Libya’da Türkiye’nin destek verdiği Sarraj hükümetinin kritik önemdeki Sirte ve Cufra’ya yönelik operasyon planı, daha önce “kırmızı çizgileri” olduğunu belirten Mısır’ın bölgeye askeri müdahale onayı alması nedeniyle Ankara ve Kahire’nin sıcak bir çatışmanın eşiğinde olduğu yönünde endişeler giderek artıyor. Peki, Türkiye ve Mısır Libya’da karşı karşıya gelir mi?
Bölgeyi yakından takip eden Artı Gerçek yazarı Hamide Yiğit, “Türkiye herhangi bir hamleye yeltenirse, karşısında Mısır ordusunu bulacak” diyor.
“Türkiye, Mısır’la doğrudan bir savaşı göze alır mı?” sorusunu yönelten Yiğit, “Analistlere göre, eğer ABD’nin ‘tereddütsüz’ desteğini arkasına alabilirse, o zaman AKP böyle bir çatışma için gözünü karartabilir. Fakat yerel dengeleri gözeten ABD, şu ana kadar Türkiye’yi bu savaş için cesaretlendirmekten başka herhangi bir açık tutum sergilemedi. Öyleyse Mısır’la bir savaşın eşiğine gelindiği bir durumda Türkiye nasıl bir adım atabilir?” ifadelerini kullanıyor.
Yazısında, Afrika haber Portalı Afrigat News’in yayımladığı analize yer veren Yiğit, Türkiye hükümetinin, Sirte ve Cufra konusunda kararlılık ilan etse de harekete geçmek için aşması gereken birden çok engeli olduğuna dikkat çekiyor.
Analize göre Türkiye’nin böyle bir savaşa girmeye cesaret edemeyeceği birinci ve en önemli engelin Türkiye’nin deniz aşırı bir mesafede bulunmasına karşın Mısır’ın Libya ile sınır komşusu olması gösteriliyor. Analizde bu engel şöyle aktarılıyor:
“Bu uzaklık, Türkiye için büyük bir dezavantaj olarak görülüyor. Çünkü Mısır ordusunun hava-kara ve denizden birkaç dakika içerisinde takviye sağlama olanağı varken, Türkiye sadece deniz ve hava yoluyla sevkiyat yapma olanağına sahiptir ve üstelik silah ambargosunun uygulanması için kurulan İRİNİ operasyonunun da sıkı gözetimi altındadır. Bu yüzden hem hareket alanı sınırlıdır hem de fırsat bulsa bile, askeri takviye ulaştırması günler alabilir.”
İkinci engelin ise Türkiye’nin Libya konusunda uluslararası izolasyona maruz kalması olarak belirtiliyor. Analize göre “AKP şu gerçeğin farkındadır ki, Libya müdahalesinde uluslararası topluma Suriye’deki gibi anlatacağı bir hikayesi yoktur. Öte yandan Türkiye’nin Suriye’deki konumu neyse, Mısır’ın Libya’daki konumu odur. Çünkü Türkiye’nin Suriye ile 900 kilometrelik sınırı varsa, Mısır’ın Libya ile 1200 kilometrelik sınırı var ve başta İhvan olmak üzere radikal İslamcılık tehdidini bir ulusal güvenlik sorunu olarak görmektedir.”
Türkiye’nin Libya müdahalesinin sadece “bölgede yayılmacı hayaller kuran AKP’nin bir hırsı” olarak görüldüğü ifade edilen analizde, “Üstelik AKP Libya tezkeresinde iç muhalefetin desteğini alamazken Mısır parlamentosu, Mısır ordusuna tam destek vermiştir. ABD de bu realite karşısında bölgedeki iki ‘önemli’ müttefikinin çatışması karşısında tarafsız kalabilir. O zaman Türkiye tam anlamıyla bir tuzağın içinde kendini bulabilir” deniliyor.
Türkiye’nin kendisine yeşil ışık yakanların pozisyonuna artık güvenecek bir durumda olmadığına dikkat çekilen analizde, “Rusya, Fransa ve Yunanistan’a diğer ülkelerin katılmasıyla birlikte karşısında güçlü bir ‘düşman blok’ oluştuğunu gören AKP rejimi, Sirte ve Cufra savaşının, kendisinin toplu bir cezaya maruz kalabileceği büyük bir tuzak olacağından korkuyor” ifadeleri yer alıyor.
Türkiye’nin önünde duran üçüncü engel olarak da Türkiye’nin Sirte ve Cufra savaşında, bölgenin en güçlü ordusu olan Mısır ordusu ve Libya’nın tek düzenli ordusu olan Libya Ulusal Ordusunu karşında bulacağına dikkat çekiliyor.
Analizde bu konuda şu ifadeler yer alıyor:
“Oysa Türkiye’nin askeri gücü sadece paralı askerler ve UMH’nin derleyip topladığı İslamcı milis gruplarından ibarettir. Ayrıca elindeki derme çatma milis güçleri, iki profesyonel orduya karşı savaşacak bir inanç ve kararlılığa sahip olsalar bile, düz bir alanda hava gücü ve uzun menzilli ağır topların kolayca hedefi olacaklardır. Bu sebeple savaş pozisyonuna geçmeden yenilgiyi tatmak büyük olasılık dahilindedir. Ve en büyük korku, bir yenilgi halinde Mısır’ın kırmızı çizgileri Sirte ve Cufra’dan ibaret olmaktan çıkabilir. Kahire deklerasyonunun temel argumanı olan ‘Türkiye’nin paralı askerleriyle birlikte ülke dışına çıkarılması’ hedefini gerçekleştirinceye kadar durmayacağı ihtimali göz önünde bulunduruluyor. UMH’yi (ve dolayısıyla AKP’yi) esir alan temel korku budur.”