Türkiye 5 Mart’ta Moskova’da Rusya ile varılan mutabakatın ardından anlaşmayla İdlib’de askeri varlığını şaşırtıcı boyutlarda artırırken cihatçı cepheyi yola getirme planlarıyla ilgili de çarpıcı gelişmeler yaşanıyor. İdlib’in hâkim gücü Heyet Tahrir El Şam (HTŞ) M-4 yolunun açılması konusunda kısmen gösterdiği direnişin ardından Türkiye ile “uyumlu” olma yoluna girerken daha radikal cephe tehditkâr olmaya devam ediyor.
HTŞ’nin Türkiye ile sorun yaşamak istemediğini gösteren son pragmatist tutumu Türk lirasının Suriye lirasının yerine İdlib’de tedavüle sokulması kararıydı. Türkiye’nin de terör örgütleri listesinde olan bir grupla dolaylı yollardan bankacılık ilişkisinin tesis edilmesi tartışma yaratırken daha çarpıcı gelişme HTŞ’nin radikal cepheyi dizginlemeye ya da tasfiye etmeye dönük adımları oldu.
Astana, Soçi ve Moskova bildirilerinin hepsinde tüm terör örgütlerinin ortadan kaldırılması hedefi tekrarlanmasına rağmen Türkiye pratikte HTŞ’yi ayrı bir yere koyuyor. Hatta hükümete yakın yayın organları ve düşünce kuruluşları sıklıkla HTŞ’yi “ılımlılaşan makul muhatap” olarak sunmaya çalışıyor. Ankara bir bakıma Rus-Türk mutabakatına ya da Türkiye’nin sahadaki askeri ve sivil düzenlemelerine sorun çıkarmadıkları sürece ideolojisi ve bağlantısı ne olursa olsun “makul örgüt” muamelesi yapmaya meyilli. Burada temel saik saha düzenlemesi yapılırken cihadi grupların düşmanlıklarını Türkiye’ye yöneltmemesi. Bu yüzden de cihatçıları cihatçılar eliyle yola getirmek stratejinin bir parçası. Sahadaki gelişmeler şimdilik bu hassasiyete uygun olarak ilerliyor.
HTŞ’de 5 Mart Moskova Mutabakatı karşısında çatışma değil pragmatizm benimseyen kanatlar baskın gelince Suriye, Rusya ve İran unsurlarına karşı savaşı sürdürmekte kararlı olanlar alternatif oluşumlara yöneldi. Bu çerçevede El Kaide çizgisindeki Hurras El Din, Ensar El Din, Tensikiyat el Cihad (Cihat Koordinasyonu), Ensar El İslam ve Mukatilin El Ensar 12 Haziran’da Fesbutu (Sebat Edin) adı altında ortak askeri operasyon merkezi kurdu. HTŞ ise hem saflarında bölünmelere yol açıp otoritesine meydan okuyan hem de Rusya’nın yeniden operasyonlara başlamasına gerekçe sunan bu radikal oluşumu bertaraf etmek için harekete geçti.
HTŞ’nin orijinal yapılanması Nusra Cephesi’nin eski Kalamun komutanı Ebu Malik El Telli, 22 Haziran’da tutuklandı. Asıl adı Cemal Hasan Zeyniye olan Telli uyarılara rağmen ayrı bir oluşuma gitmek suretiyle isyan ve kaos çıkarıp safları bölmekle suçlandı.
2014’te Şam kırsalında bir grup rahibeyi kaçırıp yüklü miktarda fidye karşılığında bırakan Telli, aynı dönemde Lübnan’ın Arsel bölgesinde Lübnan askerlerini de rehine almıştı. Telli 7 Nisan 2020’de örgütün izlediği siyasetten habersiz olduğu ve gidişatı benimsemediğini belirtip HTŞ’den ayrılmış ancak HTŞ lideri Ebu Muhammed El Colani’nin devreye girmesiyle üç gün sonra geri dönmüştü.
HTŞ’nin karar organı Şura Meclisi’nin başkanı Bessam Suhyuni de örgütü bırakmıştı. Telli de hem komutan hem Şura Meclisi’nin üyesiydi. Telli, HTŞ’den ayrıldıktan sonra Mukatilin El Ensar Tugayı’na komutanlık ediyordu.
Tutuklanan bir diğer isim Ebu Salah El Özbeki kod adını kullanan Siracuddin Mahtaruf oldu. INTERPOL’ün arananlar listesinde yer alan Mahtaruf ise Ensar El Din’in lider kadrosunda yer alıyor.
Fesbutu, tutuklamalara “Saldırıya uğradık; liderlerimiz tutuklanıyor; Tahrir el Şam Astana anlaşmasını uyguluyor gibi görünüyor” diye tepki gösterdi.
El Kaide lideri Ayman El Zevahiri de HTŞ’nin İdlib’in egemen yöneticisi olmadığını belirtip HTŞ içindeki mücahitleri Fesbutu ile savaş emirlerine itaat etmemeye çağırdı. HTŞ buna şu karşılığı verdi: “Bunu Fesbutu başlattı. Kontrol noktalarını kaldırılmadan başka çözüm yok. Ayrıca önemli bir hatırlatma: Biz sınır ötesi örgütsel bağları olmayan bağımsız bir grubuz.” Ayrıca HTŞ örgütten izinsiz ayrılmaları, eski üyelerin yeni gruplar oluşturmalarını ya da izin almadan mevcut gruplardan birine katılmalarını yasakladı.
