İSTANBUL – Kürt Alevilere karşı düzenlenen Mereş Katliamı’nı çeşitli yönleriyle ele alan kitapları yeniden basılan Aziz Tunç, devleti, Mereş’te yaşananların soykırım olduğunu, devletin bununla yüzleşmesi gerektiğini söyledi.
Yazar Aziz Tunç’un 19 Aralık 1978’de Alevi Kürtleri hedef alan Mereş katliamını çeşitli yönleriyle ele aldığı “Beni Sen Öldür” ve “Maraş Kıyımı- Tarihsel Arka Planı ve Anatomisi” kitapları, Belge Yayınları tarafından yeniden basıldı. “Maraş Kıyımı- Tarihsel arka planı ve anatomisi” kitabı Uluslararası PEN ödülüne layık görülen Tunç, katliamının arka planını, katliama giden yolu ve katliam sırasında yaşanılanlara odaklanıyor. Yazar Tunç, bu kitabını uzun yıllara yayılan bir saha çalışması ile birlikte okuyucuya Mereş katliamının aniden ve “münferit” bir olay olmadığını gösteriyor.
Tunç’un “Beni Sen Öldür” kitabı, ülke tarihinin “en kanlı” ve “planlı” katliamlarından biri olan Mereş katliamına dair tarih çalışması, bir katliamın nasıl bir toplumun bütün kuşaklarını etkilediğini göstermesi açısından da önemli bir yerde duruyor. Kitap, Mereş katliamı sırasında yaşamını yitirenlerin hikayesine odaklanırken, bir katliamın sadece yapıldığı tarih ve yerde kalmadığının da çok net bir kanıtını sunuyor. Katliam sırasında katledilenlerin tek tek yaşamlarına odaklanan kitap, katliam sonrası yaşamak zorunda kalanların hikayelerini anlatarak, bir katliamın sürekliliğini de gözler önüne seriyor.
‘MEREŞ KATLİAMI YAZMAMIN NEDENLERİ’
Katliama dair yanlış bilinenlere odaklandığı “Soykırım ve Maraş Kıyımı” kitabı 2022’de yayımlanan olan Tunç, “Maraş katliamı 12 Eylül darbesine giden yolun önünü açmak için yapıldı” değerlendirmelerin yanlış olduğunu söyledi. Bu bilgilerin dönemin koşullarına göre ortaya çıkmasının “normal” olduğunu ifade eden Tunç, “Çünkü Maraş kıyımı sonrasında hemen sıkıyönetim ilan edildi. Ardından da 12 Eylül faşist darbesi yapıldı. Dolayısıyla devrimci basın gerekli bilgileri o dönem yeteri kadar veremedi. Basının 12 Eylül’den kaynaklı araştırma yapma olanağı da olmadı. O yüzden farklı belirlemeler yapıldı. Yine Maraş kıyımında hayatını kaybedenlerin sayısı giderek, artıyor ve gerçek dışı oluyordu. Bu gibi yanlış anlatımlara bu konuya yönelmeme sebep verdi. Ayrıca bu katliamlarda kimlerin katledildiği de bilinmiyordu. Bunlar tanıdığımız insanlardı, bunların isimlerinin yok olması gibi bir durum da olamazdı. ‘Maraş Kıyımı’ kitabı sonrasında ‘Beni Sen Öldür’ kitabını yazacakken, KCK operasyonları kapsamında hapishane alındık. İçime dert olmuştu. O yüzden içeriden çıktıktan sonra ilk işim katledilen insanları tespit etmek oldu. Herkesi Türkiye ve Kürdistan’da birçok yeri ziyaret ederek, tespit ettim. Böylece kimlerin katledildiği, nasıl katledildiği, yaşamları gibi bilgilerle bir kitap hazırladım. Böyle Maraş katliamının kim tarafından, nasıl yapıldığı, niçin yapıldığı, hangi amaçlarla yapıldığı, nasıl bir süreç izlendi gibi kamuoyu tarafından bilinmesi gereken bir dizi soru açığa çıkarılmış oldu. Onunla yetinmedik. ‘Beni Sen Öldür’ kitabıyla katledilen insanların portreleri, resimleri, bilgileri de kamuoyuna yansıtmış olduk. Bunların değerli olduğunu düşünüyorum” ifadelerini kullandı.
