Yücel ÖZDEMİR
Köln
Belarus’ta 9 Ağustos’ta yapılan başkanlık seçimlerinin ardından ülkede taraflar arasında başlayan iktidar çatışmasına başta AB ve Rusya olmak üzere, diğer uluslararası güçler müdahil olmakta gecikmedi.
Almanya Başbakanı Angela Merkel’in AB Dönem Başkanı olarak önceki gün Rusya Devlet Başkanı Vilademir Putin’i arayarak, Belarus’ta muhalif göstericilere yönelik saldırıların durdurulmasını istedi. Federal Hükümet Sözcüsü Steffen Seibert tarafından yapılan resmi açıklamada, Merkel’in görüşmede rejimin şiddete son vermesinin yanı sıra siyasi tutukluların serbest bırakılması ve muhalefetle diyaloga geçilmesini de talep ettiği belirtildi. Merkel’in bu talepleri AB Zirvesi’nde de tekrarlaması bekleniyordu.
Merkel ile görüşmenin ardından Putin, Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron ile de bir telefon görüşmesi gerçekleştirdi. Daha sonra her iki görüşme konusunda Belarus Devlet Başkanı Aleksandr Lukaşenko’yu bilgilendirdi. Lukaşenko ile doğrudan bağlantısı ve üzerine etkisi olan Putin’in, dolayısıyla Rusya’nın, bundan sonra ülkedeki gelişmeler üzerinde belirleyici bir rol oynaması bekleniyor.
“ASKERİ MÜDAHALE OLUR MU?” TARTIŞMASI
Putin’in açıklamalarda özellikle yabancı güçlerin Belarus’un iç işlerine karışmaması konusunda kesin ifadeler kullanıyor. Bu konuda, gerektiğinde açıktan askeri güce başvuracağını da ihmal etmiyor. Ancak, Alman basınında yer alan haber ve yorumlarda Rusya’nın daha önce Ukrayna’da yaptığı gibi askeri güce başvuracağına pek ihtimal verilmiyor. En azından bu yönde yoğun beklentiler bulunuyor.
AB açıktan Lukaşenko’ya karşı muhalefeti yanında olduğunun mesajını verirken, muhalefet adına Lukaşenko’ya karşı aday olan Svetlana Tihanovskaya, zirve öncesinde AB’ye seçim sonuçlarını tanımama çağrısında bulundu. Hiçbir AB üyesi ülke bugüne kadar seçim sonuçlarını tanımadı.
ABD TEMKİNLİ YAKLAŞIYOR
Belarus’ta bu gelişmelerin yaşandığı dönemde Doğu Avrupa ülkelerini ziyaret eden ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo da, daha çok temkinli açıklamalarda bulunmayı tercih etti. Açıktan desteğin muhalefetin aleyhine olabileceğinden hareket eden Pompeo, tarafları dialoga çağırdı.
Pompeo, bu yılın şubat ayında Minsk’e giderek Lukaşenko ile bir görüşme yapmıştı. Rusya’nın “birleşik devlet” olma anlaşmasına uyulması çağrısına itiraz eden Lukaşenko, özellikle ihtiyaç duyduğu doğal gazı ABD üzerinden temin etme adına Pompeo’yu dave etmişti. Rusya’ya gerektiğinde saf değiştirebileceğinin mesajını bu şekilde veren Lukaşenko, ayrıca seçimlere az bir süre kala 33 Rus Wagner askerini gözaltına almıştı.
MUHALEFET ÜSSÜ: POLONYA
Seçim sonuçlarını tanımayarak sokağa çıkan muhalefet hareketinin merkezi ise ABD’nin Doğu Avrupa’daki en sadık müttefiki ve Belarus’un da komşusu olan Polonya.
ABD ve AB tarafından desteklenen vakıf ve dernekler yıllardır Polonya üzerinden Belarus’ta etkili olmaya çalışıyorlar. Belarus’taki Leh azınlığı destekleme adına kurulan Belsat Televizyonu ile Racja Radyosu, “Batı değerleri”nin propagandasında önemli bir rol oynuyor. Tamamen Belarus dilinde yayım yapan bu televizyon ve radyo, bugün de muhalefetin en önemli propaganda araçları. Yine protesto gösterileri sırasında öne çıkan Telegram kanalı “Nexta”nın merkezi de Polonya’da. Sahibi Bloger Stepan Putilo, Polonya’da yaşıyor. Muhalefetin bir diğer diğer önemli temsilci Valeri Zepkalo da Polonya’da yaşıyor ve Junge Welt gazetesinin haberine göre, sürekli ABD ile bağlantı halinde. Zepkalo, devlet başkanlığı seçimlerine dahil edilmediği için yurt dışına çıkmıştı. Muhalefetin adayı Tihanovskaya da seçimlerden sonra Litvanya’ya geçmişti. Önceki gün iktidarı almak için bir “Kordinasyon Konseyi” kurdu.
