M. NEDİM HAZAR | YORUM
Ülke özellikle son haftalarda birbiri ardına patlak veren uyuşturucu ve bahis skandallarıyla sarsılıyor. Medya dünyasından tanınmış spikerler uyuşturucu soruşturmaları kapsamında gözaltına alınırken, futbol camiasında 224 futbolcu ve 24 hakem bahis oynadıkları gerekçesiyle hak mahrumiyeti cezası aldı. Bu gelişmeler tesadüf değil; otoriter rejimlerin tarihsel deneyiminde tekrar eden bir çürüme yasasının Türkiye versiyonu olarak karşımıza çıkıyor.
Aslında bu yaşananlar yaklaşık çeyrek asırlık bir bozulmanın yüzeye yansıması.
İktidarın baskı ve rüşvetle bastırabildiği kadar uzadı bu yüzeye yansıma. Ve biraz da Saray’ın paniğe kapılmasıyla artık işler onların da kontrolünden çıkmaya başladı gibime geliyor.
Esasen bu yaşananlar yeni ve sadece Türkiye’ye özgü şeyler değil. Tarih bu tür örneklerle dolu.
Tek adam rejimlerinde iktidar piramidinin tepesinde başlayan ahlaki çöküş, yerçekimi yasası gibi aşağıya doğru yayılır. Emniyet Genel Müdürlüğü’nün 2025 Türkiye Uyuşturucu Raporu bu çürümenin boyutlarını sayılarla ortaya koyuyor: 2024’te 309.028 uyuşturucu olayına müdahale edildi, 374.948 şüpheli yakalandı. Sentetik uyuşturucu bonzai olayları yüzde 95,6 artarken, kırmızı reçeteye tabi Pregabalin içeren ilaçların yakalanma miktarı 25 milyondan 43 milyona fırladı. Daha çarpıcı olanı, raporun “gizemli 36 milyon tablet” başlığı altında sakladığı, denetim dışı sentetik ecza üretimi gerçeği.
Şunu da söyleyelim, bu rakamların çoğu gerçek uyuşturucu tablosunun onda biri değildir. Ülkenin her alanda yozlaşması, şüphesiz bu zehir sektörünün de devleti ele geçirmesine sebebiyet verdiğ için, tamamen göz boyamak amacıyla yapılan operasyonların gerçekte olannın çok az bir miktarına tekabül ettiğini tahmin etmek de zor değil.
Malum; otoriter yapılarda hukuk sadece rakipleri kontrol altında tutmak için işletilir ama iktidar çevresinin genişleyen rant ekonomisi belli bir eşiği aştığında artık merkez bile kontrolü kaybeder. Medya dünyasında uyuşturucu operasyonunda “itirafçı” olan Sercan Yaşar’ın etkin pişmanlıktan yararlanarak tahliye edilmesi, sistemin içeriden çözülmeye başladığının işareti.
Keza futbolda TFF Başkanı’nın “371 hakemin bahis hesabı bulunduğu” itirafı üzerine başlayan soruşturma, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından “ihbar niteliğinde” kabul edildi ve genişletildi. Bu, kurumların kendi içindeki hesaplaşmaların artık gizlenemez hale geldiğini gösteriyor. Daha önce de defaatle yazdım, siz bir federasyonu bizzat bu işlerin içinde olan birine emanet ederseniz, ne yapılan operasyonunu inandırıcılığı kalıyor ne de olan bitenin sürpriz sayılması.
İktidarın panik düğmeleri
17-25 Aralık 2013 yolsuzluk operasyonlarının 12. yıldönümünde, Erdoğan’ın Akbil davasından “gizli beraat” kararıyla aklanması paradoksal bir tablo çiziyor: Bir yanda mahkemelerin siyasi iktidarın emrinde olduğu aleni bir gerçek, diğer yanda ise bu mahkemeler bile kontrol edemediği bir çürüme salgını. 17-25 Aralık’ta 87 milyar euro aklanan para iddiası ve Reza Zarrab’ın üst düzey siyasilere rüşvet verdiği iddiaları, bugün yaşanan olayların arka plan hikayesini oluşturuyor.
Erdoğan’ın 2025’te yeniden seçilme hesapları ve “sonrası” için yaşanan taht kavgaları, tüm düğmelere birden basılmasına neden oluyor. Bahçeli’nin başlattığı Öcalan diyaloğu, Suriye’deki HTŞ yakınlaşması, DEM Parti’yi anayasa tartışmalarına çekme çabası, muhafazakar partileri entegre etme girişimleri… Bunların hepsi, iktidarı en az bir dönem daha tahkim etmek için atılan panik adımları. Ancak Suriye’deki gelişmelerin öngörülemezliği, İsrail faktörü ve ekonomik krizin seçmen üzerindeki baskısı, bu hamleleri daha da kaotik hale getiriyor.
Türkiye artık bizzat Emniyet raporunun tespit ettiği gibi “kokain koridoru” haline gelmiş durumda. İstanbul’da yasal yüklere sentetik kannabinoid emdirebilecek 10 üzerinde üretim merkezi tespit edilmesi, uyuşturucu ağının ne kadar derinlere kök saldığını gösteriyor. Daha önce eczanelerden kaçak aktarılan ilaçların artık doğrudan karaborsada üretilmesi, bir devlet çürümesi olarak okunmalı bence…
Söylediğim gibi, bu yaşananlar eşyanın tabiatına uygun. Zira her otoriter rejimin finali aşağı yukarı böyle oluyor. Bizde de farklı olmayacak gibi.
Açıkçası şahsen bu çözülmeyi biraz daha (en az birkaç yıl) geç bekliyordum ama yine yukarıda izah etmeye çabaladığım gibi Erdoğan’ın (yaşlılığın da verdiği bir durum bu) panikle kontrolü kaybetmesi, devletin içinde yuvalanan yozlaşmış mekanizmaların tamamını kontrolden çıkardı artık.
Ve tarihin bize verdiği ders şu: Otoriter rejimler çökerken, çürüme birdenbire görünür hale gelir. Çünkü iktidar zirvesindeki çatlaklar genişledikçe, o güne kadar gizlenen pislikler kanalizasyon patlaması gibi dışarı fışkırır. Türkiye’de bugün yaşanan tam da budur: Erdoğan’ın kontrol edemediği gelişmeler zinciri, yıllardır birikmiş çürümenin artık kontrol edilemez bir şekilde açığa çıkmasına yol açıyor.
Bu süreç belki bir seçim paniği, biraz da taht kavgası sebebiyle hızlandı ama sonuç kaçınılmazdı; tek adam rejimlerinin kaderi, eninde sonunda kendi inşa ettikleri yozlaşma batağında boğulmaktır.
Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***








































