Dünyada en fazla mülteciye ev sahipliği yapmakta olan Türkiye’de Suriye, Afganistan gibi ülkelerden gelmiş kişiler geçim derdi nedeniyle mevsimlik işçi olarak tarlalarda çapalama, gübreleme, sulama gibi işlerde çalışıyor.
Türkiye, 20 Haziran Dünya Mülteciler Günü dolayısıyla son yedi yıldır kesintisiz şekilde dünyada en fazla mülteciye barınma sağlayan ülke olduğunu duyurdu.
İçişleri Bakanlığı Göç İdaresi Genel Müdürlüğü verilerine göre; Haziran 2020’de 3 milyon 585 bin 198 kayıtlı Suriyeli mülteci bulunuyor. Türkiye’nin 82 milyon 3 bin 882 kişilik nüfusu içerisindeki Suriyeli oranı ise yüzde 4,37 olarak gözüküyor. Türkiye’nin sağladığı çadırkent veya konteyner kent biçimindeki geçici barınma merkezlerinde 63 bin 2 Suriyeli kalıyor. Bunun dışındaki 3 milyon 522 bin 196 Suriyeli ise, Türkiye’nin 81 kentine dağılmış durumda yaşıyor. Kentlerdeki Suriyeli nüfus varlığına bakıldığında, 499 bin 61 kişiyle İstanbul, 448 bin 860 kişi Gaziantep, 433 bin 156 kişi Hatay, 420 bin 675 kişi Şanlıurfa, 246 bin 512 kişi Adana ve 212 bin 447 kişi Mersin’de kayıtlı görünüyor.
Suriyeliler dışında Türkiye’deki mülteci nüfusu incelendiğinde ise, 2019 yılı sonu itibariyle 14 bin 818 Iraklı, 133 bin 169 Türkmen, 67 bin 845 Azeri, 67 bin 164 İranlı, 46 bin 433 Afgan ve 44 bin 21 Özbek ikamet izinli olarak bulunuyor. Bu izinli mültecilerin yanı sıra kaçak göçmen olarak da Türkiye’de yaşamaya çalışan ancak yakalandıklarında ülkelerine gönderilenler de söz konusu. Kaçak göçmenler içerisinde 2020 yılında 10 Haziran itibariyle 21 bin 53 kişiyle Afganlar başı çekiyor. Keza geçmiş yıllarda da Afganistan’dan Türkiye’ye kaçak yollarla gelmiş kişi sayısı dikkat çekici özelliğini koruyor. Geçen yıl sonunda 201 bin 437 kaçak Afgan göçmen tespit edildiği kayıtlarda yer alıyor.
Göç İdaresi’nin verileri bakımından Türkiye’nin 4 milyonu mülteciye ev sahipliği yaptığı görülüyor. Memleketlerinden, evlerinden pek çoğu savaşın yanı sıra ekonomik koşulları gerekçesiyle daha iyi bir gelecek kaygısıyla yola çıkmış insanlar Türkiye’de hayatta var olma mücadelesi veriyor. Bu insanlardan bazıları Avrupa gibi nihai hedef noktaları için Türkiye’de geçici süreyle bulunmayı öngörürken, bazıları ise ülkelerine geri dönme düşüncesinden her geçen gün uzaklaşarak Türkiye’nin bir parçası olmaya çabalıyor.
Suriye’deyken tarımla uğraştıkları veya herhangi bir mesleki eğitime sahip olmadıkları için pek çok Suriyeli ya inşaat sektöründe ya da tarım sektöründe günlük ücret karşılığında geçimlerini sağlıyor. Bu Suriyeliler, Türkiye’deki mülteci nüfusu içerisinde sosyo-ekonomik olarak belki de en zor koşullardaki mültecileri temsil ediyor. Bu kesimdeki mevsimlik tarım işçisi olan Suriyeliler, çocuklarını da okula göndermiyor ya da gönderemiyor ve bu kapsamda halen en az 400 bin Suriyeli çocuğun eğitim sistemi dışında kaldığı biliniyor.
