Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), Türkiye’deki bir yeniden yargılama başvurusuna ilişkin kararında, sanığın adil yargılanma hakkı ve makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine hükmetti. Mahkeme, yeniden yargılama talebini reddeden alt mahkemenin gerekçelerini, AİHM’nin ‘Davut Abo’ kararının ruhuna aykırı, yetersiz ve otomatik bularak Sözleşme’nin ihlaline yol açtığını tespit etti.
AİHM’nin bugün açıkladığı “Davut Abo/Türkiye” kararında hem yerel mahkemelere hem de görevini yapmayan AYM’ye çok ciddi eleştiriler yer alıyor. Kararın en dikkat çekici yönü, Anayasa Mahkemesi’ne yöneltilen ağır eleştiri oldu; AİHM, AYM’nin, avukat yardımı olmadan elde edilen delilin hariç tutulması gerektiğine dair kendi yerleşik içtihadına rağmen bu davadaki bariz hatayı gidermekte başarısız olduğunu vurguladı. AİHM, AYM’yi kendi yüksek standartlarını (avukatsız elde edilen delilin hariç tutulması gereği) bu davaya uygulamayarak ve alt mahkemenin bariz hatasını düzeltmeyerek ‘adil yargılanma hakkının ihlale’ neden olmakla suçluyor.
Bu karar, iç hukuk yollarının, özellikle de AYM’nin, AİHM kararlarını etkin ve tutarlı bir şekilde uygulama sorumluluğunu yerine getirmesi gerektiği yönündeki yardımcılık ilkesini bir kez daha gündeme taşıdı…
Peki Davut Abo dosyası nedir ve neden önemli?
Başvurucu Davut Abo, 1 Ekim 2000 tarihinde, silahlı terör örgütü (PKK) üyeliği şüphesiyle tutuklanıyor. 22 Şubat 2001 tarihinde yapılan duruşmada bizzat ifade veriyor. Kendisine yöneltilen tüm suçlamaları reddediyor. Polise, cumhuriyet savcısına ve soruşturma hâkimine verdiği ifadelerden vazgeçiyor. Polis gözetiminde işkenceye maruz kaldığını savunuyor. 10. Diyarbakır Ağır Ceza Mahkemesi, 9 Kasım 2006 tarihinde başvurucuyu suçlu bularak ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına çarptırıyor. 11. Yargıtay, 10 Mayıs 2007 tarihinde yukarıda belirtilen hükmü onuyor.
Davut Abo, 15 Mayıs 2007 tarihinde AİHM’ye başvuruda bulunarak, diğer hususların yanı sıra, Sözleşme’nin 6. Maddesi uyarınca adil yargılanma hakkının ihlal edildiğinden şikâyet ediyor. Polis nezaretinde iken avukat erişiminden mahrum bırakıldığını ve yargılamanın makul sürede yapılmadığını ileri ileri sürüyor. Davut Abo, ayrıca, Sözleşme’nin 3. Maddesinin ihlal edildiğinden şikâyet ederek, polis nezaretinde işkenceye maruz kaldığını ve ulusal makamların kötü muamele şikâyeti hakkında etkili bir soruşturma yürütmekte yetersiz kaldığını iddia ediyor.
AİHM, 2013 yılında ihlal kararı veriyor
AİHM’nin üç yargıçtan oluşan bir Komitesi, 26 Kasım 2013 tarihli bir kararla, başvurucuya karşı yürütülen ceza yargılamasının aşırı uzunluğu nedeniyle Sözleşme’nin 6-1. Maddesinin ihlal edildiğine ve ayrıca polis nezaretinde iken kendisine hukuki yardım sağlanmaması nedeniyle Sözleşme’nin 6-1. Maddesi ile birlikte ele alınan 6-3 (c) Maddesinin ihlal edildiğine karar veriyor. Sözleşme’nin 41. Maddesi uyarınca, AİHM, başvurucunun talep etmesi halinde, en uygun telafi biçiminin, başvurucunun yeniden yargılanması olacağını belirtiyor ve manevi zarar için 3 bin 900 avro (EUR) ödenmesine hükmediyor.
Başvurucunun avukatı, 7 Nisan 2014 tarihinde Diyarbakır Dördüncü Ağır Ceza Mahkemesi’ne yargılamanın yeniden açılması için başvuruda bulunuyor. AİHM kararının kesinleştiği de mahkemeye bildiriliyor. Yaklaşık 10 ay süren bürokratik yazışmalardan sonra yargılamayı yapan mahkeme, 18 Şubat 2015 tarihinde, duruşma yapmaksızın, ceza yargılamasının yeniden açılması başvurusunun kabul edilebilir olduğuna karar veriyor.
