Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Türkiye’nin Karadeniz’de tarihinin en büyük doğal gaz keşfini gerçekleştirdiğini açıkladı.
Tuna-1 olarak bilinen Sakarya Gaz Sahası’nda keşfedilen doğal gaz rezervinin 320 milyar metreküp olduğunu duyuran Erdoğan, “Yeni doğalgaz keşifleri kuvvetle muhtemel” dedi.
Erdoğan, “Hedef 2023 yılında Karadeniz gazını milletimizin kullanımına sunmak” diye konuştu.
Kadir Has Üniversitesi Mühendislik ve Doğa Bilimleri Fakültesi’nden Enerji Sistemleri Profesörü Dr. Volkan Ediger, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “Ülkemiz açısından tarihi bir müjde” dediği açıklaması sonrası Türkiye’nin doğal gaz keşfine dair merak edilen konularla ilgili olarak BBC Türkçe’nin sorularını yanıtladı.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın yaptığı açıklama neden bir “müjde“ niteliği taşıyor?
Türkiye Cumhuriyeti’nde müthiş bir petrol sendromu vardır. Türk halkı müthiş ölçüde petrole maraklıdır. Yerin altının petrol denizi olduğunu, bu petrol denizinin bir gün mutlaka çıkarılacağını düşünür. Hatta şöyle de söylentiler vardır: “Yabancılar buldurmuyor, engelliyor, bizimkiler buluyor ama üstünü betonla kaplıyorlar”. Bu Türk halkında inanılmaz bir sendrom yarattı.
Türkiye’de 1934 yılından beri ilk kez gaz konusunda bu kadar önemli bir keşif yapılıyor. 1948 yılında Raman sahasında petrol bulunmuştu. Ondan 50-60 yıl sonra denizlerimizde, ki denizlerimiz bugüne kadar çok az aranmıştır, böylesi bir keşif yapılıyor.
Karadeniz’in münhasır ekonomik kesimi en fazla olan ülkesi Türkiye iken sadece 23 tane kuyu delindi. Bu kuyuların da çoğu sığ kıyılarda. 100 metre 200 metre su derinliğinde delinen kuyular…
Tarihsel sürecin yanı sıra enerjide dışa bağımlılığımız da hat safhada. Biz tükettiğimiz enerjinin yüzde 75’ini dışardan alıyoruz. Bunun için bütçeden ortalama 50 milyar dolarlık bir payı sırf enerji ithalatına harcıyoruz. Bu da cari açığımızın önemli bir bölümünü oluşturan pay.
İşte tüm bu nedenlerle bu keşif önemli bir keşiftir.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “2023 hedefi” gerçekçi mi?
Bu ilk kuyu. Bu kuyudan sonra bir-iki kuyu daha açılıp aynı keşfin orada da teyit edilmesi lazım. Teyit edildikten sonra tespit kuyularını açmamız lazım.
Bu tespit kuyuları yerin altında bulduğumuz rezervuarın geometrisini-3 boyutlu dağılımını ve taşların gözenekliğini-geçirgenliğini, onun içindeki sıvı ve gazın akış durumunu gösterir. Bunu yaptıktan sonra oturup bir modelleme yapmamız lazım. Nerelerde üretim yapabilirizi bulmamız lazım. Ondan sonra üretim kuyuları açmamız lazım. Sabit platformun üzerinde üretim kuyularını açıp, oradan üretmeye başlamak lazım. Orada üretilenleri depolamak lazım. Depodan da karaya doğal gaz boru hattını döşememiz lazım. Onu da ana şebekeye bağlamak veya tüketilecek yer neresiyse oraya iletmek lazım.
Bütün bu süreçler biraz zor görünüyor. Tabi eğer ciddi bir Türk mucizesi yaratılmazsa. Dünyadaki deneyimlere baktığımızda, bunun için 6-7 yıllık bir süreç normal gibi geliyor. Eğer bu 1-2 yıl içinde olursa çok memnun oluruz. İnşallah başarılabilir diye düşünüyorum.
“Mucize” ifadesini kullandınız. Doğal gazın çıkartılması sürecinin hızlandırılması için ne yapılmalı?
Yapılmayacak bir şey yok. Türkiye Cumhuriyeti’nin odak noktası bu olursa, bütün maddi imkanlarını-insan kaynaklarını hepsini buraya kullanırsan yapılabilir tabi. Yapılmayacak bir şey yok. Ama dediğim gibi böyle bir mucizenin gerçekleşmesi için mucizevi bir çalışma ve planlamanın yapılması da gerekli elbette. İnşallah gerçekleşir tabi. En büyük dileğimiz o.
