[
Şüpheye mahal yok: İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun şehre ”6 bin yeni taksi” projesi, içi dışı siyaset kokan barut fıçısının fitilini ateşlemiş bulunuyor. Geçen yıl başta İstanbul en büyük belediyeleri muhalefete kaptırdığı için nefret ve korkuyla nefes alıp veren Saray rejimi bu krizi alabildiğine körükleyecek, var gücüyle İmamoğlu’nu teklifi verdiğine pişman etmeye, rüzgarı kendi lehine çevirmeye çalışacaktır.
“İstanbul’a 6 bin yeni taksi” teklifi perşembe günü Ulaştırma Koordinasyon Merkezi (UKOME) toplantısında 11’e 16 oyla reddedildi. Bu bekleniyordu mu? Evet. Kriz Türkiye’sinde herşeyde olduğu gibi UKOME’de de ağır bir partizan kadrolaşma var. Seçimlerin acısını çıkarmak için olsa gerek, geçen Şubat ayında UKOME yönetmeliği değiştirilmiş, üye sayısı 21’den 27’ye çıkarılmış, bu üyelerin dağılımı da 16’sı hükümet 11’i İBB tarafından belirlenenler olarak şekillendirilmişti. Oysa önceleri 21 üyeli UKOME’de üyelerin 11’ü İBB 10’u ise hükümet tarafından belirlenmekteydi. (Peki bu merkezde neden uzmanlar çalıştırılmaz diye sormayın, çünkü burası Türkiye).
Konu kapanmış değil. Bu ret kararı ardından bir alt komisyon toplanacak ve kararı değerlendirecek. Çark uzunca bir süre daha böyle dönecek. Ötelenen her işte olduğu gibi burada da zaman iktidar kampının lehine işleyecek, muhtemelen yeni AliCengiz oyunları sergilenecek.
İmamoğlu’nun 15 gün kadar önce duyurduğu yeni proje, ülkenin en büyük kentinin yaşadığı sosyal değişime bir cevap niteliği taşıyor.
Sorun önemli: Nüfusu artışı geometrik olarak artan, yılda (normal şartlarda) 10 milyondan fazla yabancı turist ağırlayan İstanbul’da kayıtlara göre halen 17 buçuk milyon taksi var. Yaklaşık 27 yıldır kentte (nüfus bü süre zarfında üç buçuk misli arttığı halde) yeni taksi plakası verilmiyor.
Verilmediği gibi, taksicilik faaliyetleri özel şirketlere de açılmıyor, Uber örneği de ortada, serbest piyasanın rekabet koşullarına uygun davranılmadığı için taksi sektöründeki tekelleşme, taksi meslek kuruluşlarının mafyalaşmasına, hizmetin her türlü menfaat avcılığına, kara paraya, denetimsizliğe, ve kalitesizliğe açık halde sürmesine yol açıyor.
Kısacası, İstanbul (ve başka kentlerde) taksicilik hakkındaki yaygın memnuniyetsizliğin arkasında, Türkiye’de kamu ve özel sektörlerinde son 10 yıldır yükselişe geçen çürüme, yolsuzluk ve ”organize işler” süreçleri var.
UKOME kararını CHP’liler ”siyasi karar” diye yorumluyor. Başka bir şey beklemiyorlardı herhalde! Esasen İmamoğlu, kentin şartlarına mantıklı bir çözüm önerisi olan (pek çok kentlinin eminim yetmez ama evet ‘diye karşıladığı) ”6 bin yeni taksi” projesini sunarken, Pandora’nın Kutusu’nu açtığının da farkındaydı.
Ekrem Bey istediği kadar şoförlerin yeni ticari taksilerde üç vardiya sistemine göre çalışacağını, insani ölçülere 8 saat mesai yapacağını, araçların elektronik denetim ve iletişim sistemleriyle donatılacağını, ödemelerin İstanbul Kart’la yapılabileceğini, böylece kalitenin artacağını söyleyedursun, sözlerin taksi ağaları nezdindeki karşılığı belli oluverdi.
Emin olun içlerinden ve kendi aralarında, ”Yahu” dediler, ”Uber denen beladan, FETÖ projesinden bunları döve döve yeni kurtulduk, şimdi de bu çıktı, ama evelallah!!”
Mafyanın parçası olduğu belli bir galerici ”Esnaf eski esnaf değil. İstanbul trafiğini kilitleriz” derken de, İstanbul Taksiciler Esnaf Odası Başkanı Eyüp Aksu, “Biz Türkiye’de siyasetin de kaderini değiştirecek bir STK ve topluluğuz” diye üstü kapalı tehdit savururken de, yardımcısı Veli Yurt ”Kırıp dökmek taksici esnafının mizacında yoktur. Ama şunu da altını çizerek söylemek istiyorum ki biz emeğimizi, ekmeğimizi, hakkımızı kimseye yedirmeyiz” diye iktidara selam çakarken de elbette dışa vurdukları hissiyat buydu.
Satınalma gücünün dip yaptığı, ekmeğin aslanın ağzına yapıştığı kentte eve üç beş kuruş getirmek için Uber’le çalışan zavallı insanlar dayakla silahla vandallıkla analarından doğduklarına pişman edilmişler, yapılanlar yana kar kalmıştı, güç ispat edilmişti, dolayısıyla tehditler işe yarıyordu orman kanunu Türkiye’sinde, taksi ağaları bağırmaya elbette devam edeceklerdi.
