COVID-19 pandemisiyle beraber küresel ekonomi altüst olurken ülkelerin küresel rezerv para olan ABD dolar yığınakları, her zamankinden daha çok önem kazanmaya başladı. Varlık ve yükümlülük dengelerinde küçük ya da büyük açık olan ülkeler, bu açıklarıyla yaşayabilmenin şartlarını gözden geçirip gerekli önlemlere, destek temini yollarına başvurdular. Ülkelerin döviz rezervlerinin kısa vadeli yükümlülüklerini karşılamaya ne kadar yettiği daha sık sorgulanır durumda.
Kısa adı IMF olan Uluslararası Para Fonu Haziran 2020 tarihli “Güncellenmiş Küresel Finansal İstikrar Raporu”nda ülkelerin merkez bankalarının rezervlerinin kısa vadeli yükümlülüklerine göre durumunu sıralamaya tabi tuttu. Söz konusu sıralamada Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası’nın (TCMB) sahip olduğu rezervler, yeterlilik ölçüsünün altında bulundu. En az yüzde 100 olması gereken döviz rezervi/kısa vadeli yükümlülük oranı, Türkiye için yüzde 80 dolayında. Türkiye ile benzer durumu olan ülkeler ise Güney Afrika, Şili ve Mısır.
IMF’in rezerv yeterlilik oranı, hem rezerv ayağında hem de yükümlülük ayağında tartışma konusu. Rezervlerin yüzde 60’ı aşkın kısmının swap (takas) anlaşmalarıyla oluştuğu, bu nedenle “tahta bacaklı” olduğu, Merkez Bankası’nın yükümlülüklerini karşılamada daha da kırılgan durumda olduğu savı öne çıkıyor.
IMF’in adı geçen raporunun mali gelişmelerle ilgili bölümünde, ülkelerin rezerv tutarlarıyla dış finansman gereksinimi karşılaştırılırken, Türkiye en kırılgan kümede Mısır, Şili ve Güney Afrika ile birlikte. Yine Türkiye, cari denge ve bir yıl içinde vadesi gelecek borçların toplamından oluşan dış finansman gereksinimlerinin milli gelire oranında, Polonya ve Malezya ile en kırılgan ülkeler arasında gösteriliyor.
Merkez Bankası verilerine göre Türkiye’nin bir yıl içerisinde vadesi gelecek 164,6 milyar dış borcu bulunuyor. 2020’nin ilk dört ayında 12 milyar dolara varan cari açığın yıl sonunda 30 milyar dolara dayanması da muhtemel.
Ancak ülke merkez bankalarının rezerv yeterliliği, daha karmaşık bir formülle hesaplanıyor. IMF’in rezerv yeterliliği hesabında, daha çok yükümlülük kısmı karmaşık. Burada, en yakın 12 aydaki kısa vadeli dış borç yükümlülüğünün yüzde 30’u, diğer yükümlülüklerin yüzde 15’i bu tutara eklenirken ihracat ve hizmet gelirinin yüzde 5’i ile geniş para arzının da yüzde 5’i toplama dâhil ediliyor. Twitter’da Türkiye ekonomisi ile ilgili en sağlıklı veri sunumu yapan hesaplardan @VeFinans’a göre nisan ayı IMF rezerv yeterliliği, olması gereken yüzde 100 yerine, yüzde 72,6 olarak gerçekleşti. @VeFinans’a göre nisan ayı brüt rezervleri 86,3 milyar dolarda kalırken, oranlandığı yükümlülükler verilen formüle göre 119 milyar doları buluyor.
TCMB, yeterlilik tartışmasına girmiyor ancak IMF standartlarına göre brüt rezervlerini her ay açıklıyor. Buna göre Resmi Rezerv Varlıkları nisan ayında 86,3 milyar dolar iken mayısta yüzde 5,3 artarak 90,9 milyar ABD dolarını buldu. Alt kalemler itibarıyla, döviz varlıkları bir önceki aya göre yüzde 5,4 artarak 52,8 milyar ABD doları olarak kaydedilirken, altın cinsinden rezerv varlıkları da yine yüzde 5,4 artarak 36,7 milyar ABD doları olarak gerçekleşti.
Yaklaşık 91 milyar doları bulan döviz varlıklarının bileşimi de önemli ve bu konuda Merkez Bankası şu bilgiyi veriyor: “Merkez Bankası’nın yurt içi ve yurt dışı yerleşik bankalarla yapmış olduğu finansal türev işlemlerinden kaynaklanan net döviz ve altın yükümlülükleri 55,3 milyar ABD doları ve söz konusu tutarın 20,1 milyar ABD doları bir ay vadeli.”
