CUMALİ ÖNAL | HABER ANALİZ
İsrail yanlısı Amerikan neocon çevrelere yakınlığıyla bilinen Middle East Forum, İsrail’in Somaliland’dan sonra Güney Yemen’i de tanıması yönünde bir çağrıda bulundu. Kurumda kıdemli isimlerden Michael Rubin tarafından kaleme alınan makalede, İsrail ve ABD’nin bu iki bölgeyi yalnızca tanımakla yetinmemesi, aynı zamanda her ikisiyle tam diplomatik ilişki kurması gerektiği vurgulanıyor.
İsrail, Cuma günü Afrika Boynuzu’nda stratejik bir konumda bulunan Somaliland’ı tanıyan dünyadaki ilk ülke olarak önemli bir çıkış yaptı. Bu karar uluslararası alanda büyük yankı uyandırırken, başta Türkiye ve Mısır olmak üzere birçok ülkenin sert tepkisini çekti. Buna rağmen İsrail’in hamlesi Somaliland’da halkın geniş kesimleri tarafından büyük bir coşkuyla karşılandı.
Son yıllarda Doğu Afrika’nın en istikrarlı bölgelerinden biri olarak öne çıkan ve demokratik uygulamalarıyla dikkat çeken Somaliland, Somali ile paylaştığı ortak kültürel, etnik, dini ve geleneksel değerlere rağmen, Mogadişu merkezli devletin sürüklendiği kaos ve terör sarmalından uzak kalmayı başarmıştı.
Güney Yemen uzun süredir İsrail’in radarında bulunan bir diğer bölge. Birleşik Arap Emirlikleri’nin desteklediği Güney Geçiş Konseyi’nin (STC), eski Güney Yemen topraklarının neredeyse tamamında kontrol sağlamasının ardından, bölgede her an bir bağımsızlık ilanının gelebileceği yönündeki beklentiler güçlenmiş durumda.
Arap Baharı’nın Aralık 2010 sonunda patlak vermesiyle iç savaşa sürüklenen ülkelerden biri de Yemen oldu. Uzun yıllar ülkeyi yöneten Ali Abdullah Salih’in devrilmesinin ardından İran destekli Husiler, eski Kuzey Yemen’in büyük bölümünde kontrolü ele geçirdi.
Bu gelişmeler üzerine Suudi Arabistan ve BAE, Husilere karşı Güney Yemen’deki silahlı direnişi desteklemeye başladı. Ancak Salih rejiminden kaçan eski Güney Yemenli elitlerin bağımsızlık taleplerini açık ve güçlü bir şekilde dile getirmesi, Riyad yönetimini rahatsız etti. Suudi Arabistan, 2019 yılında düzenlenen Riyad Zirvesi aracılığıyla STC’nin taleplerini Cumhurbaşkanlığı Liderlik Konseyi’nin içinde eritmeye çalıştı.
Buna rağmen BAE’nin perde arkasından desteklediği STC güçleri, önce başkent Aden’i, ardından da stratejik öneme sahip birçok noktayı ele geçirerek bağımsızlık yolunda kritik adımlar attı. Aralık ayı başında petrol zengini Hadramut ve El-Mahra bölgelerinin önemli bir kısmının da STC’nin kontrolüne geçmesi, dengeleri daha da sarstı. Bu gelişmenin ardından Suudi Arabistan, ilk kez Husilere karşı birlikte hareket ettiği müttefiki STC mevzilerini bombaladı.
STC, Aden Körfezi ve Babül Mendeb boğazlarına hakim stratejik Socotra ve Perim (Mayun) adalarının da kontrolünü elinde bulunduruyor.
İngiliz işgal güçlerinin ülkeden çekilmesinin ardından Kuzey ve Güney Yemen, 1990 yılına kadar iki ayrı ama birbiriyle savaşan devletler olarak varlıklarını sürdürmüştü. 1990 yılında iç savaşı bitiren anlaşma ile iki devlet tek Yemen çatısı altında birleşti.
Ancak siyasi, toplumsal ve ideolojik açıdan uyumsuz olan bu birliktelik, Arap Baharı süreciyle birlikte hızla çözülmeye başladı.
Yemen’ın yanı sıra Sudan’da da farklı tarafları destekleyen Suudi Arabistan ve BAE, perde önünde ise birbirini eleştirmekten çekiniyor.
Tıpkı İran gibi ileri savunma hatları oluşturmaya çalışan İsrail’in Somaliland ve Güney Yemen’den başka da hedefinde olan ülkeler ve bölgeler bulunuyor. Bunların başında şüphesiz Suriye geliyor.
Süveyde merkezli Dürzilerin bağımsızlıklarını kazanması için ayrılıkçı milis güçlere yardım eden İsrail son günlerde federalizm/bağımsızlık yönünde seslerini yükselten Aleviler’e de kamuoyu önünde açıkça destek veren açıklamalar yapıyor. SDG çatısı altında federal bir yapı elde etmeye çalışan Kürtler ise İsrail ile işbirliği yaptıkları yönündeki iddiaları reddediyor.
Bir dönem Katar ve Müslüman Kardeşlerin Erdoğan rejiminin Ortadoğu’daki taşıyıcısı gibi hareket eden Birleşik Arap Emirlikleri de İsrail’e bölgede alan açmaya çalışıyor. Daha doğrusu İsrail’i kullanarak kendi etki alanını artırmak istiyor.
Açıkça ilan etmese de el altından İsrail ile özellikle istihbarat alanında işbirliği yapan BAE, gerçekleştirdiği katliamlarla dünya gündemine oturan Sudan Hızlı Destek Güçleri (RSF) ile çok sıkı bir işbirliği içinde bulunuyor. Yemen’de STC çatısı altında savaşan çok sayıda Sudanlı paramiliter gücün bulunduğu bilinen bir gerçek.
Son birkaç saat içinde Suudi Arabistan’ın STC güçlerini püskürtmek için bazı yerel kabileleri çatışma bölgelerine gönderdiğine dair bilgiler geliyor. Taraflardan birinin geri adım atmaması durumunda Yemen’in Suudi ve BAE rejimlerini karşı karşıya getirme ihtimali bulunuyor.
BAE ayrıca Türkiye’nin desteklediği Trablus merkezli Ulusal Birlik Hükümeti’nin karşısında konumlanan Bingazi merkezli Halife Hafter yönetiminin de en büyük destekçisi durumunda.
BAE, Somaliland’da işlettiği Barbera üssü ve Hafter’in kontrolündeki bölgede bulunan El Hadim ve El Cufra üslerini de kullanarak Sudan ve Afrika’nın diğer bölgelerinde bulunan operasyonlarını yürütüyor.
Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***








































