[
Suriye ve Libya’nın ardından Türkiye, Doğu Akdeniz’de de Fransa ile yine karşı karşıya. Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’un attığı adımları, ülkenin en önemli düşünce kuruluşlarından Uluslararası Stratejik Araştırmalar Enstitüsü (IRIS) Başkan Yardımcısı Didier Billion değerlendirdi.
Amerika’nın Sesi’ne konuşan Didier Billion, Macron’un Doğu Akdeniz’de Fransız askeri varlığını artırma kararı için şunları söyledi:
Macron’un bir taraftan ‘’Barışçı diyalog yönetimi kullanıldı’’ deyip, diğer taraftan da iki savaş gemisini bölgeye göndermesi tümüyle bir çelişkidir. Akılcı adımların atıldığı bir dönemdeyiz, aslında sadece Fransa değil aktörlerin hepsi için bunu söyleyebiliriz. Bu hem Fransa ve hem de Türkiye için geçerli.
Ancak durum tabi tehlikeli. Her an bir olay patlak verebilir. Tıpkı iki gün önce yaşananlar gibi, iki gemi birbirine yakın temasta bulunabilir ve işler daha da içinden çıkılmaz bir hal alabilir. Biliyoruz ki yıllardır, Türk ve Yunan donanmaları arasında buna benzer olaylar yaşanıyor. Ancak son zamanlarda yaşananlar gerçekten endişe verici.
Bana kalırsa Macron, hem ‘’diyalog’’ deyip hem gemi göndererek çelişkinin de ötesinde hata yapıyor. Bölgede tansiyonun düşmesi için her şeyi yapmak gerekir. Ama savaş gemisi göndererek tansiyonu düşüremezsiniz. Bu çok net.
Somut durumdan daha ileri gidip, tarihi geçmişine de bakarak, uluslararası deniz hukuku hakları açısından baktığınızda herkes, Türkiye’nin coğrafi duruma uygun bir çözüm isteme talebini anlayabilir.
Bazılarının Ege ve Akdeniz’de uluslararası deniz hukuku kurallarını uygulama çabasının bir anlamı yok. Coğrafi duruma baktığınızda, bölgede duruma uygun bir çözüm bulunması gerektiğini herkes anlayabilir. Çünkü burada deniz hukuku kuralları uygulanamaz. Türkiye de bu nedenle BM’nin Montego Bay Uluslararası Deniz Hukuku Sözleşmesi’ni imzalamadı.
Erdoğan’ın Meclis’teki açıklamalarını dinledim. Barışçı bir şekilde, Türkiye’nin tarihi ve hukuki durumunu açıkladı. İnandırıcı tezler dile getirdi ve ölçülü konuştu, müzakereye açık olduğunu söyledi. Umarım Erdoğan gerçekten müzakereye ve tezlerini açıklamaya hazırdır. Çünkü artık onlarca yıldır süren bu soruna bir çözüm de bulmak lazım.
Kıbrıs’ın güney kesimini AB üyesi olarak almasından bu yana, 2004’ten bu yana, bloke olduk ve AB bu dosyada güçsüz. Çünkü, AB aynı zamanda hem hakim hem de taraflardan bir tanesi. Dolayısıyla bloke olmuş durumdayız. Bu dosya üzerindeki etkinliğimiz azaldı.
AB içinde ciddi bir görüş farklılığı var bu nedenle ortak tavır alınamıyor. Macron ve Le Drian, ‘’AB üyesinin egemenlik hakları tehdit ediliyor’’ diyerek baskı yapma yöntemini tercih ediyor. Bunların hepsi temelsiz.
Merkel’in pozisyonu bu sorunda doğru, akılcı pozisyondur. Türkler ve Yunanlar arasında arabuluculuk yapmaya çalışmak, ikisiyle birden konuşmak doğru yöntemdir. Ancak Merkel bu sorunun çözümünde tek başına. Eğer Macron, Lübnan’da yaptığı gibi, tek başına ‘’geçilmez adam’’ rolünü oynamasa, Merkel’in işi daha kolay olur, daha doğru çözümler bulunabilirdi.”
Fransa’nın yöntemleriyle Erdoğan’ı geri adım attıramayacağına dikkat çeken Billion, “Hep aynı durum; hedefi Türkiye’ye geri adım attırmak ama bu politikalarla Erdoğan’a geri adım attırabileceklerini düşünmüyorum. Macron her olanağı kullanarak, Türkiye’ye geri adım attırmak istiyor.
Lübnan’da da Türkiye konusunda da aynı hatayı yapıyor. Macron, bu sorunları tek başına çözebileceğini düşünüyor ve AB’den ayrı hareket ediyor. Lübnan siyasetindeki çürüme, yolsuzluk, yoksulluk, bunların hepsi doğru. Ama sorunu tek başınıza çözemezsiniz.
Doğu Akdeniz ve Lübnan dosyasındaki ortak hata, dünyaya ders vererek ve kurtarıcı rolüne soyunarak bu topraklara gidip sorunları çözeceğine inanması. Ancak bu yönteme inanan bir grup diplomat var sanırım” dedi.
Fransa’nın Doğu Akdeniz’e askeri yığınak yapmasının tehlikeli olduğunun söylenmesinin abartılı bir yaklaşım olabileceğine değinen Billion sözlerini şöyle sürdürdü:
“Orada Fransa tek başına ne yapıyor? İtalyan gemileri ile birlikte gitseydi belki anlaşılabilirdi. Ama Macron’un karasuları olmayan bir alana, tek taraflı olarak, askeri varlıklarını artırma kararı alması anlaşılabilir değil.
Türkiye, kendi karasularında birtakım tezleri savunuyor ve oradaki enerji kaynaklarının sadece İsrail, Mısır, Yunanistan tarafından elde edilmesini kabul etmiyor. Akdeniz’e kıyısı olan büyük bir ülke Türkiye. Bunu istersiniz ya da istemezsiniz, bu ayrı bir konu, ama tartışmalı sularda mekanik olarak deniz hukuku uygulayamazsınız, sorunun çözülmesi gerekir.
Pentagon’dan yapılan açıklama da önemli. Amerika’nın genel dış politikası eleştiriye açık ancak Pentagon’un uyarısı ilginç. NATO Genel sekreteri Jens Stoltenberg her zaman, üyeler arasındaki sorunların, akılcı yoldan çözümünü isteyen bir genel sekreter. AB Dışişleri Yüksek Komiseri Josep Borrell de politikalarını her zaman doğru bulduğum bir isim değil ancak Doğu Akdeniz’de diyalog arayarak doğru bir noktada diyebilirim.
Her an küçük kazalar olabilir ama bunlar kontrol edilebilir. Daha ileriye gidilmez. Erdoğan’ın konuşmasında satır aralarında bir nokta önemliydi. Müzakereye açık olduğunu gösteren ılımlı cümleler kurdu. Bu kendi politikası mı, Erdoğan ile konuşan arabulucuların mı etkisi, bilemiyorum. Çok makul bir şekilde müzakereye açık olduğunu söyledi. Bu yol mutlaka denenmeli. Herkes tezlerini medeni bir şekilde konuşmalı.”