Prof. Dr. İlber Ortaylı, Bolu’daki Grand Kartal Otel’de 78 kişinin yaşamını yitirdiği davada tutuklu sanık Kadir Özdemir’in avukatu Serbülent Baykan’ın “Müvekkişim gerizekalı, girsin yatsın aklı başına gelir” sözleri için “Baykan, adeta bir vicdanın sesi oldu. Duruşma salonunda yankılanan o kelimeler, soğuk duvarların ötesine geçti.” dedi.
Grand Kartal Otel’deki yangın faciasına ilişkin görülen davada Grand Kartal A.Ş. bünyesindeki Gazelle Otel’in Muhasebe Müdürü tutuklu sanık Kadir Özdemir’in avukatı Serbülent Baykan, müvekkilinin beraatini istemediğini, tahliye kararını da mahkemenin takdirine bıraktığını belirterek, “Benim müvekkilim geri zekalı. Bunu kendisine de söyledim. Beni isterse dava edebilir. Hatır için avukatlığını yapıyorum. Burada net, kasten adam öldürme var. Bilinçli taksir bizim önümüze atılmış yemdir. Bu oteli kim denetledi, Kültür ve Turizm Bakanlığı. Davlumbazın ısısı bile standartlarda belli. Sen bunlara bakmadan yedin içtin” demişti.
Ortaylı Baykan’ın sözlerine ilişkin olarak “Avukat Serbülent Baykan’ın yaptığı savunma, Türk adliye tarihine geçecek niteliktedir. Söyledikleri, sadece bir yangın davasının sınırlarını aşan, bu ülkenin adalet duygusuna dokunan sözlerdi. Baykan, adeta bir vicdanın sesi oldu. Duruşma salonunda yankılanan o kelimeler, soğuk duvarların ötesine geçti. Otel sahibi için 5 bin sene, Bakan için 500 sene ceza talep etti. Elbette bu rakamlar mecazî görülebilir ama anlamı açıktır: Bu ülkenin adalet duygusu artık sembolik cezalarla tatmin olmaz. Çünkü kaybedilen sadece can değil; akıl, vicdan ve utanma duygusudur.” dedi.
Ortaylı sosyal medya hesabı üzerinden yaptığı paylaşımda belli iş insanlarının otelcilikten men edilmesini gerektiğini düşündüğünü söyledi:
“Belli iş insanlarının artık otelcilikten men edilmesi gerekir. Bu konuda en fazla zarar gören yerlerin başında Karadeniz hattı geliyor. Dağlar, ormanlar, yaylalar beton yığınları arasında boğuluyor. Akdeniz kıyılarını da bozduk. Kartalkaya da aynı zihniyetin kurbanı. Her yıl “ekoturizm”, “kış turizmi” gibi cafcaflı isimlerle pazarlanan bu alanlar, aslında yağmalanıyor.
Bu facia, sadece bir yangın değil; kültürel ve idari bir çürümenin sembolüdür. Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın adı, ne yazık ki bu olayda en çok anılan kurumlardan biri. “Kültür” ve “turizm” kavramlarını aynı çatı altında barındırmak zaten başlı başına bir ironiye dönüşmüş durumda. Çünkü biri korumayı, diğeri kazancı temsil ediyor. Bu bakanlığın artık bölünmesi, görev alanlarının yeniden tanımlanması şarttır. Kültür koruyucu olmalı, turizm ise denetlenen, sınırlanan bir faaliyet hâline gelmelidir.
Yangında hayatını kaybeden ailelerin acısı yalnız onların değil, bütün Türkiye’nindir. Çünkü yürek dağlayan bu olayda yanan sadece çoluk çocuk değil; bir ülkenin geleceği, doğası ve insana olan saygısıdır. Buna rağmen hâlâ utanmadan, pişkinlikle konuşanlar, suçu örtmeye çalışanlar var. Avukat Baykan’ın da dediği gibi, bazı insanların “geri zekâlılıklarını ve utanmazlıklarını” saklama çabaları artık nafiledir. Bu millet, o yalanları yutacak kadar saf değildir.”







