Mevsimlik tarım işçisi Suriyelilerden bir kısmı da yaz aylarında başkent Ankara’nın ilçelerindeki tarım alanlarında çalışıyor.
Derme çatma çadır köylerde toz toprak içerisinde barınıyor
VOA Türkçe ekibi de Ayaş, Polatlı, Sincan’ın tarım arazilerinde bu mevsimlik işçi mülteciler tarafından nasıl bir hayata tutunma mücadelesi verildiğini gözlemledi ve görüntüledi.
Mersin, Hatay gibi illerden mevsimlik tarım işçisi olarak Ankara’ya aileleriyle birlikte gelmiş Suriyeliler, çoğunlukla tarla kenarlarına veya sulama kanalı kıyılarına kurulmuş “çadır köyler” içerisinde de en kötü koşullarındakilerde barınıyorlar.
Suriyeliler, derme çatma çadırlarda, toz toprak içerisinde, sıcak su gibi hijyen olanaklarına sahip olmaksızın çocuklarını büyütüyorlar. Eli çapa tutacak yaşa geldiğinde o çocuklar da gündüz çadırlarda kalmak yerine tarlada çalışmaya gidiyorlar.
Kadınlar birkaç Türkçe kelime koşabilirken, çocuklar ise aileleri mevsimlik tarım işçisi olarak farklı illerden Ankara’ya gelmiş Türk çocuklarıyla birlikte vakit geçirdikleri için Türkçe konuşabiliyorlar. Kadınlar dertlerini anlatma ve konuşma konusunda pek istekli değil iken çocuklar ise yine de annelerine çevirmenlik yapmaya gönüllü oluyorlar. Ancak kadınlar yine de nasıl yaşadıklarıyla ilgili birkaç kelime de olsa yorum yapmaktan kaçınıyor ve eşleriyle konuşmamız gerektiğini vurguluyorlar.
Çadır köylerdeki Suriyeli çocuklardan çok azı Türkiye’nin eğitim sistemine dahil edilmiş durumda. Ancak onlar da Corona virüsü salgını nedeniyle uzaktan eğitim kararı alınmasıyla birlikte ne televizyondan derslerini takip etmişler ne de Hatay gibi geçici ikametleri olarak kayıtlı oldukları kentlerdeki okullarda dönem sonunda nasıl bir karne alacaklarını bilmiyorlar. Çocuklardan çoğu ise okula hiç gitmemiş, ama “Gitmek ister misiniz?” diye sorduğumuzda ise istediklerini söylüyorlar.
Halep’ten gelmişler, ne zaman Suriye’ye dönebileceklerini bilmiyorlar
Mevsimlik tarım işçisi 24 yaşındaki Celal Abuzer, buradaki pek çoğu gibi Halep’ten Türkiye’ye gelmiş bir Suriyeli mülteci. Türkiye’ye neredeyse 10 yıl önce geldiğini söyleyen Abuzer, 8 yıldır ise Ankara’nın tarım arazilerine mevsimlik işçi olarak olarak geliyor. Abuzer, memleketine geri dönüş konusunda ise “Suriye’ye dönmeyi düşünüyoruz ama savaş bitse döneriz, biliyor musunuz, toprak tatlıdır” diyor.
28 yaşındaki Hamudin Munammed de Halep’ten 2012’de Şanlıurfa’ya gelmiş. “İki sene Urfa’da çalıştım, İki sene de Mersin’de çalıştım. Burada zordur hayat, yağmur var. Ailem var, benim iki küçük çocuğum var” diyen Muhammed, Suriye’ye geri dönüş konusunda ise olumsuz düşünenlerden birisi. Suriye’de halen Beşar Esad’ın yönetiminde olduğunu kaydeden Muhammed, savaş koşullarını da vurguluyor.