HTŞ-Fesbutu gerilimi bu tartışmaları yeniden başlattı. HTŞ’nin eski liderlerinden Ebu El Fath El Ferghali ve Ebu El Yazgan El-Masri de Telli gibi Türk-Rus mutabakatına muhalefet etmişti. Cihadi gruplar içinde 2018’den beri Türkiye ile ortaklığın meşru olup olmadığına dair fıkhi tartışmalar dönüyor.
Fesbutu bileşenleri tutukluların bırakılması talebiyle Arab Said, Bire ve Ermenaz’a giden yolların yanı sıra Canudiye ve Eriha gibi yerlerde kontrol noktaları kurdu. 23 Haziran’da iki taraf arasındaki gerilim çatışmaya dönüştü, ölen ve yaralananlar oldu. Araya giren etkili isimler sayesinde 25 Haziran’da çatışmaya son verip kontrol noktalarının kaldırılmasını öngören bir mutabakat imzalandı. Buna rağmen İdlib’in batısındaki Arab Said’de iki taraf arasında çatışmalar yeniden başladı.
Bu arada insansız hava araçlarıyla Hurras El Din’in yöneticilerinin hedef alındığı iki saldırı dikkat çekti. 14 Haziran’daki saldırıda Ebu’l Kasım El Ürdüni kod adlı Halid El Aruri öldürüldü. Hurras El Din saldırılardan ABD’ye sorumlu tuttu. New York Times’a göre saldırı R9X tipi Hellfire roketiyle düzenlendi. 24 Haziran’da Binniş-İdlib yolunda benzer bir saldırıda Hurras El Din’in lojistik sorumlusu Ebu Adnan El Humusi kod adlı Muhammed Hattab öldü.
Ramallah doğumlu ve Ürdün vatandaşı Halid El Aruri, Irak’ta El Kaide yapılanması sırasında Ürdünlü Ebu Musab El Zerkavi’nin yardımcısıydı ve daha sonra El Kaide’nin Suriye’deki üst düzey ismi olarak öne çıkmıştı. Halid El Aruri gibi etkili isimler HTŞ’nin Nusra Cephesi adını bırakıp El Kaide’den ayrıldığını duyurmasının ardından teker teker saf değiştirmişti.
ABD Özel Temsilcisi James Jeffrey, 30 Ocak ve 5 Şubat’taki açıklamalarında HTŞ’nin kendisini yurtsever muhalif olarak tanımladığını, daha çok İdlib’e odaklandığını ve son zamanlarda uluslararası alanda tehdit yaratmadığını savunmuştu. Jeffrey’nin örgüte esnek davranmak için sunduğu bu bahaneler dikkate alındığında Hurras El Din liderlerine yönelik “suikast saldırıları” hem HTŞ’nin pozisyonunu sağlamlaştıran hem de Türkiye’nin yükünü azaltan Amerikan katkısı olarak okunabilir.
Bir şekilde tasfiye edilen ya da tutuklanarak izole edilen bu isimler Fesbutu’nun oluşumuna öncülük ediyordu. HTŞ’nin Soçi Mutabakatı karşısındaki esnek yaklaşımından rahatsız olanların bir kısmı 2018’de “Müminleri (Savaşa) Teşvik Et Operasyon Odası”nda bir araya gelmişti. Eski HTŞ yöneticisi Ebu Abdullah El Şami’nin liderliğindeki bu yapıda yedi örgütten müteşekkil Hurras El Din’in yanı sıra Ensar El Din, Ensar El Tevhid ve Ensar El İslam yer alıyordu. Bu koalisyon 5 Mart Moskova Mutabakatı’nı “halkın elini ısıran zehirli yılan” ifadesiyle reddetmişti. Bunlara HTŞ’den son aylarda ayrılanların kurduğu Mukatilin El Ensar ve Tensikiyat El Cihad eklendi. Radikal cephe ağırlıklı olarak Hama ile İdlib arasında Zaviye Dağı ve Gab Ovası’nın yanı sıra Cisr El Şuğur ve Lazkiye’nin kuzeydoğu kırsalında etkililer.
Bir süredir HTŞ’nin hem Türk-Rus ortak devriyesiyle açılmaya çalışılan M-4 yolunu kapatma girişimlerini engellemesi hem de radikal grupları kontrol altına alması yönünde Türkiye’den baskı gördüğü konuşuluyor. Rakipleri de artık HTŞ’yi, yabancı devletlerin, özellikle de Türkiye’nin emriyle hareket etmekle suçluyor.
Cihadi gruplar arasında bu türden iç hesaplaşmalar çok yaşansa da kavgalar artık Türk-Rus mutabakatı çerçevesinde atılan adımlara bağlanıyor. Hâliyle İdlib’in yeniden dizaynına yönelik gelişmeleri sahada askeri ve istihbari varlığını artıran Türkiye’nin niyet ve girişimlerinden bağımsız düşünmek mümkün değil. Ancak HTŞ’nin uzlaşmacı yolu her hâlükârda radikal cepheyi yeni bir çekim merkezi haline getiriyor. Bu gruplardaki kararlılık çatışma potansiyelini de artırıyor.
Yazar: Fehim Tastekin
Kaynak: Al – Monitor