Eliaçık’ın açıklamalarının satır başları şöyle:
(Kararın siyasi mi yoksa dini mi olduğu tartışmasıyla ilgili) İkisi de iç içe geçmiş vaziyette alınmış ve yanlışlar yumağı haline dönüşmüş bir karar. Peş peşe yanlışlar var, baştan sonra yanlışlar zinciri halinde gidiyor Ayasofya kararı.
Ayasofya’nın cami yapılması İslam’a aykırıdır. Kuran’ı Kerim’de Hac Suresi’nin 40’ıncı ayetinde mabetlerin korunması gerektiği söylenmektedir. Açıkça isim verilerek, ‘Mescitler, havralar, kiliseler ve mabetler korunmalı, buralar Allah’ın ismin çokça anılan yerlerdir, Allah’ın iyi kulları tarafından korunmasaydı buralar doğrusu harap olur giderdi’ denerek, harap olması, yok olması, kurulduğu amacın dışına taşarak başka bir şeye dönüşmesi, kiliseyken cami, camiyken kilise olması istenmiyor. Mabetlerin korunması ayeti diyoruz buna.
İşin kökeninde bir yanlışlık var. Fatih Sultan Mehmet, Ayasofya’yı kiliseyken kendi camisine çevirerek yanlış yapmıştır. Yanlış üstüne yanlış hangi birisini düzeltelim. Yanlış yapan sadece Osmanlılar mıdır? Bizanslılar ve tüm imparatorluklar o tarihlerde birbirlerini ele geçirip, şehirleri yağmalıyor, kılıç zoruyla birbirlerinin mabetlerini çeviriyorlardı.
Kuran’da ilkeler vardır ve mabetlerin korunması istenmektedir. Ayasofya’nın kiliseden camiye çevrilmesi laiklik ilkesine de aykırıdır. Çünkü laikliğe göre, devletin mabetler karşısında eşit mesafede durması gerekir. Mabet açılışını teşvik etmek, organize etmek, orada nutuk atmak, ayine katılmak, nümayişte bulunmak laik devletin yapacağı işler değildir.
Toplumun gündeminde Ayasofya’nın açılması diye sahici bir ihtiyaç yok. Sosyolojik olarak baktığımızda da, Ayasofya camisinin bulunduğu yerde 49 tane cami var. Biri de karşısındaki Sultanahmet Camiisi. Cuma ve vakit namazlarında bazen hiç cemaati yok. Çünkü orası turistik bir mekan. Öyle bir ihtiyaç da yok. İnsanların bir cami ihtiyacı da yok.
Türkiye’de 115 bin cami ve mescit var, yeni bir camiye de ihtiyaç yok. Bu açıdan da uygun değil.
Konjönktüre de uygun değil. İslam’la ilgili barış mesajlarının verilmesi gerekirken, (Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş) elinde kılıçla hutbe okuyor, ürkütücü bir manzara çiziyor. Zaten dindar ailelerin çocukları bile Deizmin yükselmesi paralelinde İslam’dan uzaklaşıyor ve sekülerleşiyor. Bu insanları daha da ürkütecektir. Elinde gülle çıkıp konuşma yapacağı yerde kılıçla çıkıyor. Hayret bir şey. İnanılır gibi değil.
Bu gördüklerimiz İslam’ın karikatürüdür. Bunlar karşı devrimdir. İslam bayrağı altında İslam’ı katletmek demektir. Bunu yapanlar İslam’a hizmet ettiklerini iddia ediyorlar. İslam bayrağı ile İslamı çiğneyip katlediyorlar, toprağa gömüyorlar. Ele geçirmeler, işgaller, fetihler, yağmalar, haraçlar… Bunların hepsi imparatorluk kültürüdür ve peygamber bunları ortadan kaldırmak için gelmişti. Bir daha kimse kimseye kılıç çekmesin, halklar, dinler, mezhepler barış içinde bir arada yaşasın. Barış gelsin. Barış dini İslamı savaşın aletine dönüştürdüler ve tanınmaz hale getirdiler.