YORUM | PROF. MEHMET EFE ÇAMAN
Ortadoğu ve Kuzey Afrika (OKA) bölgesi hakkında kadınların konumuna ilişkin bazı istatistiksel ve dünya sıralamasına dair veriler paylaşmak istiyorum. Bu bölge büyük ölçüde dünyadaki Müslüman çoğunluklu coğrafyaları kapsıyor. Bu konu ne zaman gündeme gelse, sayıca azımsanmayacak bir kitlenin meseleye “savunma refleksleriyle” ve gardlarını yukarıda tutarak yaklaştıklarına üzüntüyle tanık oluyorum. Bu yazının da benzer bir refleksle yanlış anlaşılması riski var ama ben bunu göze alarak yine de yazıyorum. Çünkü kadınlar dünya nüfusunun yarısını oluşturuyor ve kadınların gelişimi – ve en başta da bunun asgari koşulu olan kadınların eşitliği – konusu gelişmişlik çalışmalarının en önemli sorunsallarından biri. Kadınların yasal eşitliği, kamusal alana katılımı, özgürlüğü, eğitimi, çalışma ve üretme hayatına dâhil olmaları gibi konular, yaşamsal önemde. Kadınların konumu yükseldikçe ve iyileştikçe, toplumun genel yaşam standartları düzeyinin de yükseldiğini gözlemliyoruz. Yani kadının özgürleşmesiyle/gelişmesiyle toplumsal ilerleme arasında belirgin bir doğru orantı var. Bu, konunun rasyonel boyutu! Bir de konunun etik boyut var. İnanç ve kanaatime göre, bir erkek çocuğuna sunduğumuz olanaklar ve ona verdiğimiz dünya ile bir kız çocuğuna sunduğumuz olanaklar ve ona verdiğimiz dünya arasında fark olması, ahlaki – adil, eşit, olması gereken, arzu edilen, vs. – bir durum olamaz. Bunu salt bir siyaset bilimci olarak değil, bir kızı ve bir oğlu olan sıradan bir baba, bir ebeveyn olarak da ifade ediyorum.
O halde gelin açık yüreklilikle bazı verilere beraberce bakalım ve patolojinin bir fotoğrafını çekelim. Ne dersiniz?
Dünya Bankası verilerine göre Ortadoğu ve Kuzey Afrika’da (OKA) kadınların şirketlerde üst düzey yönetici olma oranı % 6,5 ile dünyada bölgesel düzeyde an alt sırada. Sahra Altı Afrika’da bile bu oran %16,22. Cinsiyetler arası miras eşitliği ölçümü verilerine göre OKA bölgesi yine dünyadaki en sorunlu bölge olarak göze çarpıyor. OECD raporlarına göre cinsiyet eşitliği endeksinde OKA 50-55 puan aralığında, küresel sıralamanın en altında bulunuyor. Sahra Güney ve Güneydoğu Asya da, Altı Afrika da 60-65 bandında, OKA bölgesinin üzerinde. Batılı ülkeler >75 puan bandında en üst sıradalar. Onları 70-75 bandında Doğu Avrupa bölgesi ile 70 bandında Latin Amerika ile Doğu Asya bölgeleri takip ediyor. 2020 Dünya Ekonomik Forumu Cinsiyet Farkı (Gender Gap) endeksine göre OKA bölgesi ve Sahra Altı Afrika 125-153 puan arasında en alt sırada yer alıyor. Dünyanın tüm diğer bölgeleri cinsiyet farkı sıralamasında bu iki bölgenin çok daha ilerisinde yer alıyor. Örneğin Batı Avrupa, Kanada, Arjantin ve Meksika 1-31 bandında en iyi konumda yer alırken, ABD, Doğu Avrupa ve Avustralya 32-62 bandında gayet iyi bir konumdalar. Women Stats 2019 Fiziksel Güvenlik Endeksi verilerine göre OKA kadınların fiziksel güvenliğinin bulunmadığı kırmızı bölgelerle, düşük düzey fiziksel güvenliğinin bulunduğu kahverengi bölgeler arasında, Sahra Altı Afrika ile aynı düzeyde. AB bölgesi, Kanada ve Avustralya gibi ülkeler fiziksel güvenlik konusunda kadınların en iyi konumda bulunduğu bölgeleri oluşturuyor. Başta Rusya ve Beyaz Rusya olmak üzere Sovyet coğrafyası da bu endekste oldukça alt sıralarda yer alıyor. Aynı kuruluşun Aile Hukuku (medeni kanun) endeksine göre OKA yine dünyanın en alt sıralamasında, Sahra Altı Afrika ile aynı ligde. Hindistan, Endonezya, Malezya ve Sovyet ardılı Orta Asya da aynı seviyede bulunuyor. Kadınların mobilitesi (kamusal alanları özgürce kullanabilmesi ve bölgeler arasında özgürce hareket edebilmesi) konusunda Ortadoğu coğrafyası dünyanın en dip seviyesinde yer alırken, Kuzey Afrika, Malezya ve Endonezya, Orta ve Güney Asya gibi bölgeler onu takip ediyor. Bu olumsuz tabloyu birçok başka veriyle ortaya koymak olanaklıdır.