Bu detay, rezervlerdeki “swap” oranını ortaya koyan bir açıklama. Bu durumda, rezervlerin yüzde 60’tan fazlasının “swap” ya da “finansal türev işlemi” ile sağlandığı gerçeğine ulaşıyoruz.
Swap ile bulunan kaynaklar, ülkelerin merkez bankalarından olduğu kadar, ülkenin banka sistemindeki aktörlerle yapılan işlemlerden de oluşuyor. Türkiye bugüne kadar Çin ve Katar ile swap anlaşmaları yaptı ve buralardan 16 milyar dolar geldiği açıklandı. Türkiye’nin ABD merkez bankası Fed’den beklediği swap anlaşması ise gerçekleşmedi. Fed, yükselen ülkeler Brezilya ve Meksika ile swap anlaşmaları yaparken Türkiye ile bunu gerçekleştirmedi. Bu durumu, ABD’nin Türkiye ile diplomatik ilişkilerine yoranlar olsa da, asıl nedenin ekonominin katı gerçekleri olduğu görülüyor.
Hatırlanacağı üzere mart ayının ortasında COVID-19 pandemisi nedeniyle piyasalardaki risk algısı bozuldu ve kredi mekanizması çöküşün eşiğine geldi. Küresel piyasalarda ABD doları likiditesi neredeyse yok oldu. Özellikle 20 Mart öncesindeki haftada bu durum derinden hissedildi. Bu nedenle Fed, küresel nakit akımları açısından büyük önem taşıyan Avro Alanı, İngiltere, Japonya, İsviçre ve Kanada merkez bankalarına 20 Mart’ta swap olanağı sağladı. Daha sonra bu olanak Avustralya, Yeni Zelanda, Singapur, Danimarka, Norveç, İsveç, Güney Kore, Meksika ve Brezilya’yı da içerecek şekilde genişletildi.
Türkiye ise bu swap desteğine uygun görülmedi. Bunun nedenleri çok anlaşılmaz değil. Türkiye finansal varlıklarının gelişen piyasa ekonomileri sepetindeki ağırlığı hızla geriledi ve yüzde yarım civarına düştü. Londra TL piyasası, “dış güçlerin spekülasyonu”nu önlemek gerekçesiyle çalışamaz hale getirildi. Devlet tahvillerindeki yabancı sahipliği oranı yüzde 30’lardan yüzde 6’ya düştü. ABD ile Türkiye’nin dış ticaretinin hacmi ise sadece 20 milyar dolar dolayında, Bu, ABD ticaret hacminin binde 4’ü bile değil. Öte yandan son 15 aylık dönemde dövizin yükselişini önlemek adına yaklaşık 70 milyar dolar rezerv, şeffaf olmayan, dolaylı yollarla kamu bankaları kullanılarak harcandı, üstelik bunda pek başarılı da olunamadı. Net rezervlerinin düzeyi uluslararası basında sürekli konu edilen bir merkez bankasının Fed’den yeşil ışık alamaması, sürpriz olmadı.
Çin ve Katar merkez bankalarından gerçekleştirilen 16 milyar dolarlık swap işleminin dışında kalan 39 milyar dolarlık işlem, bankalar ile yapıldı. Bankaların TCMB’deki döviz mevduat tutarı da mayıs sonunda 54 milyar doları buldu. Bu durumda bankaların TCMB’deki toplam bilanço içi ve dışı varlıkları 93 milyar dolara ulaşıyor.
Swapa dayanan bu “tahta bacaklı” durumun son görünümü ise şöyle: TCMB’nin mayısta swap yükümlülüğü 55 milyar dolar, buna karşılık net uluslararası rezerv 33 milyar dolar. Bu durumda net uluslararası rezervden swaplar düşüldüğünde 22 milyar dolarlık bir negatif rezervden söz edilebilir. Bu da “tahta bacak” hâlini daha net olarak ifade ediyor.
Bu durumdan biraz olsun çıkış, ülkenin güvenirlik katsayısının yükseltilmesinden geçiyor. Bu güven, siyaseten güvenilirlikten ve sürdürülebilir bir yönetim biçiminden geçiyor. İki yıldır uygulanan cumhurbaşkanlığı yönetim sistemi ise bu beklentiye karşılık vermiyor.