TTB Halk Sağlığı Kolu Başkanı Dr. Nasır Nesanır, İstanbul’un Fatih ilçesinde dört kişilik Böcek ailesinin ölümünün ülkede uzun süredir biriken halk sağlığı ve denetim krizinin bir sonucu olduğunu söyledi.
Gerek Böcek ailesinin başına gelen, gerekse hemen her gün farklı yerlerden bildirilen besin zehirlenmesi vakaları, başıboşluğu ve denetim eksikliklerini işaret ediyor.
Oteldeki ihmaller, yasaklı zehrin işin ehli olmayanlarca uygulanması, ailenin gittikleri hastaneden probiyotik reçete edilerek gönderilmesini tartışmak köken sorunları anlamak için yetmiyor.
Diken’den Mesude Demir’in sorularını yanıtlayan halk sağlığı uzmanı olan Türkiye Tabipler Birliği’nden (TTB) Dr. Nesanır, ortada görmemiz gereken daha büyük bir resim olduğunu düşünüyor: “Gıda, su, kimyasal veya ilaçlama kaynaklı zehirlenmeler birbirinden bağımsız değil. Hepsi piyasalaştırılan, kamusal kapasitesi zayıflatılan bir sisteminin sonuçları.
Kamu otoritesinin geri çekilmesi, denetimin piyasa mantığına bırakılması ve ucuz–kontrolsüz kimyasal kullanımının yaygınlaşması bu tabloyu kaçınılmaz hâle getiriyor.
Otel en son ne zaman denetlendi? Uygunsuzluk tespit edildi mi? İlaçlama kayıtları tam mıydı? Kullanılan kimyasalın kontrolü kim tarafından yapıldı?”
Ekonomik krizin derinleşmesi de etkili
Son yıllarda özellikle zehirlenme vakalarında ciddi bir artış gözleniyor. Nesanır’a göre bu bir tesadüf değil. Neoliberal dönemde iyice belirginleşen bir süreç. Ekonomik krizin derinleşmesi, işletmeleri daha ucuz ve daha tehlikeli maddelere yöneltiyor.
Maliyetin her şeyin önünde tutulduğunu belirten Nesanır, “Aynı süreçte kamunun denetim kapasitesi bilinçli olarak daraltıldı. Ruhsatsız ilaçlama şirketlerinin kontrolsüz şekilde çoğalması şaşırtıcı değil. Bunlar piyasacı politikaların ürettiği öngörülebilir sonuçlar” dedi.
Herkesin kimyasal ürünleri bilmesi ya da gıda güvenliğini test etmesi mümkün değil. Vatandaşını korumak devletin görevi. Ancak Türkiye’nin de uyguladığımız neoliberal politikaların tipik sonuçlarından biri devletin sorumluluklarını vatandaşa yıkması.
‘Denetim yapıları, ‘piyasanın önünü açmak için’ daraltıldı’
Nesanır da herkesin biyosidal (zararlılarla mücadelede kullanılan) mevzuatını bilmesini beklemenin gerçekçi olmadığını söyledi: “Sorun, vatandaşa değil, denetim yetkisine sahip ancak yıllardır bütçesi küçültülmüş kurumlara ait. Sosyal medya reklamlarıyla palazlanan ruhsatsız şirketlerin yarattığı piyasa, denetimsizliğin ve kapitalist serbestleşmenin ürünü.”
Her gün sonuçlarına tanıklık ettiğimiz denetim eksikliğinin sorumlusu kim? “Sadece kurumlar değil; onları işlevsiz bırakan politik tercihler sorumlu” diyen Nesanır şöyle devam etti: “Gıda ve kimyasal güvenliği alanında yetkiler Tarım ve Orman, Sağlık ile Kültür ve Turizm Bakanlıkları, belediyeler arasında parçalanmış durumda.
Denetim sayısı yetersiz, süreleri kısa, yaptırımlar etkisiz. Çoğu denetim önceden haber verilerek yapılıyor.
Ancak esas sorun bu kurumların sistematik şekilde güçsüzleştirilmesi. Personel, bütçe ve bağımsız denetim gücünden yoksun bırakılması. Denetim yapılarının ‘piyasanın önünü açmak’ adına zayıflatılması. Bunlar bugün yaşadığımız krizlerin temel nedeni. Bu kapitalist düzenle doğrudan ilişkili bir halk sağlığı sorunu.”
Halk sağlığını korumak kamunun görevi
Nesanır “Kamu bizi korumuyorsa birey olarak ne yapabiliriz?” sorumuza karşılıksa şu yanıtı verdi:
“Bireysel önlemler elbette yararlı olabilir. Ancak kapitalist sistemin yarattığı yapısal riskler karşısında etkisi sınırlı.
İlaçlamada ruhsat sorgulamak, aşırı ucuz reklamları dikkate almamak, uygulama sonrası kayıt formu istemek önemli adımlar. Gıdada etiket ve saklama koşullarını kontrol etmek, şikâyetleri Alo 174’e bildirmek gerekir.
Yine de unutulmamalı ki zayıflatılmış bir kamu, bireyin kendini koruma kapasitesini sınırlı bırakır.
Halk sağlığını koruyacak olan bireysel çaba değil. Kamusal denetimin yeniden inşası, devletin piyasadan çekilmesinin tersine çevrilmesi.
Güçlü, şeffaf ve bağımsız bir denetim mekanizması kurulmadıkça halk sağlığı korunamaz.”
Yediklerimizin güvensiz olduğunu anlamak neredeyse olanaksız. Belli ki gıdayı güvenli kılması gereken kamusal denetim uzun süredir aşındırıldı. Nesanır, tarımda kontrolsüz pestisit kullanımı, ucuz tedarik zincirlerinin hâkimiyetinin, toplu yemek üreten işletmelere uygulanan maliyet baskısının, bağımsız laboratuvar kapasitesinin zayıflamasının da “maliyet azaltma” mantığının sonucu olduğunu ve halk sağlığının önüne geçtiğini vurguladı.
‘İnsan hayatı savunmasız bırakılmış’
TTB Merkez Konseyi ve Halk Sağlığı Kolunun konuyla ilgili ortak yazılı açıklamasında da gerçek sorun olan “denetim eksikliği”nin neden tartışılmadığı soruldu: “Bu trajedi, yalnızca bir ihmaller zincirini değil, aynı zamanda kâr odaklı yaklaşımın halk sağlığını nasıl görünmez kırılganlıklara ittiğini göstermektedir.
Denetimsizlik, ucuz kimyasal kullanımı, eğitim yetersizliği ve kurumsal çöküşün birleştiği yerde insan hayatı savunmasız kalmıştır.
Türkiye’de halk sağlığı ancak insan yaşamını merkeze alan, kurumsal kapasitesi güçlendirilmiş ve topluma karşı hesap verebilir bir sistemle korunabilir. Böcek ailesinin ölümü, bu sorumluluktan kaçmanın mümkün olmadığını bir kez daha göstermiştir.”
Öte yandan ilaçlama uygulamalarında kullanılan kimyasallar “biyosidal ürün” kapsamında. Bu ürünlerin kullanımıyla uygulamaların nasıl yapılacağı 9 Şubat 2019 tarihli, 30281 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Biyosidal Ürünlerin Kullanım Usul ve Esasları Hakkında Yönetmelik ile düzenleniyor.
Bu yönetmelik, daha önce yürürlükte olan Halk Sağlığı Alanında Haşerelere Karşı İlaçlama Usul ve Esasları Hakkında Yönetmeliği tamamen yürürlükten kaldırmıştı.
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***








































