinde bir savaşı kışkırtıyor” görüntüsü vermeden Kahire’nin Libya’daki pozisyonunu güçlendirmeye ve Türkiye-Katar eksenini zayıflatmaya çalışıyor.
6 Haziran’daki ateşkes ve müzakere çağrısına olumlu yanıt alamayan Mısır, 20 Temmuz’da “batı cephesinde suçlu milisler ve yabancı terörist gruplara karşı koymak için” yurtdışına asker gönderme tezkeresini meclisten geçirmişti.
Türkiye ile Mısır’ın Sirte’de karşı karşıya gelme riski şimdilik dondurulsa da gerilim bir nevi çevreleme stratejisiyle yeni boyutlar kazanıyor. Suud-Emirlikler-Mısır ekseni bu manevralarla belki çok faktörlü Libya denklemini tersine çeviremeyebilir. Fakat bu eksenin başta Kürtlerle ilişkiler olmak üzere Ankara’nın alarm verdiği sınır hatlarına sokulmaları ciddi sıkıntılara yol açabilir. 1998’deki Adana Mutabakatı’na kadar Suriye hariç diğer Arap aktörler Türkiye’nin iç dinamikleriyle bağlantılı bölgesel sorunlara bigâneydi. Bu siyaset adım adım değişiyor.
Yazar: Fehim Tastekin
Kaynak: AL-Monitor