Bu bölgede daha önce Petrobas ve ExxonMobil’in doğal gaz bulduğu, maliyeti çok yüksek olduğu için gazı çıkarmadan vazgeçtiği yolunda haberler yapıldı? Daha önce de “Karadeniz’de doğal gaz bulundu” açıklamaları yapılmıştı. İddialar doğru mu? Bulunan doğal gazın öncekilerden farkı ne?
Karadeniz’de 5 tane derin kuyu açıldı. 2005’ten 2011’e kadar…İlk kuyu Hopa açıklarındaydı. 2005 ve 2006 yıllarında BP ile ortak deldik.
Biz bunları genellikle yabancılarla ortak yaptık, hiçbir masrafına katılmadık. Bütün masrafı onlar yaptılar. “Production sharing agreement” dediğimiz üretim paylaşım anlaşması yaptık. BP bir şey bulamadı. Daha sonra Petrobas-ExxonMobil 2010’da Sinop 1’i deldi. Chevron, Yassıhöyük’ü deldi. Arkadan ExxonMobil Kastamonu’yu deldi.
Burada bir tek TPAO bütün masraflarını karşılayarak Sürmene-1 diye bir kuyu açtı. Yabancı bir ortağı yoktu.
Bu şirketlerin hepsi orada üretime geçebilecek petrol olmadığını söylediler. Çünkü bir kuyunun maliyeti, örneğin BP’yi biliyorum, 200 milyon dolar harcadılar orada. BP bu paranın hepsini harcadı ve gitti.
Uçağa binseniz, elinize ağır bir taş alsanız, pencereden atsanız, sondaj açsanız, oradan petrol çıkar. Petrol çıkmayan dünyada bir karış yer yoktur. Petrolün oluşumuna imkan veren iklimsel ortamlar hemen hemen her yerde olmuştur.
Burada önemli olan şey ispatlanmış rezervdir. Yerin altından mevcut ekonomik ve teknolojik koşullarda çıkarıp satabileceğin net miktar demektir. Masrafı yazarsınız. ispatlanmış rezervin günümüzdeki değerini hesaplarsınız. İkisinin arasındaki farka bakarsınız. Eğer yatırdığınız parayı fazlasıyla, faiziyle çıkaramıyorsanız, “Ben bu işte yokum” derseniz.
Fatih gemisinin sondaja 20 Temmuz’da başladığı söylendi. Hızlı bir şekilde sonuca ulaşılmasını neye bağlıyorsunuz?
Valla biraz hızlı oldu tabi. Kuyu da bitmedi. 200 metre delinecek. 100 metresi delindi. Kuyunun yarısı tamamlandı henüz. Bence de biraz erken oldu. Niye oldu bilemiyorum tabi.
Hemen hangi partiden olursa olsun, hangi düzeyde olursa olsun; siyasiler bu tür mutlu haberleri vermeyi isterler, severler. Biraz daha önceliklerine alırlar, gündemlerinin başına koyarlar.
Zaman kısa gibi ama inşallah doğrudur, ülkemizde daha da yenileri bulunur diye dua ediyoruz. Mutluluk duyacağımızı belirtiyoruz.
Reuters haber ajansı 800 milyar metreküp doğal gaz rezervininin bulunduğunu bildirmişti. Fakat açıklanan rezerv 320 milyar metreküp. Bu rakam nasıl belirleniyor?
Bir sünger düşünün. O süngerin gözenekleri vardır ve gözenekler birbiriyle iletişim, temas halindedir.
Bu süngerin içinde su olduğunu ve onun da yerin 1 metre altında olduğunu düşünün. İşte petrol aynen bu şekilde sünger gibi gözenekli bir kayanın içine girmiş sıvıdır. Petrolse sıvı, doğal gazsa gaz halindedir.
Biz bu süngerin toplam hacmini sismik çalışmalarla, sondaj verileriyle, jeolojik çalışmalarla buluyoruz. Enini boyunu yüksekliğini çarpıyoruz. İçindeki gözenek miktarını hesap ediyoruz.
Hacimde gözenek miktarı yüzde 10’sa, bu oranı alıyoruz, “Bu kadar miktarda petrol veya gaz var” diyoruz. Tabi bunun hepsini kapiler basınçtan ötürü çıkarmak mümkün değil.
Bir üretim yüzdesi belirliyoruz, “üretim faktörü” dediğimiz…Örneğin “Ben bu şartlarda bunun yüzde 80’ini çıkartabilirim” diyoruz. Bulunan toplam rakamı yüzde 80’le çarpıyoruz. Ortaya bir rakam çıkıyor.
