AHMET KURUCAN | YORUM
Son dönemde hemen her konuda “Benim kanaatim!” diyerek fetva verir hale geldik. Patenti Enes Ergene Hocam’a ait: ‘Fetva Enflasyonu.’
Maalesef böyle bir enflasyon yaşıyoruz. Bir ayeti ya da hadisi sosyal medyada okuyor, bağlamını, tarihî arka planını, fıkhî metodunu hesaba katmadan hüküm çıkarıyoruz. Bu kolaycılığın arkasında iyi niyet de olabilir ama sonuç, çoğu zaman dinin gayesine değil, hevesin yönüne doğru savrulmak oluyor.
Tam da bu noktada, ilk dönem Hanefî âlimlerinden Mârûf el-Kerhî’nin o meşhur sözü kulağımıza bir uyarı gibi çalınıyor: “Avâmın mezhebi, müftünün fetvasıdır.”
Bu cümle, dışarıdan bakıldığında otoriteye körü körüne bağlılık gibi görünebilir. Oysa özünde, dinî bilginin üretimi ve uygulanmasında ilmî yöntemin, usulün ve sürekliliğin önemine yapılan çok derin bir vurgudur.
Rivayete göre bir kimse Kerhî’ye gelip şöyle sorar: “Bir konuda Allah’ın kitabı var, Peygamber’in sünneti var, fakihlerin fetvaları var. Ben hangisine uymalıyım?”
Kerhî, “Fakihin fetvasını al!” der. Bu cevap, Kur’an ve Sünnet’i bırak, insan sözüne uy anlamına gelmez. Tam tersine, bu iki temel kaynağın doğru anlaşılması için tarih boyunca oluşmuş ilmî mirasa, usule ve disipline dayanmanın gerekliliğini hatırlatır. Çünkü Kur’an, yerel bir hitaptır ama evrensel bir kitaptır.
Lafız, mana, hüküm, maksad, mesaj, nüzul sebepleri ve hükümlerin vasatları anlaşılmadan, ayetin özgün ve orjinal manası bilinmeden hüküm çıkartılamaz. Bu da yetmez, bizi usulümüzde yer alan mutlak-mukayyed, umum-husus, nasih-mensuh vs. metodlarını da bilmek gerekir. Bunları bilmeden, “Ben doğrudan Allah’ın hükmüne başvururum.” diyen kişi, farkında olmadan dinin özünü ters yüz edebilir.
Kerhî’nin kaygısı, dinin bireysel heveslere kurban edilmesi ihtimalidir. Onun için fetvaya sadece bir kişinin görüşü olarak bakamazsınız. Aksine o ortak aklın, metodolojik bir birikimin, ilmî disiplinin adıdır. Bu açıdan fakihin fetvasına güvenmek, aslında şahsa değil, yönteme güvenmektir. Bu anlayış zamanla şu ifadeyle özetlenmiştir: “Avâmın mezhebi yoktur; avâmın mezhebi müftünün fetvasıdır.” Çünkü din, herkesin kendi yorumunu yaşadığı bir alan değil, ilmin rehberliğinde yürüyen bir yolculuktur. Birey kendi başına içtihat edemez; çünkü içtihat, bilgi, ehliyet ve sorumluluk ister.
Bu çerçevede İslam hukukunun bir başka ilkesi de hatırlanmalıdır: “İçtihad, müçtehidin ölümüyle ölür.” Yani bir müçtehidin hayattayken yaptığı içtihat, kendi döneminin meselelerine dair geçerlidir. O vefat ettikten sonra, yeni olaylarda onun adına hüküm verilemez. Çünkü içtihat, canlı bir bilinç faaliyeti, çağın nabzını tutan bir zihinsel üretimdir. Ancak bu, o müçtehidin ilmî mirasının sona erdiği anlamına gelmez. Bilakis, onun usulü, yaklaşımı ve düşünme biçimi yeni çağların fakihlerine yol gösterir.
İşte bu açıdan Kerhî’nin sözü bugün de diridir. Müftünün fetvası geleneğin sürekliliğini gösterir. Toplumun istikrarı, hukuk düzeninin öngörülebilirliği, dinî hayatın dengesi bu ilmî otoritenin varlığıyla mümkündür.
Modern hukuk düzenleri açısından da bu ilkenin güçlü bir karşılığı vardır. Çünkü hiçbir toplumda herkesin kendi yasasını yorumladığı bir düzen ayakta kalamaz. Kamu hayatında birlik, yargıda güven ve öngörülebilirlik, ancak kurallı yorumla sağlanır. Düşünce tutarlılığı buna ihtiyaç duyar. Bu bakımdan “müftünün fetvası” ile “mahkemenin hükmü” aynı işlevi görür: Toplumsal düzenin teminatı olmak.
Dolayısıyla “Avâmın mezhebi müftünün fetvasıdır.” sözüne itaat çağrısı olarak bakmamak lazım. O aslında dini ve hukuki ferdi ve toplumsal alanda bir disiplin ve istikrar çağrısıdır.
Bana göre bugün Kerhî’nin uyarısına her zamankinden fazla ihtiyacımız var. İlmi hevesten, dini slogandan, hukuku keyfîlikten korumak zorundayız. Bu da usule riayetle olur.
Sosyal medyada, her konuda birkaç dakikalık videolarla “hüküm dağıtan” yeni bir fetva kültürü oluştu maalesef. Dinin incelikli meseleleri, algoritmaların hızlı tüketime dayalı diline sığdırılıyor. Oysa bir ayeti anlamak, sadece kelime anlamını bilmek değildir; onu tarih, dil, kültür, bağlam ve gayesi içinde kavrayabilmektir.
Mârûf el-Kerhî’nin sözü, bu yüzden bu çağda yeniden yankılanmalıdır. Bu yazı da o niyetle kaleme alınmıştır.
Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***








