KÜRTSÜZ VE ALEVİSİZ
Devletin Mereş katliamını “olay” gibi tanımladığını ve bunun yanlış olduğunu belirten Tunç, “pogrom” da denildiğini, ancak bunun da yanlış bir tanımlama olduğunu söyledi. Tunç, “Pogrom üçüncü toplu insan kıyımı kategorisi değil. Toplu insan kıyımı kategorisi BM’nin kabul ettiği kategori iki tanedir. Birisi katliam, diğer soykırımdır. Katliamın motivasyonu politiktir. Ama etnik ve dinsel nedenler olursa o soykırımdır. Devlet bu tarz katliamları ‘olay’ kavramı üzerinden bilincimizden çıkarmaya çalışıyor. Çünkü olay dendiğinde daha geri düzeyde bir durumdan söz edilir. Sokaktan geçen iki insanın kavga etmesi de olaydır ve unutma imkanı daha kolaydır. Ben, Maraş kıyımı üzerinde çalışırken, buradaki insanların herhangi bir düşmanlıktan dolayı öldürülmediklerini fark ettim. Burada insanlar Kürt ve Alevi oldukları ve öncü oldukları için öldürüldüler. Bu etnik ve dinsel bir arınmaydı, soykırımdı. Kitabımda, Maraş’ta neden yapıldı sorusuna da odaklanmıştım. ‘Maraş kıyımı 12 Eylül’e giden süreç için yapıldı’ dendiğinde otomatikman diğer darbeler içinde bir soykırım gerekli olmuş oluyor. Mademki darbe yapmak için bir soykırım gerekiyorsa o zaman 12 Mart’ta niye bir soykırım yapılmadı? Aslında gerçek şuydu Maraş kıyımı konjonktürel olarak yükselen toplumsal mücadeleyi bastırmak için yapıldı. Ama tek neden bu değil. İkinci neden etnik ve dinsel arınma yani soykırım yapmak için bu katliam yapıldı. Çünkü Maraş kıyımı bir anda yapılmamış. Başından sonuna kadar özel bir düzenlemeyle yapılmış. Bu tamamen devletin organize ettiği bir durum. Devlet orayı Kürtsüz ve Alevisiz bırakmak için bunu yaptı. Bu duruma kitaba net bir şekilde değindik” diye konuştu.
MEREŞ KATLİAMINDA YARGILAMALAR
“Maraş Kıyımı” kitabında yargılamalara da dikkat çeken Tunç, “Katliam bir mekanizma, politika işidir. Bu politikayı devlet geliştiriyor. O mekanizmanın başında Türk ordusunun en yetkili kişileri var. Yanlarında MİT’in en yetkilileri ve paramiliter katiller var. Karar vericiler bunlar. Siyasetinde MHP’liler var. Paramiliter katiller o dönem ‘milli piyangocu’ adı altında getirilip Maraş’a yerleştiriliyorlar. Katliam esnasında da yüzleri maskeli, elleri silahlı olarak katliamı icra ediyorlar. Bunlar Ülkü Ocakları içinde yer alan Abdullah Çatlı’dan, Haluk Kırcı’ya bir dizi katil var. Bunlar dosyalarda bulunan bilgiler. Bunların yanında Maraş’ın köy ve mahallelerinde toplanmış 30 bin civarında katliamcı bir güruh 1 hafta boyunca katliamı icra ediyorlar. Burada önce katliama karar verenleri yargılayıp onları açığa çıkaracaksınız, ardından katliamın fiilen uygulayıcıları olan paramiliter katilleri yargılayacaksınız. Normal yargılama bu şekilde olmalı; ama böyle olmadı. Katliamda karar vericilerin adı bile açığa çıkartılmadı. Paramiliter katiller de aynı şekilde devre dışı katıldı. 30 bin civarındaki katiller güruhunda da 600 yüze yakını yakalandı. Onların da büyük kısmını katliama maruz kalan halk yakaladı. Bunlarında 140 tanesi Alevi ya da Kürt idi. Burada da yanlışlık var. Katliamda yargılanan herkes katil değildi. Geriye kalanların da bir kısmı ceza aldı. Sadece sanırım 10, 15 tanesine biraz fazla ceza verilmişti. Onlar da 1991’de serbest bırakıldı. Bu noktaya gelmesinin nedeni o dönem komutanlarından Sedat Celasun verdiği rapor oldu. Rapor Maraş katliamının iddianamesi olarak ortaya çıktı. Celasun raporunda, ‘Maraş olaylarını Alevi gençler, Sünnilere saldırdı. Sünniler tepki gösterdi. Bu bir katliam değil, karşılıklı çatışmadır. Aleviler, Sünniler çatıştı’ dediği için 140 tane Alevi ve devrimci de yargılandı. Bunların önemli bir kısmı ceza aldı. Böylece katliamın üstü kapatıldı” diye belirtti.
