AV. NURULLAH ALBAYRAK | YORUM
AİHM Büyük Daire Paneli, Türkiye’nin itirazını reddetti; Demirhan kararı kesinleşti. Bu, yalnızca bir itirazın reddi değil Türkiye’de on binlerce insanın adalet arayışında da yeni bir eşik.
4 Eylül 2025’te AİHM 2. Dairesi, “örgüt üyeliği” mahkûmiyetleri verilen 239 başvurucunun davasında, adil yargılanma hakkı ile suç ve cezanın kanuniliği ilkesinin ihlal edildiğine hükmetmişti. Mahkeme; ByLock, Bank Asya, dernek/okul bağlantısı gibi olguların, tek başına veya birlikte “örgüt üyeliği delili” olarak kullanılamayacağı tespitini yaparak Yalçınkaya/Türkiye (2023) kararında çizilen standardı genişletti ve pekiştirdi.
Türkiye’nin bu karara yaptığı itiraz, beklenildiği gibi 3 Kasım 2025’te Büyük Daire Panelince reddedilerek karar kesinleşti.
Bu karar ne anlama geliyor?
- 239 farklı dosyada yeniden yargılama süreci başlayacak.
- 52 ilde çok sayıda ağır ceza mahkemesi, AİHM’nin ihlal bulgularını dikkate almak ve kanunilik–öngörülebilirlik ile adil yargılanma ilkeleri çerçevesinde kararlarını gözden geçirmek ve hukukun gereği olarak beraat kararı vermek zorunda kalacak.
- Bu süreç yalnızca 239 kişiyle sınırlı kalmayacak. Demirhan, Yalçınkaya’nın çizdiği hatta ikinci bir dalgaya dönüştü; yaklaşık 8.000 benzer dosyada da akıbetin aynı yönde olacağı artık kesinleşti.
AİHM, bu kararla fiilen şunu söylemiş oldu: “Delil” adı altında rutin hayatın masum parçalarını cezalandırmanın hukuki zemini yok. Sistematik hale gelmiş olan bu hukuksuzluğa bir an önce son verin.
Şimdi kritik soru şu: Türkiye yargısı bu kararı nasıl uygulayacak? Hukuk devleti refleksiyle mi, yoksa “denge” ve “mesaj” hesaplarıyla mı hareket edecek?
AİHM’in kararları artık “iç mesele” olarak görmezden gelinebilecek türden değil. Sadece Avrupa Konseyi değil insan haklarına önem veren her kişi ve kurum Türkiye’nin bu kararı nasıl uygulayacağını adım adım izleyecek. Bu süreçte Türkiye, yalnızca uluslararası itibarını değil, aynı zamanda yargısının güvenilirliğini de test edecek.
Kararın ilk muhatapları ve asıl sorumluları tabiki yargılamanın iadesi dosyalarına bakacak olan ağır ceza mahkemeleri olacak. Şimdi 100’ün üzerinde mahkeme, AİHM içtihadına uygun hareket edip etmeyeceğiyle bir sınav verecek. Bu, her bir mahkeme heyeti için sadece bir hukuk testi değil, aynı zamanda vicdan testi de olacak. Hukukun yanında mı duracaklar, yoksa hukuksuz talimatların mı?
Bu sorunun cevabı, sadece bu davaların değil, Türkiye’de adaletin geleceğinin de cevabı olacaktır.
Barolar, Hukukçular ve Kamuoyu
Konu, yalnızca Demirhan kararında adı geçen 239 kişi değildir; mesele, Türkiye’nin AİHM kararlarına uyup uymayacağı, yani hukuksuzluklara son verip vermeyeceği meselesidir.
Bu noktada, barolara, avukatlara, akademisyenlere ve insan hakları kurumlarına büyük sorumluluk düşmektedir. AİHM kararlarının uygulanmasının bir “tercih” değil, uluslararası hukuktan doğan zorunluluk olduğunu, özellikle yargı mensupları başta olmak üzere tüm kamuoyuna anlatmak zorundalar.
AİHM ihlal kararlarının giderek artacağı açıktır. Bu durumun, Türkiye’nin hukuki itibarı, ekonomik dengeleri ve uluslararası konumu üzerinde yaratacağı olumsuz etkileri toplumun anlayabileceği bir dille ifade etmek gerekmektedir. Kamuoyu, AİHM kararlarının yalnızca bireysel dosyalarla ilgili değil, ülkedeki adalet sisteminin geleceğiyle doğrudan bağlantılı olduğunu fark etmelidir.
Barolar, hukuk örgütleri ve bağımsız hukukçular bu konuda kararlı olursa, Demirhan kararıyla başlayacak yeniden yargılama sürecinde beraat kararları yalnızca 239 dosyada değil, binlerce benzer dosyada da içtihat birliği doğurabilir. Bu, sadece bir hukuki zorunluluk değil; adaletin yeniden inşası için tarihî bir sorumluluktur.
Mücadele Sonuç Veriyor
Bu karar, yıllardır “Bir şey çıkmaz!” denilen dilekçelerin, sabırla toplanan evrakların, sabah akşam süren adalet arayışının boşa gitmediğini gösteriyor. Geç de olsa ısrarlı takip sonuç doğuruyor ve doğurmaya devam edecek. Bir dosya, bin dosyanın önünü açıyor. Bugün 239 kişi için başlayan süreç, binlerce benzer dosyada içtihat birliğine dönüşecektir.
Her haksızlığı belgeleyen, her usulsüzlüğü not eden, bir şey çıkmaz denilmesine rağmen imkansız gibi görülen hukuki aşamaları sonuna kadar kullanan herkes bu sonucun ortağıdır.
Şunu unutmayalım: Hukuksuzluk bir kader değil, bir dönemdir. Dönemler biter; ilkeler kalır. İlkeleri savunanlar kazanmaya daha yakındır.
Son Söz
Demirhan kararının kesinleşmesi, geç kalmış bir adaletin kapısını aralıyor.
Ancak kapı aralandı diye adalet kendiliğinden gelmez; onu uygulamayla, kararlılıkla ve ısrarlı takiple içeri almak gerekir.
Şimdi mesele, hukukun sadece kâğıt üzerinde değil, gerçekte var olmasını sağlamaktır. Hukuk, ancak uygulandığında hukuk olur. Dosyalar raftan indiğinde değil, mahkeme tutanaklarına girdiğinde adalet yerini bulur.
Demirhan, bu uzun yolun önemli bir taşı, yeni bir başlangıç noktasıdır. Bu kararın uygulanmasıyla birlikte, yıllardır süregelen sistematik hukuksuzlukların son bulması artık yalnız bir umut değil, gerçek bir sorumluluktur.
Ve biliyoruz ki bu sorumluluk hepimizin omzundadır.
Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***








































