Libya’da hayatını kaybeden bir Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT) görevlisinin cenaze töreniyle ilgili haberlere ilişkin olarak 7’si gazeteci 8 kişi hakkında açılan dava İstanbul Çağlayan Adliyesi’ndeki 34üncü Ağır Ceza Mahkemesi’nde başladı. İlk duruşma sonunda Barış Terkoğlu, Aydın Keser ve Mehmet Ferhat Çelik’in adli kontrol şartıyla tahliye edilmelerine karar verildi. Murat Ağırel, Barış Pehlivan, Hülya Kılınç’ın tutukluluğunun devamına karar verildi.
Davada; Oda TV Sorumlu Haber Müdürü Barış Terkoğlu, Genel Yayın Yönetmeni Barış Pehlivan ve muhabiri Hülya Kılınç, Yeniçağ Gazetesi Yazarı Murat Ağırel, Yeni Yaşam Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Mehmet Ferhat Çelik ve Sorumlu Yazı İşleri Müdürü Aydın Keser tutuklu olarak yargılanıyor. İfadesinin alınmasından sonra serbest bırakılan, Akhisar Belediyesi basın biriminde sözleşmeli memur olarak çalışan Eren Ekinci ise davada tutuksuz olarak yargılanıyor.
Yurt dışındaki gazeteci Erk Acarer hakkında da tutuklama emri bulunuyor.
Duruşma sonunda Acarer’in yakalama talebinin tekrarına karar verdi. Savcılık, esas hakkındaki mütalaanın hazırlanması için gelecek celseye kadar süre istedi..
Savcılık mütaalası
Duruşmada sanıkların ilk sorgularının ardından savcılık makamı mütaalasını verdi.
Savcılık mütaalasında, esas hakkında mütalaanın hazırlanması için taraflara önümüzdeki celseye kadar yani 9 Eylül’e kadar süre verilmesini, Erk Acarer hakkındaki yakalama kararının devamını, tüm tutukluların bu hallerinin devamını istedi.
Dava öncesi adliye önünde yapılan basın açıklamasına gazeteciler ve basın meslek örgütleri ile CHP, İYİ Parti ve HDP’den siyasetçiler katıldı.
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından hazırlanan iddianamede sanıklar, “Milli İstihbarat Teşkilatı mensuplarının ve ailelerinin kimlik, görev ve faaliyetlerine ilişkin bilgileri yayımlamak, yaymak ve açıklamak” ile suçlanıyorlar.
Sanık gazetecilerin 19 yıla kadar hapsi isteniyor
50 sayfalık iddianamede “ifşanın bir plan dahilinde, sistematik ve koordineli biçimde” yapıldığı savunuluyor ve sanık gazetecilerin 19 yıla kadar hapisle cezalandırılmaları isteniyor.
İddianamede sanıkların “2937 Sayılı Devlet İstihbarat Hizmetleri ve Milli İstihbarat Teşkilatı Kanunu’nun 27/3. Fıkrası ile Türk Ceza Kanunu’nun 329’uncu maddesinde tanımlanan ‘Devletin Güvenliğine ve Siyasal Yararlarına İlişkin Bilgileri Açıklama’ suçlarını işledikleri anlaşılmıştır” deniliyor.
Sanık avukatları ise, MİT mensubuyla ilgili bilgilerin kamuoyunda daha önce ifşa olduğunu dolayısıyla kendileri tarafından ifşa edilmesinin söz konusu olmadığını, aile ile ilgili bilgilerin ise suçlanan haberlerde verilmediğini söylüyor.
Avukatlar ayrıca birbiriyle ilişkileri bulunmayan sanıkların haber ve sosyal medya paylaşımlarının ilişkiliymiş gibi sunulmasının da davanın siyasi amaçlı olduğunun bir işareti olduğunu belirtiyor.
İlk sorgular
Koronavirüs önlemleri çerçevesinde küçük bir salonda ve az izleyiciyle başlayan duruşmada ilk olarak Murat Ağırel’in ifadesi alındı ve sorgusu yapıldı.
Ağırel, “Türk Dil Kurumu’na göre ifşa, gizli bir şeyi açığa çıkarmak demektir. Alenileşmiş bir bilginin devlet sırrı kapsamında değerlendirilmesi söz konusu olabilir mi? Gizli olmadığı gibi ifşası da söz konusu değildir” diyerek sosyal medya paylaşımlarında suçlanmasına temel gösterilen bilgileri paylaşmadığını, davada yargılanan diğer sanıklarla bunu organize bir şekilde yaptığı iddiasının da tamamen gerçek dışı olduğunu söyledi.
Daha sonra sorguları yapılan Aydın Keser, 23 Şubat’ta yayımladıkları cenaze töreni haberinin açık kaynaklardan faydalanılarak hazırlandığını belirtti.
Ferhat Çelik, birçok kaynak tarafından yayımlanan bilgilerin kullanıldığını, gazetecilerin sadece resmi açıklamalarla yetinerek haber yapamayacağını vurguladı.
