PROF. EFE ÇAMAN | YORUM
Bir af çıkardılar ve nerede iti uğursuzu varsa serbest bıraktılar. Gaspçısı, hırsızı, darpçısı, tinercisi, sosyopatı, psikopatı, küçük mafyası on binlerce adi suçlu, cezasını tamamlamadan çıktı.
Bireylere karşı suç işlemiş olan bu insanlar, işledikleri suçların mağdurlarının rızası olmaksızın tahliye olurken, düşünce suçluları denilen gayet geniş bir kesim zindanlarda çürütülüyor. İnanılmaz hikâyeler var, her birinin içinde insan olan. Küflü ve nemli hücrelerde zalimin zulmünü her saniye yaşayan bebekli anneler, kanserde son aşamaya gelmiş, fiili ölüm cezası keyfen infaz edilen ak saçlılar!
Yaşını doldurması beklenip vakti gelince apar topar derdest edilen öğrenciler! Yazı yazmak dışında faaliyette bulunmamış gazeteciler, malına çökülmüş iş insanları ve akrabaları, milletvekilleri ve belediye başkanları! Aklınıza gelen her türden ve kesimden muhalif içeride.
Daha üç gün önce bu grotesk af kapsamında salıverilen azgınlardan biri çıkar çıkmaz ilk iş olarak eşini hunharca katletmiş. Katil fiilen bu pislik, ama onu bırakanlar da suç ortağıdır. Cezasını çekmekte olan bir mahkûmun cezası sona ermeden tahliye edilmesi kanunun zorlayıcılığının sonlandırılması ve yargısal caydırıcılığın fiilen ve kasten yok edilmesidir.
Müeyyidesizleştirilmiş adi suçların bir çığ gibi büyüyen şiddet, uyuşturucu ticareti, yolsuzluk, gasp, tecavüz, adam vurma ve katil gibi suçların patlama yapmasında payı yok mu? Bu kararları alan siyasiler işlenen suçların suç ortakları değil midir? Hangi ölçüte göre kimin serbest bırakılacağına karar veriliyor?
Bir hırsızı veya gaspçıyı özgür kılarken, Osman Kavala’nın, Selahattin Demirtaş’ın, Hidayet Karaca’nın, Mehmet Baransu’nun, Ekrem İmamoğlu’nun, onlarca Kürt vekil ve yüzlerce yerel yöneticinin içeride tutulması nasıl yorumlanmalıdır? Bebeğini emziren anneler, kermeste köfte sattı diye yatan nineler, burs verdi diye kodese tıkılan iş insanları, sendika üyeliğinden dolayı alınan işçiler, hırsızı yakalamaktan mimlenmiş ve fişlenmiş polis ve savcılar, banka hesabı nedeniyle zindana atılmış garibanlar – bu ölçütler onları neye istinaden af kapsamının dışında bıraktı?
Bu sorulara ne yanıt verilecek, hepimiz biliyoruz. Kimse bilmiyormuş gibi yapmasın, tabiri caizse salağa yatmasın.
Ve Dilek İmamoğlu diyor ki, “Avrupa’nın sessizliği bizi hayal kırıklığına uğrattı!”
Dilek Hanım, elbette kocasının hakkını aramalı, arayacak. En doğal hakkıdır. Biz de kendisine elbette kayıtsız şartsız destek olmak mecburiyetindeyiz. İnsan hakları mücadelesi kimliklere bakılmadan, seçmece yapmadan, aşiret, klan, kabile, etnisite, ideoloji, mahalle ayrımı yapmadan olmalıdır. Ancak ne olur mazur görün, şunu da söylemek gerekiyor ki, CHP bugünleri kendi ilkesiz politikasıyla oluşturmuştur, rejimin dümen suyunda hukukun yok edilmesine maalesef katkıda bulunmuştur.
Kanun Hükmünde Kararnamelerle Anayasaya ve yasalara aykırı olarak insanlar sivil ölüme terk edildiğinde, kendilerine bunu soran Avrupalı meslektaşlarına CHP’li vekiller “Türkiye’de hukuk var, işkence ve kötü muamele yok. Hukuk işliyor.” demiştir. CHP bununla övünmüş, bu hukuka ihaneti devlete sadakatle kamufle etmiştir.
Seçim kampanyalarında açıktan KHK’lılara destek olmadılar, biliyorsunuz. Dediler ki, haklarında takipsizlik kararı verilen veya beraat edenlerin görece iadesi gerekir. Ama şu sorunun yanıtını vermediler, veremediler: Atılırken mahkeme kararı gerekmiyordu da, işe alınırken mi mahkeme kararı gerekiyor? Bu nasıl iş?
Zira KHK’lıların ezici çoğunluğu bir fişleme sonucunda ‘hain’ ve ‘terörist’ ilan edildi. Bunu herkes biliyor. Bir zibidinin masum bir insanın adını bir listeye almasının adından o kişi tasfiye edilince ortada hukuki bir prosedür mü var da, CHP devamlı rejimin mahkemelerinin vereceği takipsizliğe veya beraata atıfta bulundu durdu?
Az uyarmadım. Benim dışımda da onlarca yazar, gazeteci veya akademisyen ilkeler gereği bu konuyu gündeme getirdi, CHP karar alıcılarını ikaz etti. Ama dinlemediler.
Şimdi kendi adamları aynı hukuksuz yöntemlerle içeri alınırken, rejimin mahkemelerinin mahkeme olmadığını, adalet dağıtamayacağını söylüyorlar. Güzel ve olumludur tabii. Ama arkadaş, size ucu dokunmadan bunu görmediniz mi? KHK’lılar tasfiye edilirken de bunu aynı mahkemeler yaptı, bunu biliyorsunuz. O zamanlar mahkemeler hukuk ve adalet dağıtıyorduysa, bugün neye istinaden aynı mahkemelerin rejim yargısı olduğunu ileri süreceksiniz? İlke nerede? İnandırıcılığınız olacak mı zannediyorsunuz?
Dilek hanımla dayanışma yapalım elbette. Biz onların yaptığı hataları yapmayalım. Birbirlerini yesinler demeyelim. Yenikapı ortakları birbirlerini hançerlesin, oh, yaklaşımından kaçınalım. Ama, lütfen bunu da kendilerine hatırlatalım.
Hatırlatmadan geçemeyeceğim. Hepimiz aynı gemideyiz.
Türkiye’de artık ilkeler üzerinden hukuk ve insan hakları mücadelesi yapılmalı. Bunun dışında bir çıkar yol yok.
Ötekinin hak ve hukuk savaşımına omuz vermeden kendi hukuk mücadelesinin de inandırıcı olmayacağını görüyor mu herkes? Herkes kendisinin ve kendi gibilerin hakkını savunur. Bunda olağanüstü bir şey yok ki! Ama kendinize benzemeyenin, başkalarının, ötekilerin, hatta rakip gördüklerinizin de hakkını hukukunu centilmence ve kararlılıkla savunmak, sizin mücadelenizin de inandırıcılığının en temel kanıtı olacaktır.
CHP ve diğer mahalleler bundan ders alacaklar mı?
Bunu zaman gösterecek.
Adaleti, hakkı ve hukuku yaşayarak öğreniyoruz.
Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***








