PKK’nin kuruluşuyla devletin katliamı organize etmesi arasında sebep sonuç bağı kuran Tunç, “Devletin Kürt özgürlük mücadelesinin yeniden bir diriliş sürecinin yaşandığı, PKK’nin kongresini yaptığı ve kongre sonrası Kürt halkı içerisinde ciddi anlamda gelişmeye başlandığı durumu da dikkate alarak bu süreci geliştirdiğini söylemek gerekiyor. Çünkü o dönem MGK’de bununla ilgili bir toplantı yapılıyor. Toplantıda, Kürdistan’da iki yolcunun otobüste değerlendirme yapmasından hareketle bunu toplantı konusu yaptılar. Çünkü Kürdistan’daki mücadele devlet tarafından biliniyordu. Ve oldukça tedirgindi” şeklinde konuştu.
‘BENİ SEN ÖLDÜR’ İSMİN HİKÂYESİ
“Beni Sen Öldür” kitabının isminin kitaptaki bir hikayeden alındığını söyleyen Tunç, hikayeyi şöyle anlattı: “Katliamcı güruh bir eve geliyor. O evde Ümmühan Anne var, Sünni biri. Ümmühan Anne saldıran gruba, ‘Ben de Sünni’yim niye bize saldırıyorsunuz. İşte Kur’an işte dua’ diyor. Fakat katliamcı güruh başka hesapların peşinde olduğu için saldırıyor onlara. Saldırı ileri bir noktaya geliyor ve bulundukları odaya gelecek kadar geliyor katliamcılar. Orada Ümmühan Teyze’nin yanında oğlu, kızı eşi var. Ümmühan Teyze kadın olmanın duyarlılığıyla katliamcıların herhangi bir kötülük yapacağını, gözünün önünde çocuklarını öldürebileceklerini düşününce çok etkileniyor ve ‘Bana bunu yaşatmalarına izin vermeyin. Beni sen öldür’ diyor. Çok etkileyiciydi. Dolayısıyla bunu kitabın ismi yaptık. Ve gerçekten Ümmühan Teyze yaralanıyor ve oğlu öldürülüyor. Ümmühan Teyze buna dayanamıyor ve bir süre sonra kendisi de yaşamını yitiriyor. Ayrıca yine katliamda katledilen insanların mezarları ve iki kişinin cesetleri de kayıp. Bu bilgi de ilk defa ‘Maraş Kıyımı’ kitabıyla kamuoyuna sunmuştuk.”
YÜZLEŞME ÇAĞRISI
Barış ve Demokratik Toplum Süreci’ne de değinen Tunç, devletin yaptığı katliamlarla bir hesaplaşmanın yapılması gerektiğini söyledi. Tunç, “Barış ve Demokratik Toplumun inşası yüzleşme gerektirir. Yüzleşme çok mümkün bir şeydir. Devletin bize anlattığı yalanlardan birisi de şu: Sürecin sabote edilmesine yol açar diye ‘toplumun hassasiyeti’ deyip duruyorlar. Toplumun hassasiyeti gerçeklerle yüzleşmeye engel değildir” dedi.
MA / Ömer İbrahimoğlu
Kaynak: Mezopotamya Ajansı.
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***








