Yerel mahkeme, AİHM’nin kararına uymuyor
Avukat, ayrıca 15 yıldır cezaevinde bulunan başvurucunun tahliyesini istiyor. Yargılamayı yapan mahkeme, 8 Mayıs 2015 tarihinde, Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 321-1. Maddesi uyarınca esastan yoksun olması nedeniyle davanın yeniden açılması başvurusunu reddediyor. Red kararında şöyle deniliyor: “… ihlale yol açan konuların yeniden yargılama yoluyla giderilmesinin mümkün olmaması ve bu konuların önceki mahkûmiyetin esasını etkilemediğinin tespit edilmiş olması nedeniyle, ceza yargılamasının yeniden açılması başvurusunun reddine dair aşağıdaki karar verilmiştir…”
Davut Abo’nun avukatı, 26 Mayıs 2015 tarihinde, yargılamayı yapan mahkemenin kararına karşı anayasa, CMK’ya ve AİHS’ne aykırı olduğu gerkçesiyle itirazda bulunuyor. Başvuruda Abo’nun ifadesinin avukat olmaksızın alındığı vurgulanıyor. AİHM’nin bugün açıkladığı kararında şu not dikkat çekiyor: “Ayrıca, Mahkeme (AİHM), tespit edilen ihlali gidermenin en uygun yolunun başvurucunun yeniden yargılanması olacağını belirtmiştir. Ancak, yargılamayı yapan mahkeme, başvurucunun avukatının 4 Mayıs 2015 tarihli yazılı beyanlarında yaptığı taleplerin hiçbirini değerlendirmeksizin davanın yeniden açılması başvurusunu reddederek başvurucuyu tam olarak bu haktan mahrum bırakmıştır. Yargılamayı yapan mahkeme, 27 Ekim 2015 tarihinde, başvurucunun 26 Mayıs 2015 tarihli itirazını incelemiş ve geçerli olmadığı gerekçesiyle reddetmiştir. Diyarbakır Beşinci Ağır Ceza Mahkemesi, 2 Kasım 2015 tarihinde, yargılamayı yapan mahkemenin kararının kanuna ve usule uygun olduğunu ve herhangi bir yanlışlık içermediğini belirterek başvurucunun itirazını reddetmiştir.”
AYM de ‘ihlal’ görmüyor!
Bunun üzerine Davut Abo, 18 Aralık 2015 tarihinde Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuruda bulunuyor. AİHM’nin kararının uygulanmadığını belirtiyor. Anayasa Mahkemesi ise 9 Haziran 2016 tarihinde başvuruyu kabul edilemez buluyor. AİHM’nin kararında bu durum şöyle anlatılıyor:
- “Anayasa Mahkemesi’nin görüşüne göre, yargılamayı yapan mahkeme, başvurucunun mahkûmiyetine ilişkin önceki dava dosyasını, Mahkeme (AİHM) kararını ve başvurucunun iddialarını bir bütün olarak değerlendirdikten sonra bu kararı vermiştir.(…) Sonuç olarak, Anayasa Mahkemesi, başvurucunun ileri sürdüğü iddiaların bir ihlal içermediğini tespit etmiştir.”
Yaşananlar üzerine başvurucu yeniden AİHM’nin kapısını çalıyor. Türkiye hükümeti, başvurucunun şikâyetlerinin esasen ulusal mahkemelerin AİHM’nin kendisi hakkındaki kararını uygulamamasıyla ilgili olduğunu ileri sürerek, AİHM’nin mevcut başvuruyu inceleme yetkisine sahip olmadığını savunuyor. Çünkü şikâyetler yalnızca söz konusu karara rağmen ceza yargılamasının yeniden açılması talebinin reddedilmesine odaklanıyor.
Hükümetin görüşüne göre, AİHM kararlarının infazını denetleme görevi Bakanlar Komitesi‘nin görev alanına girmektedir:
- “Hükümet ayrıca, Mahkeme’ye mevcut başvuruyu inceleme yetkisi verebilecek yeni konular bulunmadığını ileri sürmüştür. (…) Hükümet, Mahkeme’nin mevcut başvuruyu ele alma yetkisine sahip olmadığını iddia etmiştir. (…) başvurucunun kendi davasındaki AİHM kararına dayanarak ceza yargılamasının yeniden açılması başvurusu, ulusal mahkemeler tarafından, Mahkeme’nin (AİHM) ihlal tespitinin temelini oluşturan usuli eksikliğin (i) giderilemeyeceği ve (ii) mahkûmiyetinin esasını etkilemediği gerekçeleriyle reddedilmiştir.”
- AİHM’nin görüşüyle ilgili bölümde ise şu ifadeler dikkat çekiyor:
- “… Sonunda, yargılamayı yapan mahkeme, tespit edilen ihlalin yeniden yargılama yoluyla giderilemeyeceği ve başvurucunun avukat erişim hakkına getirilen sistematik kısıtlamanın mahkûmiyetinin esasını etkilemediği görüşüyle başvuruyu esastan yoksun olduğu için reddetmiştir.