Kadının konumu ile kişi başı milli gelirden alınan pay arasında korelasyon kurularak, ekonomik gelişmişlik ve cinsiyetler arası eşitlik analizleri yapılıyor. Elbette ekonominin önemli bir belirleyici olduğuna şüphe yok. Ancak OKA bölgesinin kadın erkek eşitliğine ilişkin birçok açıdan ekonomik bağlamda dünyanın en az gelişmiş bölgesi olan Sahra Altı Afrika’dan daha geride veya onunla aynı ligde oluşu düşündürücü. Rakamsal göstergeler, kadının eşitliği konusundaki patolojinin salt ekonomik verilerle açıklanamayacağını ortaya koyuyor. Ortadaki sorun ekonomik gelişmişlik veya azgelişmişlik meselesine indirgenemez. İşaret ettiğim üzere, Sahra Altı Afrika Ortadoğu’daki ülkelerin çoğundan çok daha ciddi gelişmişlik sorunlarıyla boğuşuyor. Dahası, Ortadoğu ülkelerinden ekonomik gelişmişlik bakımından yine ya daha alt sıralarda, ya da aynı ligde olan Latin Amerika ülkeleri de kadınların eşitliği veya cinsiyetler arası eşitlik ortamına dair veriler bakımından daha iyi durumdalar. Çin gibi ekonomik ve teknolojik bakımdan gelişmiş, kişi başı gelirini de görece arttıran dinamik toplumlarsa cinsiyetler arası eşitlik konusunda Batılı ülkelere oldukça yaklaşmış durumdalar.
Küresel ekonomik endekslere göre oldukça ortalama veya ortalama üstü konumlara sahip Ortadoğu ülkelerinde mesele kadının eğitimi, çalışma yaşamındaki konumu, kamusal alanlardaki özgürlüğü, aile içi statüsü, miras hakkı, erkek-egemen kültür tarafından uğradığı ayrımcılık gibi konular olunca işler karışıyor. Çünkü ekonomik gelişmişlik seviyelerine karşın Ortadoğu ülkelerinin büyük çoğunluğu son derece alt sıralarda, hatta birçok anahtar veriye göre küresel olarak en alt sıralarda yer almaktalar. Bu durum, meselenin sosyolojik ve kültürel boyutlarına inmemizi zorunlu kılıyor.
Afganistan’da Taliban yönetiminin bazı uygulamaları sıklıkla sosyal medyada gündemin ilk sıralarını işgal ediyor. Son günlerde Afgan kadınlarının üniversite eğitiminden tümüyle dışlanmaları ve bu kararın mevcut İslamcı yönetim tarafından İslami birincil-ikincil kaynaklarla, İslami hukukla ve İslam fıkıh uygulamalarıyla izah edilmesi, dikkatleri yine Afganistan’a çekti. Afganistan’da kıyafet zorunluluğu (hicap ya da örtünme) uygulamasına riayet etmeyen kadınların sistematik biçimde kamuya açık yerlerde fiziksel olarak cezalandırılması, mesela kırbaçlanmaları, yine sıklıkla gündeme gelen diğer bir meseledir. Taliban yönetiminin erkeklere de benzeri fiziksel-vücutsal cezalar verdiğini biliyoruz.
Yine İran’da kıyafet zorunluluğu (hicap ya da örtünme) konusu uzunca süredir gündemde olan bir mesele. Bunun nedeni 22 yaşındaki Mahsa Amini’nin İslami örtünme kuralını rejimin istediği şekilde uygulamadığı gerekçesiyle din polisi tarafından gözaltına alınması ve gözaltı esnasında şüpheli biçimde ölümü ardından çıkan geniş ölçekli toplumsal olaylar. İran Şii, Afganistan ise Sünni İslamcı rejimler olmasına karşın, referans addettikleri İslami kurallar birbirleriyle örtüşüyor ve özetlediğim cezai uygulamaları veya rejim politikalarını beraberinde getiriyor.
İran’da da, Afganistan’da da kadın olmak beraberinde birçok eşitsizliği otomatik olarak getiriyor.