Hülya Kılınç ise 20 yıllık deneyimli bir yerel gazeteci olduğunu, hayatında ilk kez kendisine böyle ağır bir suçlama yöneltildiğini ve ağır ceza mahkemesinde yargılandığını söyledi.
Kılınç, “Sosyal medyada 19 Şubat 2020 tarihinden beri yapılan paylaşım, fotoğraf ve haberlerde açıkça MİT personelinin kimliği, görevi, defnedildiği yer, cenaze törenine katılanlar, fotoğraf paylaşımları ve haberleri de göz önünde bulundurarak cenazenin gizlilik içerisinde değil, herkesin katıldığı açık bir cenaze olduğuna ve şehit MİT personelinin haberini yapmamda bir sakınca olmayacağına kanaat getirdim” dedi.
Barış Pehlivan: Haberimizde ifşa yoktur
Bundan 9 yıl önce de Odatv davası nedeniyle cezaevinde olduğunu, o davada yöneltilen suçlamaların tamamen temelsiz olduğunun kanıtlandığını ve beraat ettiklerini anlatan Barış Pehlivan ise “Savcıların bize yaptığı temel suçlama; ‘MİT mensuplarını ifşa etmek’. Şehit cenazesi haberimizle bu suçu işlediğimizi iddia ediyorlar. Biz de bu soruşturmanın başından bu yana diyoruz ki; ‘Haberimizde ifşa yoktur. Bizden önce ifşa edilen bilgiler vardır. Bu yüzden suçtan da bahsedilemez’ diye konuştu.
Pehlivan Libya’ya giden ve orada öldürülen MİT mensuplarının açık kimliklerini, fotoğraflarını, memleketlerini, mezarlarının yerini, hangi görevlerde ne süre çalıştıklarını, ailelerine ait bilgileri bir kronoloji içinde sıralayarak, sırasıyla “Cumhurbaşkanı Erdoğan muhtar Cemali Merter, onlarca sosyal medya hesabı, milletvekili Ümit Özdağ ve onlarca haber sitesi ve gazeteden” öğrendiklerini, daha önce ifşa edilmiş bilgilerin yeniden ifşasının söz konusu olamayacağını söyledi.
Barış Terkoğlu: Savcıları ve MİT’i birileri harekete geçirdi
Duruşmada sanık Barış Terkoğlu ise haberlerin Şubat sonundan itibaren çeşitli kaynaklardan ortaya çıkışını örneklerle anlattıktan sonra “3 Mart akşamı Odatv’de şehidin cenaze haberi yayınlanıyor. 4 Mart sabahı saat 04’te ben evimden gözaltına alınıyorum. Neredeyse iki hafta uyuyan MİT ve savcılar o gece uyumuyor. 26 Şubat ile 4 Mart arasında Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’nda internet mi kesikti? Savcı bu kadar gün ‘olağan internet araması’ neden yapmadı?” diye sordu.
Terkoğlu sözlerini “Elbette hayır! Ortadaki tablo çok açık. İstanbul’daki savcıları da Ankara’daki savcıları da hatta MİT’i de birileri harekete geçirdi. O ‘birileri’ kimse Odatv’den başlamak üzere herkese tezgâh kurdu. Sayın Hâkimler, 10 yıl önce “kumpas” diyorduk. Bugün buna “tezgâh” diyoruz. Serçeler, bıldırcınlar, güvercinler kafese giriyor. Karga gelince kapak kapanıyor” diye sürdürdü.
Dava üç partiden politikacıları bir araya getirdi
Çağlayan’daki İstanbul Adliyesi’nde görülen dava başlamadan önce bu dava için Haberin Var Mı adıyla bir araya gelen gazetecilerin düzenlediği basın toplantısına Türkiye Gazeteciler Sendikası Genel Başkanı Gökhan Durmuş, Türkiye Gazeteciler Cemiyeti (TGC) Genel Sekreteri Sibel Güneş, Sınır Tanımayan Gazeteciler Örgütü (RSF) Türkiye Temsilcisi Erol Önderoğlu, DİSK Basın İş Genel Başkanı Faruk Eren; CHP milletvekilleri Sezgin Tanrıkulu, Ali Şeker ve Mahmut Tanal, Bağımsız Milletvekili Ahmet Şık Türkiye İşçi Partisi Genel Başkanı ve milletvekili Erkan Baş, HDP milletvekilleri Hüda Kaya ve Dilşat Canbaz ve çok sayıda gazeteci katıldı.
Gazeteci Mehveş Evin tarafından okunan bildiride, davanın gazetecileri susturmak ve korkutmak amacıyla hazırlanan içi boş bir iddianameye dayandığı belirtildi.
Basın açıklaması sırasında HDP milletvekili Hüda Kaya, CHP milletvekili Tuncay Özkan ve İYİ Parti İstanbul İl Başkanı Buğra Kavuncu da birer konuşma yaparak gazetecilerin derhal serbest bırakılması çağrısını yinelediler.