Bu kabulün mantık olarak uzantısı da, “Muhalefet bizde hiçbir konuda tartışma gündeminde kendini hissettiremiyor” biçiminde özetlenebilir.
Gerçekten de ülkemizde muhalefet kaynaklı tartışma konusu bulmak çok zor. CHP ve ‘Millet İttifakı’ içinde yer alan ‘dostları’ bu işi beceremiyor.
Buna “Beceremiyordu” demek daha doğru.
CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu önceki gün Cumhuriyet gazetesinden İpek Özbey ile konuştu ve mülakatında sarf ettiği bir cümle kaç gündür tartışma gündemini meşgul ediyor.
Yapılacak ilk başkanlık seçiminde CHP’nin aday olarak Abdullah Gül’ü belirlemesi niyetini sorgulayan soruyu, “Bize gelen böyle bir şey yok” cümlesiyle karşılayan CHP lideri, ardından “Gül’den neden bu kadar korkuyorlar?” diye sormadan edemedi.
AK Parti’yi savunma görevini üstlenmiş kalemler ile yorumcular ha babam de babam bu ağır sorunun akla düşürdüklerini reddetmek için kılıç sallıyorlar…
Gül’den korkmak mı? AK Parti Gül’ün adaylığından neden korksunmuş? Böyle bir gelişmeden esas korkanlar CHP ve ittifak ortakları imiş…
Yazılanların ikinci bölümü, yani bazı CHP’lilerin Gül’ün cumhurbaşkanı adayı olmasını hazmedemedikleri, CHP ile ittifak ilişkisi bulunan İYİ Parti’nin lideri Meral Akşener’in ve hala CHP’li Muharrem İnce’nin çıkışlarının böyle bir gelişmeyi 2018 yılındaki seçim öncesinde engelledikleri doğru.
Fakat ilk bölümü, yani AK Parti’nin Gül’ün adaylığından endişe etmediği iddiası ise gerçekle bağdaşmadığı için doğru değil.
Yalnızca Kılıçdaroğlu’nun “Neden bu kadar korkuyorlar?” basit sorusuna bidonlar dolusu mürekkep harcayarak ve ağız dolusu cevap yetiştirmeye çalışarak verilen tepkiler bile ciddi bir korkunun dışa vurumu.
Haklılar da.
‘Cumhurbaşkanı’ sıfatını taşıdığı 2007-2014 yılları arasında Abdullah Gül ‘herkesin cumhurbaşkanı’ olma hassasiyetine riayet etmiş, duruşu ve yönlendirmeleriyle o sıfatı hak da etmişti.
AK Parti kurucusu, ilk başbakanı, uzun yıllar da bakanı olduğu halde, cumhurbaşkanı seçildikten sonra parti kimliğini bir tarafa bırakmayı bilmiş ve konumunu tartışmalardan mümkün olduğu kadar uzak tutmuştu Abdullah Gül.
Parlamenter sistemin ideale yakın cumhurbaşkanı profilini çizdiği rahatlıkla söylenebilir.
Nitekim, henüz görevi başındayken kazandığı takdirler, sonrasında bir özlem olarak da kendisini belli etti.
Her kesimin fanatikleri dışındaki geniş çevreden, muhalefetten de içinden çıktığı AK Parti’den de hatta yakasında parti rozeti bulunmayanlardan da hakkında hep takdir sözleri işitilen bir siyasetçiydi Abdullah Gül. Bugün de öyledir.
Yeniden aday olarak seçmen karşısına 2018’te çıksaydı nasıl bir sonuç alınırdı, bunu elbette bilemeyeceğiz; ancak Gül’ün ortak aday olarak çıkarılması ihtimalinin dengeleri bozabileceği endişesinin o günlerde yaşandığını herkes biliyor.
O endişe olmasaydı, adaylığı arifesinde iki ismin Gül’ün çalışma ofisine sürpriz özel ziyaretlerine gerek görülür müydü?
CHP’nin o zaman ve gerekli görüldüğü takdirde bundan sonra Gül’ü aday olarak düşünmesi, onu kendi çizgisine yakın görmesinden değildir; cumhurbaşkanlığı makamında onun gibi birinin bulunmasını tercih ettiği kadar, onu her kesimden oy alabilecek bir figür olarak gördüğündendir de.
Bir önceki (2018) başkanlık seçimi yakından irdelendiğinde akıl kendiliğinden bu sonuca varıyor zaten…
Halkın oyuyla seçilen ve seçilebilmesi için halktan ‘yüzde 50+1’ oy alması gereken kişi, ancak Abdullah Gül profilinde biri olabilir.
O veya Gül’ün özelliklerini taşıyan bir başkası yerine, partili kimliği ağır basan birinin muhalefet adayı olarak seçime katılması durumunda, bir sonraki cumhurbaşkanlığı seçiminde de 2018 seçiminin sonucu tekrarlanır.
CHP adayı yüzde 30.6, İYİ Parti adayı 7.3 oranında oy alabilmişti o seçimde.
Yeni seçimde de durum değişmeyecektir.
Matematik bilgisi parmak hesabından öteye gitmeyenler dahil herkes bu gerçeğin farkındadır.
Başkalarını bilmem, ama Kemal Kılıçdaroğlu’nun bu hesabı yaptığı meydanda.
Çalışmadığı görülen ve halkın da bunun idrakinde olduğu kamuoyu yoklamalarına da yansıyan ‘cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi’ yerine ‘güçlendirilmiş parlamenter sistem’e geçilecekse, bunu en iyi Abdullah Gül gerçekleştirir.
Siyaset sonuçta hesap işidir.
[Aynı hesabı Muharrem İnce ve Meral Akşener nasıl yapamaz? Benim aklımın almadığı da budur işte. Saadet Partisi lideri Temel Karamollaoğlu’nun çabalarıyla kotarılmış olan 2018 başkanlık seçimi adaylık sürecini onların inadı boşa çıkarmıştı.]
Günü gelip seçim öncesi adayların belirlenmesi süreci başlayınca Abdullah Gül’e teklif gider mi, giderse kendisi bu teklifi kabul eder mi? Bugünden bu sorulara cevap vermek zor. Ancak cevabı kolay olan şu soruyu herkes aklında tutmalı: Partili bir veya birden fazla adayla gidilecek bir seçimden sonuç alınabilir mi?
Alınamaz.
Kılıçdaroğlu’nun “Neden bu kadar korkuyorlar?” sorusunun altında yatan gerçeği gözlerden saklamak için kalemlerini sivriltenlerin akıllara gelmesini hiç istemedikleri soru ve cevabı işte budur.
Muhalefet gündem belirlemede ön almaya başladı mı dersiniz?