YORUM | YAVUZ ALTUN
Toplumu yaş gruplarına göre jenerasyonlara ya da kuşaklara ayırarak, bu gruplardaki eğilimleri inceleme meselesi, 20. yüzyılda ABD ve Avrupa’da ortaya çıkmış bir yöntem. Büyük toplumsal dönüşümlerin ya da kırılmaların, nesiller arasında farklılıklar meydana getirdiği varsayılıyor ve bu değişimin etkileri kuşakların temsilcileri üzerinde inceleniyor.
Mesela İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra doğanlara, Baby Boomer nesli deniyor. Uzun yıllar süren bir küresel ekonomik kriz ve iki dünya savaşının ardından gelen bu jenerasyon, gerçekten de ebeveynlerine göre ciddi karakteristik farklılıklar göstermişti.
1960’lardaki sokak hareketleri, dünyada özgürlükçü ideolojilerin yükselişi, cinsellik devrimi gibi büyük kitlesel olaylar, Baby Boomer’ların zamanında yaşandı. Önceki nesiller itirazsız bir şekilde dünya savaşlarına gönderilirken, bu kuşak ABD’de Vietnam Savaşı’na itiraz etmesiyle öne çıktı. Ekonomik anlamda refah ve zenginleşmeyle birlikte, aynı zamanda tüketim kültürünün de tetikleyicisi oldu.
Ancak yine bu jenerasyon, Soğuk Savaşı, nükleer savaş tehdidini ve ABD’de John F. Kennedy suikastını yaşadı. Buna AIDS salgınını ve etkilerini de eklediğimizde, Baby Boomer’ların zaman içinde nasıl muhafazakârlaştığı daha kolay anlaşılır.
Şimdilerde Türkiye’de de tartışılmaya başlanan Z jenerasyonu ise, 1997 ile 2012 arası doğumluları kapsıyor. Kendinden önceki Y kuşağından ya da milenyallerden (millennials) ayrıştıkları en önemli nokta dijital bir çağa doğmuş olmaları. 1980 ile 1994 arası doğumluların oluşturduğu Y kuşağı, ABD’nin bir süper güç olarak tek başına dünyayı domine ettiği bir dönemde gençliğini yaşarken, 2010’larda dünyayı takip etmeye başlayan Z jenerasyonu için dünya çok daha karmaşık bir yer.
Tabi her ülkenin kendi özel koşulları da var. Mesela Türkiye’de Y kuşağı denildiğinde, bazıları “Özal nesli” nitelemesini de yapıyor. 12 Eylül darbesinden sonraki dönem, ekonomik anlamda liberalleşme ve sosyal açıdan dünyayla entegrasyonu işaret ettiği için nesilleri şekillendirmede bir hayli etkiliydi. Batı’da bir önceki nesilde başlayan televizyon etkisi, Türkiye’de Özal nesliyle birlikte yaşandı denebilir.
1990’lar Türkiye’si de bu anlamda çok sesli bir dönemdi. Ancak o dönemde öne çıkan “terörle mücadele” konsepti, sonraki dönemi de içine alarak ülke çapındaki siyasi muhafazakârlaşmanın, mesela MHP’nin ülke çapında ve özellikle “gençler arasında” yaygın taban bulabilmesinin sebebi oldu.
2002’den bu yana AKP’nin iktidarda olduğunu, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın neredeyse son 20 yıldır ülkedeki en etkili siyasî aktör olduğunu hesaba katarsak, Z jenerasyonu aslında bütünüyle bir “AKP projesi”. Elbette bu proje, AKP’nin öngördüğü şekilde ilerlemiyor fakat iktidar partisinin yapıp ettiklerinin gençler tarafından nasıl algılandığıyla ilgili bir toplamı ifade ediyor.
Mesela Erdoğan’ın “dindar nesil” çabasına, okulları imam hatipleştirme hamlesine ve anaakım medyada dindarlığın daha görünür hâle gelmesine rağmen Türkiye’de gençler arasında dindarlık azalıyor.
Batı’daki Z kuşağıyla dünyanın geri kalanındaki akranları arasında belirgin farklılıklar olsa da, özellikle internetin getirdiği bir küreselleşmeden ve ortaklaşmadan bahsetmek de mümkün. İngilizce’nin de yaygınlaşmasıyla, dijital dünyada trendlerin takibi artık çok daha kolay. Yine de Türkiye’deki gençlerin tamamını bu global Z kuşağı konseptiyle anlatmak mümkün değil.