Örnekler salt İran ve Afganistan’la sınırlı değil. Mesela Suudi Arabistan’da da kadının konumu ciddi anlamda alarm veriyor. Zira bu ülkede kadınların yanlarında erkek bir refakatçi olmadan kamusal alanı kullanmalarına izin verilmiyor. Bu sadece toplumsal ya da ülkeye özgü kültürel bir norm değil, bir hukuk kuralı; dolayısıyla konu bireylerin tercihine bağlı değil, bizzat kolluk kuvvetlerinin müdahalesine açık. Diğer bir ifadeyle, bazı ılımlı Müslüman aileler (İslam dinini Suudi-Selefi ideolojiden farklı yorumlayan Suudi vatandaşları ya da ülkedeki diğer Müslümanlar) bu kuralları benimsemeseler de, cezai yaptırım nedeniyle kadınların bahsedilen özgürlüklerini kısıtlıyorlar.
Afganistan, İran ve Suudi Arabistan sosyo-ekonomik olarak birbirlerinden farklı toplumlar. Dahası, tarihleri, dil ve mahallî kültürleri de farklı. Üstüne üstlük rejimleri de birbirlerine farklı referanslarla ve ideallerle bezenmiş ideolojileri uyguluyor. Ancak mesele kadına yönelik tutum olunca, bu birbirinden farklı üç köktendinci İslamcı sistem de benzer uygulamalara başvuruyor.
Endonezya, Pakistan, Bangladeş, Malezya gibi örneklerde de sosyo-ekonomik koşulların değişken olduğunu, ancak kadınlara yönelik sistematik ayrımcılığın gerek kamusal alanda devlet eliyle, gerekse de sosyal alanda toplumun içerisinde yerleşik normlar ve geleneklere göre dünya ortalamasının çok üzerinde bir biçimde gerçekleştiğini gözlemliyoruz. Seküler ve Şer’i hukukun hibrit biçimde uygulandığı bu ve bunlara benzer örneklerin dışında, Türkiye gibi seküler hukukun uygulandığı ülkelerde de kadın-erkek eşitliği konusunda sosyolojik düzlemde – toplumsal uygulamalarda – iç açıcı bir tablo yok maalesef. Her tür mukayeseli data, mesele kadın-erkek eşitliği olduğunda, dünya genelinden sapmalar gösteriyor, ya da sosyo-ekonomik gelişmişlik düzeyine tekabül etmeyecek ayrımcılıkların söz konusu olduğunu gözlemliyoruz. Mevcut seküler yasal müktesebat, yerleşik sosyolojik bagajı ve onun dayandığı dini referanslar karşısında etkili olamıyor.
Dünya genelinde 1900’lerin başından 2000’lere, son 100 yılda kadının konumu ciddi bir gelişim gösterdi. Bu yazıda ele alınan sınırlı örneklerin patolojik meselelerinde, 1900’lerin başlarında birçok Batı toplumu da, Asya toplumu da, Latin Amerika toplumu da, Afrika toplumu da benzer bir profildeydi. Kadınlar dünyanın birçok yerinde erkeklerden farklı muamelelere tabi tutuluyorlardı. Ancak bahsettiğim bölgeler son 100 yılda kadının konumunu iyileştirmenin yollarını buldular. Bu doğrultuda ciddi bir küresel eğilim olduğunu tespit ediyoruz. Buna ilişkin veriler sosyal bilimler tarafından birçok akademik çalışmayla ortaya konuyor. Ancak OKA bölgesi, bahsettiğim küresel tandansın oldukça dışında bir gelişim eğrisine sahip.
Bunun nedenleri nedir?
Birçokları ezbere sosyo-ekonomik gelişim sorunsalı ve modernleşme dinamikleri gibi belirleyicilerin üzerinde duruyor. Ancak yazıda değindiğim ekonomik gelişmişliğe dair veriler, OKA bölgesiyle dünyanın birçok gelişmekte olan bölgeleri arasında paralelliği ortaya koyarken, bu paralel gelişimin cinsiyetler arası eşitlik gelişimine görece yansımaması ya da beklenenin çok altında yansıması, meselenin daha derinlemesine analizini gerektiriyor. Fakat bundan da öte, herkesin bu tablo hakkında şapkasını önüne koyarak, samimiyetle bir durum değerlendirmesi yapması lazımdır. Umarım bu yazıyı, başlangıçta ifade ettiğim savunma refleksleriyle okumamışsınızdır. Hastalıkların tedavisi için önce hastalığın tanımı ve ardından da nesnel bir tanı elzemdir.
Özetin özeti: Kadının konumunu iyileştirmeyen toplumların genel konumunda iyileşme olmaz.
Türkiye’de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇
Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***