- (…) Ayrıca, Hükümet tarafından sunulan kararların hiçbirinde Anayasa Mahkemesi, Mahkeme’nin (AİHM’nin) Sözleşme ve ek Protokolleriyle korunan bir hakkın ihlal edildiği yönündeki tespitine dayanarak Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 311-1 (f) Maddesi uyarınca yapılan yeniden açılma başvurularını ele alan yargılamalara Sözleşme’nin 6. Maddesinin ceza boyutunun güvencelerinin uygulanamaz olduğuna karar vermemiştir. (AYM, bu inceleme sürecini hukuk dışı veya Madde 6 kapsamı dışında görmüyor. Tam tersine, bu sürecin adil bir yargılama (Madde 6 güvenceleriyle) yürütülmesi gereken bir süreç olduğunu kabul ediyor. TR724)”
- Aksine, Anayasa Mahkemesi, söz konusu hüküm uyarınca yapılan yeniden açılma başvurularının ulusal mahkemelerce incelenmesinin farklı aşamalarında adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini tespit etmiştir.”
Hükümet, başvurunun ulusal mahkeme değerlendirmelerine yönelik dördüncü derece itirazları içerdiğini ve Anayasa Mahkemesi’nin keyfilik görmediğini belirterek, başvurunun açıkça dayanaktan yoksun olduğu gerekçesiyle reddedilmesini talep ediyor. Başvurucu, ulusal mahkemelerin yeterli gerekçe göstermediğini ve beyanlarını incelemediğini savunarak başvurunun kabul edilebilir bulunması gerektiğini iddia söylüyor. AİHM, başvurunun karmaşık olgu ve hukuk sorunları içermesi nedeniyle esas incelemesi yapılmadan karara bağlanamayacağını tespit ederek, başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar veriyor.
AYM’ye hukuk hatırlatması: Görevini yap!
Mahkeme, ulusal mahkemenin (Ağır Ceza Mahkemesi) yeniden açılma talebini reddederken kullandığı avukat yokluğunun giderilemeyeceği ve mahkûmiyetin esasını etkilemediği yönündeki gerekçelerin, kendi önceki içtihadıyla çelişen otomatik ve yetersiz bir değerlendirme olduğunu tespit ediyor. Yargılamayı yapan mahkemenin bu yetersiz gerekçelendirmesi ve Anayasa Mahkemesi’nin yerleşik içtihadına rağmen bu eksikliği gidermedeki başarısızlığı, Sözleşme’nin 6-1. Maddesindeki adil yargılanma hakkının ihlal edildiği sonucuna varıyor.
Kısaca, AİHM, AYM’yi kendi yüksek standartlarını (avukatsız elde edilen delilin hariç tutulması gereği) bu davaya uygulamayarak ve alt mahkemenin bariz hatasını düzeltmeyerek ‘adil yargılanma hakkının ihlale’ neden olmakla suçluyor:
- “Mevcut davada Anayasa Mahkemesi, bu eksikliği gidermede yetersiz kalmış ve başvurucunun bireysel başvurusunu reddetmiştir. Yukarıdaki değerlendirmeler ışığında Mahkeme, yargılamayı yapan mahkemenin, başvurucunun ceza yargılamasının yeniden açılması talebini reddetmek için dayandığı otomatik ve yetersiz gerekçenin, Anayasa Mahkemesi’nin yerleşik içtihadına rağmen bu eksikliği gidermedeki yetersizliğiyle birleştiğinde, Sözleşme’nin 6-1. Maddesinin gerekliliklerini karşılamadığı sonucuna varmaktadır. Bu nedenle, Sözleşme’nin 6-1. Maddesinin ihlali söz konusudur.”
AİHM ayrıca, yeniden yargılama talebine ilişkin süreçte makul sürede yargılanma hakkının da ihlal edildiğine karar veriyor.
Mahkeme, başvurucunun maddi zarar talebini, yeniden yargılamanın sonucunun ne olacağı konusunda tahminde bulunulamayacağı gerekçesiyle kabul etmemiş, ancak manevi zarar için başvurucuya 6 bin Avro tazminat ödenmesine hükmediyor. Sözleşme’nin 6. Maddesinin ihlalinin en uygun telafi biçiminin, başvurucunun talep etmesi halinde tekrar yargılanması olacağını yineliyor.
Son olarak, başvurucunun avukatlık ücretleri ve masraflarına ilişkin talepleri kısmen kabul edilmiş ve kanıtlayıcı belgelerin eksikliği nedeniyle bazı talepler reddedilerek, Mahkeme önündeki masraflar için toplam 2.000 Avro ödenmesine karar verilmiştir.
Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***








