Corona virüsü salgınında iş bulmakta sıkıntı yaşadıklarını anlatıyorlar
Şanlıurfa, Mersin, Hatay gibi illerde salgın dolayısıyla iş bulmakta daha fazla sıkıntı çektiklerini de vurgulayan Suriyeliler, salgından korktuklarını söyleseler de çadır köylerde önlemler ve sağlık kontrolünden yoksun yaşıyorlar. Sadece Ankara’ya doğru mevsimlik işçi olarak yola çıktıklarını sağlık kontrolünden geçirildiklerini belirten Suriyeliler, burada başkente sadece 40 kilometre uzaklıktaki tarlalarda ise herhangi bir sağlık muayenesine tabii tutulmamışlar.
Suriyeli mülteci 26 yaşındaki Mustafa Hasan, “7 senedir buradayım. İki çocuğum var. Mersin’de çalışıyordum, tarlada çalıştım. Ama orada Corona virüsü nedeniyle iş azalınca buraya geldim. Burada çalışmak biraz zor tabii. Çadırlarda yaşamak da çok zor ama mecburuz” diye konuşuyor.
30 yaşındaki Bozan da, Halep’ten 5 sene önce Türkiye’ye gelmiş. Tarlardaki durumu sorduğumuzda “Buradaki koşullar mı, ah sen şöyle bak, gördüğünüz gibi zor” diyen Bozan, günlük yevmiye 70 lira kazanabildiğini ve iki çocuğuna baktığını anlattı.
Afgan sığınmacılar da tarlalarda mevsimlik işçi olarak çalışıyor
Ankara’nın tarım arazilerinde sadece Suriyeliler değil Türkiye’de geçim derdiyle yaşama gayretindeki Afgan mülteciler de söz konusu. Bazıları Özbek kökenli olan Afgan mülteciler, Suriyeliler’e kıyasla Türkçe’yi gayet iyi konuşurken, pek çoğu traktör kullanımı, ilaçlama gibi görece daha kalifiye işlerle uğraşıyorlar.
Türkiye’de 8 yıldır yaşayan Muhammed Mecidi, nasıl ve hangi koşullarda çalıştığını “Afganistan Özbek Türkü’yüm. Türkiye’de çalışıyorum, ne iş olursa olsun yaparım. Mevsimlik işçi olarak 11’nci aya kadar devam ediyoruz. Ondan sonra işimiz bitiyor, gidiyoruz evimize. Mesela iş bulabilirsek çalışırız, ev kirasını ödüyoruz. Çalıştığımız parayı orada harcıyoruz. Gerçeği böyle yani. Aylık çalışırız, sigorta yok. 8 sene oldu oturma iznim yok, alamadık. Gittiğimiz yere herkes kandırıyor, 1000, 2000 dolarımızı alıyor, oturma izni vermiyorlar. Bize şu zamanda 2.400 TL veriyorlar. 550 lira Ankara’da ev kirası veriyorum. Bize yurtdışına geçtiği zaman, annemize geçtiği zaman elimize 1000 lira para kalıyor. İşimiz çok zor. Burada saat yok gerçi. Saat 4,5 kadar, kalkıyoruz. Akşam 8-9 kadar devam ediyor” diye anlatıyor. Mecidi, tarlalarda kent yaşamından uzakta oldukları için corona virüsünden etkilenmediklerini düşünüyor.
Afgan mültecilerden 24 yaşındaki Barış Haşimi de “Afganistan’da iş yok, savaş var. Hayatımızı kurtarmak için Türkiye’ye gelmişiz. Allah razı olsun Türk milletinden, çok teşekkür ediyorum, bize yardımcı oluyorlar, iş veriyorlar. Patron ayda üç lira veriyor. Yeme-içmemiz kendimizden ayda 2,5 lira bize kalıyor. Normalde Ankara’da yaşıyoruz ama işimiz buradayken yukarıdaki konteynırda yaşıyoruz. Sabah 6-7’de işe geliyoruz, öğlen iki saat yeme molamız var. Ben boş durmayı istemiyorum, ben hayatımı kurtarmayı istiyorum” diye konuşuyor. Haşimi, Corona salgını konusunda ise, “Biz sadece Allah’tan korkuyoruz. Başka hiç kimseden korktuğumuz bir şey yok” diyor.