Şu anda Z kuşağını konuşuyor olmamızın sebebi, üniversite sınavlarının tarihlerinin erkene çekilmesiyle başlayan tartışma. YKS’nin önce koronavirüs sebebiyle ertelenmesi, ardından öne çekilmesi, sosyal medyada iktidara yönelik bir tepkiye dönüştü. Sınavın erkene çekilmesinde turizm sektörünü erken canlandırma isteğinin rol oynadığı iddiası ise hesaplanmadık bir protestoyla yol açtı.
Rivayete göre bu iddiaya öğrenciler, Turizm Bakanı Mehmet Nuri Ersoy’un sahibi olduğu ETS Tur’un Google Play’deki puanlarını 4.1’den 1.1’e düşürerek karşılık verdi.
Kısa süre sonra, bu “Z kuşağı” protesto biçiminden Cumhurbaşkanı Erdoğan da nasibini aldı. YouTube üzerinden canlı gerçekleştirilen “Gençlerle Video Konferans Buluşması” yayını, “Dislike” (beğenmeme tuşu) yağmuruna tutuldu. Bu yazıyı yazarken baktığımda, videoda 122 bin like’a karşılık 416 bin dislike vardı. Bununla birlikte “#OyMoyYok” etiketi de, bir anda sosyal medyayı kuşattı.
Bu noktada Z kuşağındaki gençlerin “zarar kendilerine dokunduğunda” ses çıkaran bir çıkar grubu olduğunu düşünenlerle, bu jenerasyonun geçmiştekinden bir hayli farklı olduğunu söyleyenler ufak bir ayrışma yaşıyor diyebiliriz. Gençlerin turizm bakanının aynı zamanda ülkenin en büyük turizm şirketinin sahibi olmasından da rahatsızlık duyup duymadıkları soru işareti. Ya da bu kuşağın da zamanla muhafazakârlaşması, tarihteki diğer örneklere de bakılırsa, kaçınılmaz.
Ancak Erdoğan’a yönelen tepki, özellikle muhaliflerin iştahını kabarttı. Çünkü Z kuşağının seçmen arasındaki payı giderek artıyor ve 2023’te toplam seçmenin yüzde 12’si, 2000 ve sonrası doğumlulardan oluşacak.
Gençlerin, oy tercihi konusunda ebeveynlerinden farklılaştığına yönelik işaretler çok. Aslına bakarsanız beklenen de bir durum.
KONDA’nın İstanbul seçimleri analizine göre, 18-32 yaş grubundakilerin yüzde 58’i Ekrem İmamoğlu’nu tercih ederken, AKP’nin adayı Binali Yıldırım’a gençlerin desteği yüzde 30’larda kalmıştı.
Gezici Araştırma’nın geçen ay yayınladığı Z kuşağı eğilim anketine göre, katılımcıların yüzde 86.7’si ebeveynlerinin parti kararında etkili olmayacağını söylemiş.
Başka çalışmalar da, gençlerde “mahalleler arası geçişliliğin” arttığını ortaya koymuştu. Tabi ellerinde bunu dönüştürecek bir sosyal birikim olmadığından, muhtemelen zamanla “yaşlılara” bakarak ezberleri içselleştirecekler.
Mevcut siyasî denklemin bir hayli katı bir kamplaşma durumunda olması, dengeleri değiştirebilecek bir Z kuşağını heyecan verici kılıyor elbette.
Ancak yine aynı çalışmalar, gençlerin siyasetten beklentisinin düşük olduğunu, mevcut aktörleri pek heyecan verici bulmadıklarını da ortaya koyuyor. Yine de sandığa gitme konusunda bilinçliler. Bir araştırmaya göre, yüzde 89’u geçen yıl yapılan yerel seçimlerde oy kullanmış.
Dolayısıyla gençlerin neye göre karar verecekleri ve hangi partilere yönelecekleri sorusu, gelecek seçimdeki kampanyaları da şekillendirecek gibi.
Bu konuda araştırmalar, dijital çağa vurgu yapıyor. Twitter daha ziyade Y kuşağının etkili olduğu bir mecrayken, gençlerin haber alma kaynaklarının Instagram ve YouTube olduğu biliniyor.
