YORUM | VEYSEL AYHAN
Erdoğan’ın Saray’ı kaçak olarak inşa ettirdiği yıllardı. Şöyle bir şey yazmıştım.
“Evinize bir misafir gelse ama baksanız ki beş bavul ve on çantayla gelmiş. Salona yerleşmiş. Kendine göre her şeyi şekillendiriyor. Bu görüntüden ne anlarsınız? Herkesin anladığını: Bu misafir gidici değil.
Erdoğan, Cumhurbaşkanı oldu ama Çankaya Köşkü’nü beğenmedi. Milyarlarca para tahsis ettirip dünyanın en muazzam sarayını yaptırdı. Her bir köşesiyle özel olarak ilgilendi. ABD Başkanı Obama’nın sarayı Beştepe’nin yanında minyatür kalıyor.”
BU YAZIYI YOUTUBE’TA İZLEYEBİLİRSİNİZ ⤵️
O günden bugüne “misafir”artık evin mülk sahibi oldu. Çünkü tarih kitaplarında “bavulunu toplayıp sarayını terk eden diktatör” örneği yok.
Hemen her kurum AKP acentesi yapıldı. Devlet daireleri, mahkemeler, rektörler, valiler, kaymakamlar…
“Misafir”e ses edenler kendini ya zindanda veya bir başka ülkede buldu.
Köleliği kabul edenler “sığınmacı” olarak kalmaya devam ediyor ama onlar bile kendinden emin değil.
Kürtler zaten “ev”de zulüm görüp kovuluyordu. Devam ediyor. Cemaat de zulüm gördü ve “ev”den kovuldu. Bunlar diğer kesimlerin umurunda olmadı. Hatta sevindiler.
Ama şimdilerde sıra kendilerine gelince azıcık uyandılar.
Önceki gün baro başkanları Ankara’ya yürüyerek anayasal haklarını kullanmak istedi. Başlarına gelmeyen kalmadı.
Sonra Saray; “buyurun girin” diye lütfedip izin verdi. Girdiler.
Sonuç ne oldu?
Hemen Anıtkabir’e koşup Atatürk’e şikayetlerini yaptılar.
Ve olay bitti.
Aynı şey CHP için geçerli.
Kılıçdaroğlu dün ne dedi:
“Yarın Barış Pehlivan, Barış Terkoğlu, Murat Ağırel yargının önüne çıkacaklar. Bunlar gazeteciliği birileri istiyor diye değil halk için yapıyorlar. Bakalım hâkim ne diyecek? Gerçek hâkim mi Saray’dan mı işaret alıyor göreceğiz”
Üstü kapalı şunu diyor: “Bunları serbest bırakın, gerisini kurcalamayacağız.”
CHP zaten “gerisini kurcalamayı” sevmez.
Bakın Enis Berberoğlu tahliye edildi. “Gerisi” bitti.
Diğer siyasi tutuklular önemli değil.
ODATV yazarları da tahliye olursa bugün -ki tahliye olmaları gerekir, ayrı mesele- geri kalan yazar ve gazeteciler muhalefetin gündeminden düşecek.
ERDOĞAN’IN SON TRAVMASI
İstanbul belediye seçimi Erdoğan için tam bir travmadır. 13 bin farkı hazmetmedi. Kendi kararıyla seçim yenilendi. Ve 800 bin’lik bir hezimet yaşadı. Öngörüsü çöktü, karizması çizildi.
Şimdi böyle bir hezimeti 2023 genel seçimlerde yaşamamak için seçim sistemini kendi kazanacağı şekle dönüştürecektir.
Erdoğan’ın en büyük şansı muhalefet. Ne Hitler ne de Mussolini böylesine uyumlu ve “sevecen” bir muhalefete sahip değildi.
Türkiye’de kamuoyu bence Erdoğan’a muhalefet etmekten vazgeçmeli.
Erdoğan düzelme eşiğini geçti. Şimdiden sonra vites artıracak daha da sertleşecek.
Muhalefete muhalefet edip onları düzeltmenin yolunu bulmalı.
MUHALEFETİN SON ŞANSI
Tek çare muhalefetin “Muhalefet” yapmaya karar vermesi.
Şimdi gözlerinizi kapatın ve Kılıçdaroğlu’nun şöyle bir cümle kurduğunu hayal edin.
“Türkiye seçim yasası değişiklikleri yapılarak dönülmez bir diktatörlüğe doğru yol almaktadır. Biz mecliste CHP olarak bunda pay sahibi olmak istemiyoruz. Seçim yasası değişikliğinden vazgeçildiği ilan edilmezse meclisten çekileceğiz.”
Neler olur?
Saray’da deprem olur.
Nasılsa “hayal fakirin ekmeği”, bir hayal daha kuralım.
Şöyle dese:
“6.5 milyon oy almış bir partinin liderini sudan sebeplerle hapiste tutamazsınız. Demirtaş’ı, tutuklu siyasileri, tüm gazeteci ve yazarları derhal serbest bırakın yoksa siyasetin ‘köpeği’ olmuş bu yargı düzelene kadar meclisten çekiliyoruz.”
Neler olur?
Saray ilk defa muhalefet görmüş olur.
Erdoğan’ın emniyet müdürü atamasıyla bozmayı planladığı “İstanbul belediyesi ittifakı” bilakis güçlenir.
Ve de muhalefetin bütünlüğü Saray’a geri adım attırır.
YOL AYRIMI
Muhalefet, Saray’ı sarsmak veya mutlu etmek seçeneklerinde birini tercih etmek zorunda.
Milletvekili maaşları ve özlük hakları mı yoksa ülkenin kurtulması mı?
Aynı seçenek HDP için de geçerli. Mecliste kalıp tutuklu HDP’li vekillerin, başkanların hakkını koruduklarını mı sanıyorlar?
Tam bir “olmak ya da olmamak” durumu.
Yavuz Baydar dün “Hareket eden her objeye ateş etme dönemi” başlıklı yazısında süreci güzel özetlemiş ve şu cümleyle bitirmişti:
“Ta ki muhalefet, topluca Meclis’i terkedip, hızla bir erken seçimi zorlayıncaya kadar, yangın devam edecek.”
Tek çare bu.
Türkiye, seçim sistemi “kuşa dönmeden” bir genel seçime gitmezse artık hiçbir seçimin önemi kalmayacak.
Source: Tr724