YORUM | YÜKSEL DURGUT
“Dünyanın eskisi gibi olmayacağını biliyorduk.
Birkaç kişi güldü, birkaç kişi ağladı,
çoğu insan sessiz kaldı.”
Bu açıklama 1945 yılında ardı ardına Hiroşima ve Nagazaki’ye atılan atom bombalarından 20 yıl sonra “atom bombasının babası” olarak bilinen Amerikalı nükleer Teorik fizikçi J. Robert Oppenheimer tarafından bir medya kuruluşuna yapıldı.
2. Dünya savaşı öncesinde nükleer silah üretmek için başlatılan Manhatten Projesi kapsamında ilk atom bombasını icat eden Los Alamos Laboratuvarı direktörü J. Robert Oppenheimer’ın hikayesi geçtiğimiz ay sinemalarda gösterime girdi.
‘Oppenheimer’ adlı film, teorik fizikçi J. Robert Oppenheimer’ın yaşadığı güçlükler ve sıkıntıların yanı sıra atom bombasının icadını konu eden 3 saatlik bir biyografik gösterim. Filmin büyük bölümü Oppenheimer’ın savaş döneminde Los Alamos’ta yer alan laboratuvarındaki çalışmalarına ve ardından hükümet yetkilisi Lewis Strauss tarafından uğradığı siyasi zulme odaklanıyor. II. Dünya savaşı filmleri arasında en çok hasılat rekoru ünvanını şimdiden ele geçirdi bile.
Dünyanın ilk nükleer bombasının 6 Ağustos 1945’te Hiroşima’ya atılmasının üzerinden 78 yıl geçti. İlk bombanın atılmasının ardından 100 binden fazla kişi hayatını kaybetti. İkinci bomba üç gün sonra Nagazaki’ye atıldı. Bunun sonucunda da yaklaşık 80 bin kişi öldü.
Yıkımın boyutu o kadar büyük oldu ki, yaşanan bu iki olayın ardından hiçbir ülke -iki bombayı atan ABD bile- bir daha asla nükleer silah kullanmadı.
Bu iki bombanın yapımında en büyük emek Amerikalı bilim adamı Oppenheimer’a ait. Bıraktığı korkunç mirastan pişmanlık duyduğunu daha hayattayken dünyaya ilan etti. Tüm dünya gibi kendisi de nükleer bir savaşın küresel bir yok oluş anlamına geldiğini geride kalan yıkımın sonucunda öğrendi.
Bu yüzden de Nükleer Silahların Yayılmasının Önlenmesi Antlaşması (NPT) 1968 yılında tüm taraf devletler tarafından imzaya açılarak 1970 yılında yürürlüğe girdi. NPT üç ana madde üzerine inşa edildi: Silahsızlanma, nükleer teknolojileri askeri alanda paylaşmama ve nükleer enerjinin barışçıl kullanımını teşvik etme yönünde bağlayıcı taahhütler.
NPT, daha kapsamlı ve koruyucu bir anlaşma yapılması konusunda tüm ülkelere teklif götürdü. O zamana kadar zaten nükleer silah geliştirmiş olan ve bu silaha sahip beş ülke vardı; ABD, İngiltere, Fransa, Sovyetler Birliği ve Çin (NWS; Nuclear-Weapon States). NPT’ye katılan diğer tüm ülkeler, bu beş ülkenin silahsızlanmayı takip edeceği ve sivil amaçlı nükleer teknolojilerin paylaşılmasına yardımcı olacağı güvencesiyle nükleer silah geliştirmemeyi kabul ettiler.
Ama işin aslında, bu beş ülkeden hiçbiri nükleer cephaneliğini tamamen silahsızlandırmak için çalışma yapmadı. Sadece ABD ve Sovyetler Birliği arasında bazı anlaşmalara imza atıldı.
Bu anlaşmaların ilki kısaca SALT olarak bilinen Stratejik Silahların Sınırlandırılması. Diğeri iki ülke arasında kalan tek nükleer silah kontrol anlaşması olarak bilinen ve kısaca START denilen antlaşma. Son olarak da INF olarak adlandırılan Orta Menzilli Nükleer Kuvvetler Antlaşması. Bu anlaşmayla iki ülke orta menzilli ve daha kısa menzilli füzelerinin ortadan kaldırılmasına ilişkin mutabakata vardı.
İsveç merkezli araştırma şirketi Sipri’nin 2023 yılında yayınladığı rapora göre, nükleer silahlara sahip ülkelerin modernizasyon ve genişleme planları nedeniyle operasyonel nükleer silahların sayısı giderek artıyor. Yayınlanan envantere göre 12512 savaş başlığı olduğu ve bunların 3844’ünün füze ve uçaklara konuşlandırıldığı kaydediliyor.