Belsat’ı Polonya dışında AB de maddi olarak destekliyor. 2007 yılında yayına başlayan televizyonun 2008’deki bütçesi 28 milyon zloti (Polonya para birimi) idi. Bunun 21 milyon zlotisi Polonya Dışişleri Bakanlığı bütçesinden aktarıldı. Almanya’da yayınlanan Junge Welt gazetesinden Reingard Lauterbach’ın yazdığına göre, Polonya Dışişleri Bakanı Mateusz Morawiecki, Pompeo ile yaptığı görüşmede, AB’nin Belarus politikasında “belirleyici role” sahip olduklarını açık olarak ifade ediyor.
Polonya Hükümet Sözcüsü Piotr Müller ise “Polonya, komünist diktatörlükten demokrasi ve piyasa ekonomisinde geçişte örnek” diyerek Lukaşenko’nun devrilmesi durumunda Belarus’un izlemesi gereken yolu tarif ediyor.
“BEYAZ DEVRİM” OLMAZSA SÜRECE YAYILACAK
Ortaya çıkan protesto gösterilerinden bugüne kadar istediği sonucu alamayan muhalefet hareketi hafta başında işçilere yaptığı grev çağrısıyla Lukaşenko’yu dize getirmeyi planlıyordu. Pazartesi günü bazı devlet işletmelerinde kısmen etkili olan grevin daha sonra gücünü kaybettiği dile getiriliyor.
Bu konuda daha önce Polonya’da rejime karşı “Dayanışma Sendikası”nın başını çektiği grevler ve işyeri işgalleri örnek alınıyordu. Dayanışma Sendikası’nın başkanı Lech Walesa daha sonra Polonya’da cumhurbaşkanı olmuştu.
Belarus’taki sendikal hareketten muhalefete güçlü bir desteğin gelmesi ise beklenmiyor. Bunun başlıca nedeni ise muhalefetin liderliğinde bir devrimin olması durumunda özelleştirmelerin önünün açılacağı.
Buna rağmen eylemlerin güçlenerek devam etmesi, sistem içerisinde bir çözülmeye de yol açabilir. Muhalefet liderleri özellikle asker ve polis yetkililerine açıktan saf belirleme çağrısı yapıyorlar. Ancak şu ana kadar ciddi bir karşılık bulmuş değil. Bugüne kadar bir tek Belarus’un Slovakya Büyükelçisinin eylemcileri desteklediğine dair görüntülü bir mesaj yayınladı. Buna rağmen rejim saflarında bazı çözülmeler olabilir ve bu Lukaşenko’ya karşı darbe hazırlığına kadar varabilir.
Alman basınında her ne kadar Belarus’ta ortaya çıkan hareketin diğer “renki devrimlere” benzemediği ileri sürülse de, aksini gösteren pek çok veri bulunuyor. Özellikle AB yanlısı olanların “beyaz” rengini ve 1918’de kısa bir süre yaşayan bağımsız Belarus Halk Cumhuriyeti’nin kullandığı beyaz-kırmızı-beyaz bayrağı muhalefetin en önemli sembolleri. Bu nedenle Belarus’ta adı konmayan bir “renkli devrim” senaryosu devrede.
RUSYA’NIN İZLEYECEĞİ POLİTİKA ÖNEMLİ
Sürecin ülkede bunun sonra nasıl devam edeceği asıl olarak komşu ülke Rusya’nın izleyeceği politikaya bağlı. Belarus’u yutma yoluya entegre etme planları ve anlaşmaları yapan Rusya’nın AB’nin dışarıdan müdahalesine sessiz kalmayacağı anlaşılıyor. AB de Rusya ile ilişkileri daha fazla germe niyetinde değil. Özellikle de Almanya. Zira Almanya’nın Rusya ile başta doğal gaz olmak üzere pek çok alanda yoğu ticari ilişkileri var.
Bu nedenle gelişmelerin sürece yayılması söz konusu olabilir. Ancak, bunun da çözüm olmadığı ortada.
Zira, Belarus halkının yıllardan beri izlenen ekonomik ve siyasi politikalara tepkisi anlamına gelen son gösteriler, ülke üzerinde egemenlik hesapları yapan güçler tarafından dolgu malzemesi yapılıyor.
Belarus’un ihtiyaç duyduğu otoriter değil demokratik ve tam bağımsız bir ülke olmaktır.
Reklam