METAMORFOZ PORTRELER | BÜLENT KORUCU
Nedim Şener, Oda Tv soruşturması kapsamında Ahmet Şık’la beraber tutuklanınca yurt içi ve dışında en tanınmış gazetecilerden biri haline geldi. Şık’la birlikte Ergenekon davasının sembollerinden oluverdi. Darbe soruşturmalarına başlangıçta verdiği destek yanında savcılık ve mahkeme ifadelerinde söyledikleri yüzünden diğer sanıklar ondan hazzetmedi. Yine de ‘Mağdur gazeteci’ etiketinden yararlanmak adına bağırlarına taş bastılar. Erol Mütercimler dışında kimse yen içindeki kırık kolu konuşmadı.
Tutuklanmasına itiraz eden Şener, Ergenekon’u “demokrasiyi zehirleyen vesayetçi zihniyetlerin bir arada olduğu yapı” şeklinde niteliyordu. Suçsuzluğuna delil olarak da şunları söylüyordu: “Dink Cinayetinin, Ergenekon’la arasındaki bağlantıyı kitabında yazacak kadar da cesaretli bir insanım. Çünkü Ergenekoncular beni tehdit etti.” Haklıydı zira yine ifadesinde belirttiği gibi “Ergenekon ile Dink cinayeti arasındaki bağlantıyı ortaya koyan şemaları yayınladığı için ‘gizliliği ihlal’ iddiasıyla” da yargılanıyordu.
Gizliliği ihlal davasındaki sözleri Nedim Şener portresinin en yalın ve hakiki çizimi gibiydi. Bu davadan ceza almak için neredeyse yalvarıyordu: “Cezalandırılmam halinde bu şema ilk kez hukuk nazarında zemin kazanmış olacak. Ergenekon örgütü sanığı olarak yargılanan bir kişi olarak, ‘Hrant Dink ve Ergenekon arasında bağlantı var’ diyen benim gibi birini bulamazsınız.”
Mahkeme, beraat kararı vererek hem Şener’i hayal kırıklığına uğrattı hem de Dink Cinayeti’ni aydınlatmama iradesinin bir devlet kararı olduğunu gösterdi. Ergenekon Davasından yırtmanın kolay olmadığına kanaat getirdiğinden buradan alacağı küçük cezayı önemsemiyordu. Mahkumiyet koparabilse ana davada elinde Ergenekoncu değil tam tersine onu deşifre eden kişi olduğuna dair belgeyle kendini savunacaktı.
Cezaevinden yazdığı yazılarında da ilginç anekdotlar paylaşıyordu. İnönü Üniversitesi eski rektörü Fatih Hilmioğlu ile Silivri’de karşılaştıklarında “Eee… Dışarıdayken Ergenekon, Ergenekon diyordunuz, bakın şimdi siz de buradasınız” cümlesiyle iğneleniyor ve “Ergenokon’u yargı kesin kararını verene kadar iddia boyutuyla ele aldım” diyerek kendini savunuyordu.
Nedim Şener’in Ergenekon’la inişli çıkışlı ilişkisi bugünü ve yarını hakkında da fikir veriyor. Başlangıçta, polisten beslenen bir muhabir olarak Ergenekon karşıtı cephede yer aldı. Rüzgarın tersine dönmeye başladığını hissettiği anda biraz da emniyetteki en iyi bağlantısı Hanefi Avcı’nın yanında saf tutma saikiyle savunmaya geçti. Tutuklanıp davanın seyrinin aleyhe döndüğünü de görünce tekrar ilk dönem şapkasını giyip Ergenekonsavar kahraman rolüne büründü. Uluslararası baskıların sonucu Erdoğan tarafından tahliye edildiğinde, rüzgarın yönünü kestiremeyip bir müddet kararsız kaldı. (Ahmet Şık, Erdoğan’ın ‘Arkadaşların dosyasına bakalım elimizden geleni yapalım’ talimatı verdiğini tanıklarıyla birlikte anlatıyor.)
Tahliyeden sonraki ilk fotografı ABD Büyükelçisi Francis Ricciardone ikametgahında vermesi, Ergenekoncuların bir kez daha yutkunmasına yol açtı. Öyle ya onların iddiasına göre Ergenekon Davaları’nın arkasında ABD vardı ve Nedim Şener, büyükelçinin evinde gülücükler dağıtıyordu. Güncellenmiş ve Yeniçeri Ocağı’na kaydolmuş Nedim şimdilerde ‘ABD’nin müttefiki FETÖ’ yazıları yazarken o enstantanenin unutulduğunu sanıyor. En azından unutulması için Ayasofya’daki dualarında yer veriyordur.
Fotoğraftaki diğer misafirler de Yeniçeri Şener’e uygun değildi haddizatında. Mesela HDP’nin o günkü versiyonu olan BDP’lilerle, hem de Hasip Kaplan ve Sırrı Sakık gibi çok köşeli ve radikal isimlerle aynı karedeydi… Oysa Yeniçeri Nedim’e göre ‘PKK’nın siyasi ayağı tartışmasız biçimde HDP’dir.’ O kadar ki koğuş ve kader arkadaşı Ahmet Şık’ın HDP milletvekili olmasını AKP’lilerden daha sert eleştirdi.
‘En büyük şansı Ahmet Şık’la adının anılması’ diyenlerden ve onunla kıyaslanmaktan nefret eden Şener, kompleksini bastırmak için her fırsatta onu yıpratmaya çalışıyor. Çok öfkelendiği HDP üyeliğinden istifasına bile kulp taktı; “Ahmet Şık HDP’den istifa etmiş. Mutlaka bir başka projesi vardır. Onu yakından tanıyanlar, bir projesi olmadan adım atmayacağını bilirler.”
En Kahraman Rıdvan’ımız, kompleksleriyle baş edebilmek adına abartılı özgüven patlamalarıyla karşımıza çıkıyor. ABD’lilere yaptığı ‘Fethullah Gülen’i bırakın beni alın’ çağrısıyla alay konusu oldu.
Dönüşümünün zirve noktası ise ibadete açıldığı gün “Ayasofya’da ruhlar buluşuyor… Fatih Sultan Mehmet’in sancaklarının asılı olduğu minberin karşısında namaz kılarken, insan kendini İstanbul’u fetheden Fatih’in yeniçerilerinden biri olarak hissediyor” demesiydi. Organik yandaşlara tur bindiren bu performans sizi aldatmasın. Rüzgarın yönü değiştiğinde, Fatih’in Fedaisi Nedim’i tekrar Mustafa Kemal’in askerleri arasında göreceğimize emin olun.
Bakmayın bugünlerde televizyonlarda Ergenekon kahramanlığı yapmasına, yarın devran dönsün yine ‘nâdim’ olur ve ‘ben zaten mahkemede Ergenekon var’ demiştim diye şirinlik yapar. Nedim Şener’i Metamorfoz Portrelere dahil etmek yanlış da olabilir. Zira dönüşmek onun fıtratında var.
Bu arada Ahmet Hakan’ı alan sosyete laikçiler mi yoksa berdel olarak Nedim Şener’i devşiren İslamcılar mı karlı çıktı derseniz; bence başa baş. Ahmet Hakan ancak bir Nedim Şener ederdi. Üstüne belki birkaç mandal…