NPT’nin büyük bir anlaşma yapılması konusunda tüm ülkelere götürdüğü teklif kabul görmedi. Bunun başarısız olmasının başlıca nedeni de ülkeler arasındaki rekabet ve düşmanlıkların yaşanması. Dünya nükleer silahlara sahip olanlar ve olmayanlar olarak zaten ikiye bölünmüştü.
Yüzde 90’ı ABD ve Rusya’nın elinde bulunan nükleer silahların yayılmasının önlenmesi yönünde ilerleme kaydedilememesinden duyulan hayal kırıklığı, birçok devletin 2017 yılında Nükleer Silahların Yasaklanması Antlaşmasını kabul etmesine yol açtı. Bilinen beş NWS’nin tamamı güvenlik kaygılarını gerekçe göstererek bu antlaşmaya karşı çıktı ve imza atmadı.
Görünen o ki dünya hala olası bir nükleer savaş ihtimalini göz ardı ediyor. Sipri’nin raporuna göre yaklaşık 2000 nükleer silah alarm durumunda verilecek emri bekliyor. Bunların çoğunun Rusya ve ABD’ye ait olduğu raporda yer alıyor.
Rusya lideri Vladimir Putin, Ukrayna savaşının patlak vermesiyle birlikte nükleer silahları kullanma potansiyeline ilişkin açıktan ve örtülü tehditler savurmayı her fırsatta sürdürüyor. Putin’in tehditleriyle nükleer silahların kullanılmasının oluşturduğu korku atmosferi tüm dünyayı sarıyor. Oppenheimer’ın “çoğu insan sessiz kaldı” söyleminin aksine sessiz kalmamayı tercih eden bazı delilerin varlığı dünya barışını tehdit ediyor.
Devlet Başkanı Vladimir Putin’in Belarus’a taktik nükleer silah yerleştirme kararı bunun açık bir örneğidir. Putin ayrıca Rus nükleer kuvvetlerinin teyakkuz durumunu zaten kırmızı alarm konumunda tutuyor.
Nükleer silaha sahip 5 büyük ülkenin yanı sıra bu listeye eklenen 4 ülke daha var. Kuzey Kore, İsrail, Pakistan ve Hindistan.
Güney Asya’da bağımsızlıklarının ilanından bugüne iki komşu ülke Pakistan ve Hindistan arasında nükleer bir çatışma riski hep yaşandı. Her iki ülke nükleer başlık taşıyabilen uzun ve kısa menzilli birçok füze denemesini test ederek karşılıklı gövde gösterisi yaptı. Pakistan dünyanın nükleer bombaya sahip ilk İslam ülkesi olarak tarihteki yerini aldı.
Kuzey Kore’nin yönetiminde bugüne kadar aklı selim bir lider oturmadığı için nükleer silahların kullanılma riski her zaman var.
Christopher Nolan’ın Oppenheimer’ı beyaz perdeye tam üç saat olarak uyarlanmış. Atom bombasına giden yolu ve sonrasını sinemaya uyarladığı filminde tarih sahnesinde yaşanan birçok gerçek beyaz perdeye yansıtılmamış.
2. Dünya Savaşı’nın sonlarına doğru 1945’in ağustos ayında Japon şehirleri Hiroşima ve Nagazaki’ye atılan atom bombalarının kurbanları Japonlar senaryoda yer almamış. Filmde hiçbir Japon karakter ya da sese de yer verilmemiş.
Manhattan Projesi’nin laboratuvarlarını kurduğu Los Alamos’ta ve bombanın test edildiği ABD’nin güneybatı kesimindeki eyalet New Mexico’daki Trinity’de yaşayan insanlar da Oppenheimer’ın sahnelerinde yok. Birçok Latin kökenli çiftçi de, toprakları kamulaştırılmasına rağmen, Japonlar gibi, bu bölgede yaşayan beyaz olmayan insanlar da görmezden gelinmiş.
Film muhtemelen birçok ödül alacak ancak bombaların test edildiği New Mexico’daki toprakların sahipleriyle, 180 bin kişinin hayatını kaybettiği Japonlar filmde yer almamışlar.
Günümüzün silahlarının daha güçlü olduğu bir dünyada geçmişin kötü izlerini aramak için beyaz perdeye ve tarih bilgisine ihtiyaç var. Bazı acıların unutulmaması ve sessiz kalınmaması adına gerçekler asla geri plana itilmemelidir.
Nükleer Teorik fizikçi J. Robert Oppenheimer’ın dediği gibi, “Dünya artık eskisi gibi değil.” Bu son günlerinde ağlayanları da güldürmek gerekir.
Türkiye’de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇
Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***