Dijital çağın bir diğer özelliği, coğrafî kısıtları neredeyse tamamen kaldırması. Daha yaşlı seçmene ulaşmak için kapı kapı gezmek iyi bir fikir belki, fakat özellikle Z jenerasyonu için akıllı telefon dünyasına hitap etmek daha önemli. Çok indirilen mobil oyunların içine reklam vermek, bu noktada TV ya da sinema reklamlarından daha etkili olacaktır.
Son günlerde medyada çıkan yorumlara bakarsanız, AKP’nin Z kuşağına ulaşamadığı ve desteğinin gençler arasında giderek düştüğü görüşlerine rastlamak mümkün. Ancak Z kuşağı arasında yine de ciddiye alınması gereken miktarda AKP destekçisi olduğunu hesaba katmak gerekli. Yine de yükselen işsizlik, gelecek kaygısı ve ekonomik sıkıntılar, gençleri alternatif arayışına soktu diyebiliriz.
7 Haziran 2015 genel seçimleriyle ilgili bir çalışmada, gençlerden en çok oyu alanın HDP ve MHP olduğu düşünülürse, gençlerin “uç” ve “keskin” mesajlara daha çok rağbet gösterdiği de düşünülebilir.
Yine aynı şekilde, bütün Z kuşağı temsilcilerinin büyük şehirlerde yaşamadığını akılda tutmalı. İnternetin etkisi, televizyondan daha derin. Çünkü hem interaktif bir mecra, hem de televizyona göre çok daha filtresiz. Üstelik sosyo-ekonomik farklılıklar, bu mecralara erişimde daha az rol oynuyor. YouTube kanalları, TV kanallarından çok daha fazla izleniyor. Instagram fenomenleri, Z kuşağı dünyasında, pek çok kanaat önderinden daha etkili.
Ancak mesele oy vermeye gelince, tek bir formülün geçerli olacağını düşünmek abes. Çünkü ortada kompleks bir durum var. Z kuşağının da “gelecekten” ya da “istikrardan” yana oy kullanmayacağını iddia etmek tembellik olur.
AKP, özellikle 2013’teki Gezi Parkı protestolarından bu yana daha otoriter bir idare tarzı benimsediği ve seçmenlerinden her şeyden çok “itaat” ve “sadakat” bekleyen bir organizasyona dönüştüğü için, gençler arasındaki popülaritesini kaybetti.
Erdoğan’ın geçen haftaki sosyal medya çıkışı, Netflix’i de içine kapatarak bu mecraları kapatacağını söylemesi, belli ki gençler tarafından hoş karşılanmayacak. Nitekim, Erdoğan’ın sözlerinden sonra partiden gelen düzeltme çabaları da bunun göstergesi.
Cumhurbaşkanı, “popüler alanı” domine ederse, iktidarının devam edeceğini düşünüyor. Daha yaşlı kuşakları, TV’leri ve geleneksel medyayı kontrol ederek etkisi altında tutacağını öngörüyor. Bununla birlikte “yandaş ünlüler” zümresini ikâme ediyor. Eski yarışçı Kenan Sofuoğlu ya da eski futbolcu Alpay Özalan’la partiyi gençler için “çekici” kılma derdinde. Demet Akalın’la poz vererek en azından belli bir kesime hitap edebileceği zannında.
Gelgelelim, şimdi karşısında daha farklı bir durum var. İnterneti ihmal ettiğini, Gezi Parkı zamanında anlamıştı AKP, fakat o günden bugüne pek de yol kat edemedi. Bosphorus Global’in genç sosyal medya fenomenlerinin etkisi sınırlı kaldı. Ali Babacan’ın, ilk önemli medya hamlelerinden birini 140journos belgeseliyle yapması, çok daha etkiliydi mesela.
Bu demek değil ki, gençler arasında kararlı bir AKP düşmanlığı veya muhalefet partilerine gönül vermişlik olsun. Dediğim gibi, Z kuşağını heyecan verici kılan, denklemdeki yerlerinin tam olarak bilinememesi ve olası bir seçimde dengeleri değiştirebilme ihtimali.
Siyasî partilere ya da çeşitli grupların kanaat önderlerine naçizane tavsiyem şu olurdu: Gençlerin nasıl tavır takınacağını, kendileri hakkında neler düşündüğünü öğrenmenin en kolay yolu, onları dinlemek.
Kaynak: Tr724