İhtimali artırmak için 3,5, 10 tane yerden delersek bu süngeri, o süngerin ortalamasını alacak yeterli veriyi elde edebiliriz. “Bizim şu kadar petrol ya da gaz var” dediğimiz rakam o zaman daha da gerçekçi olur.
320 milyar metreküp doğal gaz rezervi keşfedilmesi, Türkiye’nin dışa bağımlılığını azaltır mı?
Biz yılda 50 milyar metreküp gaz tüketiyoruz. Ve bunun da yaklaşık yüzde ikisini kendi iç kaynaklarımızdan üretiyoruz. Hemen hepsini dışardan aldığımızı varsayalım. 350 milyar metreküp, 6 yıllık ihtiyacımızı karşılar. Bu elbette önemlidir.
Biz yılda aşağı yukarı 40 milyar dolar civarı para ödüyoruz bu kadar gazı alabilmek için. Dolasıyla 6 yıl bunu ödemezsek, 250 milyar dolar yapar. Bu çok büyük para. Yani bırakın 300’ü, 10 milyar metreküp bile bulmuş olsak elbette çok çok çok iyi. Çünkü biz aşırı ölçüde dışarı bağımlı bir ülkeyiz. Tükettiğimiz enerjinin yüzde 75’ini dışardan alıyoruz. Bunu ne kadar azaltabilirsek elbette kârdır. Ama tüketici konumdan veya ithalatçı konumdan ihracatçı konuma geçebilir miyiz? Elbette geçemeyiz.
Ama o alttaki seviyelerde de doğal gaz bulunursa, yeni açılacak kuyularda da bulunur ve rakam büyürse…İsrail öyle oldu. 2010’da Doğu Akdeniz’de Leviathan diye bir saha buldular. İsrail ithalatçı konumdan gerçek bir eksen değiştirerek ithalatçı konuma geçti ve bugün Ürdün’e gaz satıyor.
Tabi orada bulunan miktar biraz daha büyük ve İsrail çok küçük bir ülke. 5-10 milyar metreküplük bir tüketimi var. Gerisini satıyor. Bizimki kadar dev bir gaz tüketicisi ülke değil.
Açıklanan doğal gaz keşfi, Türkiye’nin dış politikasını nasıl etkiler?
320 milyar metreküpte kalırsak pek bir şey ifade etmez. Rusya’dan 10 sene 50 milyar metreküp alıyorsak, 40 milyar metreküp alırız. 40 milyar dolar ödüyorsak, 35 milyar dolar öderiz. Bir miktar kâr ederiz. onunla kalır. Tabi ne kadar masraf edeceğiz o kadar gazı çıkarmak için, o ayrı bir konu.
Ama Türkiye için niye önemli? Çünkü Türkiye yıllarca maalesef kendi denizlerini aramayan bir ülkeydi. Ve alınan bu üç gemiyle elimizde bugün sondaj gemimiz de var, sismik gemimiz de var. Birçoğu bizim kendi elemanlarımızdan oluşan kadroyla kendi denizlerimizde arama yapıyoruz. Yeni bir safha açıyoruz. Bu çok önemlidir.
Arzu ederiz ki bunun know-how’ı bize geçsin. Hiçbir yabancıya ihtiyaç duymayacak şekilde o gemilerin işletilmesinde, her şeyiyle Türkler çalışsın. Daha fazla arayalım. Ne kadar fazla arama yaparsanız, şansınız o kadar artar.
300 değil 50 milyar metreküp bile bulunsa, benim için çok önemlidir. 1934’ten bu yana süren petrol arama sektörüne yeni bir boyut kazandırılmıştır. 3 tarafı denizle çevrili bir ülke için çok belki de 50 sene önce yapması gereken şeylerdi bunlar.
Doğu Akdeniz’de de benzer bir keşif olasılığı var mı?
İnşallah, keşke…Doğu Akdeniz’le Karadeniz’in en büyük farkı şu: Karadeniz’de ülkeler arasında hiçbir sorun yok. Dünyanın en sessiz, sakin, uyumlu bir şekilde sektörlere bölünmüş denizidir. Ortaya pay hattını çizmişler, herkes kendi payını almış. Komşularla bir sorun yok. O büyük bir avantaj.
İkinci büyük avantaj Karadeniz’de en büyük karasuyu olan biziz. Denizin sahibi biziz. Dolayısıyla oralarda aramalar daha rahat yapılabilir.
Akdeniz’de ise jeopolitik bir sürü münazaralar var. Kavgalı ülkeler var. Dışardan müdaheleler var. Rusyası var, Amerikası var, bütün dünyanın gözü orada. Sorunları çözmek daha zor çünkü orada sorunlar daha karmaşık. Karadeniz’e göre çok çok daha zor elbette.