Bu sesleri Saray’ın duymamış olması söz konusu değil elbette. 12 aydır İmamoğlu’nun altını oymak için bin dereden su getiren muktedir ve şürekası için bu taksi projesi Allah’ın lütfu olabilir.
Taksicilikte bir saadet zinciri olan ”kurulu düzen”in bozulmaması, elbette ki iktidara İBB’ye müdahil olma, araya çomak sokma fırsatını tanıyacak. Erdoğan ekibinin bu işin ne denli ustası olduğundan da şüphe yok.
Peki mevcut saadet zinciri nedir? Yani İmamoğlu hangi Pandora Kutusu’nu açtı?
2018 yılında yazdığı “Küreselleşme Sürecinde İstanbul’da Taksicilik Hizmetinin İktisadi Olarak İncelenmesi” başlıklı tezinde taksicilik sektörüne neşter atan Adnan Tetikol, Duvar’a verdiği mülakatta çarkın işleyişini, Bağcılar Oto Center gibi galerileri ”hayali borsa” diye niteleyerek şöyle anlatıyor:
“İnsanlar hayali bir plakaya ortak oluyorlar, hiçbir bağlayıcılığı yok. 1/8, 1/5, 1/4 gibi oranlarda plakaya giriyorlar. Daha doğrusu bir plakanın kira gelirine yatırım yapıyorlar. Hatta dönem dönem hayali taksi plakaları üzerinden dolandırıcılık hikayeleri ile karşılaşıyoruz” diyor.
Haberin aktardığına göre, ”hayali kiralama” işi şöyle oluyor:
”Ticari plakanın yasal sahibi, plakasını belirli bir ücret karşılığında galerilere kiraya veriyor. Galeriler de bu ticari plakaları, üzerine komisyon koyarak taksicilere kiralıyor. Böylece bir plaka, en az iki kez kiraya veriliyor. Ticari taksiyi işleten kişiyle, plakanın yasal sahibinin hiçbir ilişkisi ya da iletişimi olmuyor. Dolayısıyla bir denetim mekanizması da kurulamıyor.”
Adnan Tetikol bu sürecin nasıl geliştiğini şu sözlerle anlatıyor:
“Zamanla plaka sahiplerinin yüksek kira gelirleri sebebiyle sektörden çekilmesiyle bu bir ticaret haline geliyor. Şu anda Bağcılar’daki oto galericiler bu işin acenteliğini yapıyor. Bir şahıs plaka ediniyor ve galericiler ‘Plakayı kiraya vereceğiniz biri yoksa biz sizin adınıza kiraya verebiliriz’ diyor. Dolayısıyla plaka sahibi olmasalar da kira gelirinden de fayda sağlamış oluyorlar.”
Öte yandan, İmamoğlu’nun 24 saati üç vardiyaya paylaştırma önerisine ”zaten üç kişi çalışıyor” diye itiraz eden oda başkanının yalan söylediğine dair tepkiler de var.
Sürgünde uzun yıllar taksi şoförlüğü yaptığı için sektörü iyi bilen ve İstanbul’da dönen işlerin içyüzünü de öğrendiği anlaşılan Aydın Engin yazıyor:
”Bir takside üç kişi çalışmıyor. Sabaha karşı 03.00’ten akşamüstü 15.00’e kadar gündüz vardiyasında bir (tek bir) şoför; akşamüstü 15.00’ten sabaha karşı 03.00’e kadarki gece vardiyasında bir (tek bir) şoför çalışıyor.
Peki üçüncü “çalışan” kim? Oda başkanına göre araç sahibi. Düzeltelim: Araç ve plaka sahibi.
Kendilerinin verdiği rakamlarla söyleyelim: Bir taksi ayda ortalama 10 bin TL kazanıyor. Bunun 5 bin lirası plaka sahibine, geri kalan da gececi ve gündüzcü şoförlere 2.500’er lira.
O 2.500 liranın içinde yakıt parası da var, arıza halinde tamirci parası da var. Geriye kalan parayla taksi şoförü sık sık evine ekmek alacak parayı bile götüremiyor.
Bitmedi.
Kendisi çalıştığı aracın plakasına da sahip olan taksi şoförü az, çok çok az. Buna karşılık tek plaka sahibi olan “plaka ağaları”nın sayısı da az, pek pek az. Eski polis şeflerinden, şarkıcılara, mafya babalarından futbol starlarına kadar üç, beş, on taksi plakası sahibi olmuş çok, hem de pek çok kişi var.”
Manzara böyle.
Anlaşılacağı üzere İmamoğlu arı kovanına çomağı sokmuş durumda.
Taksi ağalarının tepkisi, sanki kriz Türkiye’sinde başka hiçbir vatandaş grubu mağdur değilmiş, tek onlar hedefmiş gibi bir algı üretimini hedefliyor.
Ama asıl dikkat edilmesi gereken nokta şu: Ateş fitilde ilerliyor, İBB projesi ilerleme sağlarsa, hele bir de İstanbulluların desteğini elde ederse, Erdoğan- Bahçeli ikilisi güdümündeki açık-karanlık tüm güçlerin devreye gireceğine, ortalığın fena karışacağına, buradan iktidar lehine muazzam bir siyasi sömürü malzemesi çıkarılacağına kesin gözüyle bakabilirsiniz.
Pek çok şey, İstanbulluların istihdama katkı ve ihtiyaca cevap anlamı taşıyan ”6 bin yeni taksi’ projesine açıkça ve gür sesle sahip çıkıp çıkmayacaklarına bağlı.
© Ahval Türkçe