İZMİR – Ekonomik kriz nedeniyle insanların ek işlerde güvencesiz şekilde çalıştığına dikkat çeken İSİG Uzmanı Deniz İpek, Türkiye’de her 10 bin işletmeden sadece 4’ünün bakanlık müfettişleri tarafından denetlendiğini söyledi.
Türkiye’de derinleşen ekonomik kriz yurttaşları, her geçen gün daha da yoksullaştırıyor. Çalışanların yarısından fazlası asgari ücret ya da daha düşük ücrete çalışırken, BES Araştırma Merkezi’nin gıda maddeleri fiyatları üzerine yaptığı araştırmaya göre Kasım 2025 itibarıyla dört kişilik bir memur ailesinin sağlıklı beslenebilmesi için 38 bin 604 lira gerekiyor. Yine araştırmaya göre giyim, konut, ulaşım, eğitim, sağlık ve benzeri zorunlu ihtiyaçların da dahil edildiği yoksulluk sınırı ise 95 bin 562 lirayken, bekar bir çalışanın aylık yaşam maliyetinin ise 63 bin 088 lira olduğu kaydedildi.
Böyle bir tabloda emekçiler evlerini geçindirmek için güvencesiz işlerde kayıt dışı çalışmak zorunda kalıyor. Türkiye Ekonomi Politikaları Araştırma Vakfı’nın Haziran 2025 verilene göre kayıt dışı çalışanların oranı yüzde 25,9’a yükseldi yani yaklaşık 8,5 milyon kişi sosyal güvenlik kapsamı dışında çalışıyor. Verilerde kayıt dışı çalışmanın en fazla görüldüğü sektör ise yüzde 16,8 ile tarım sektörü. Bunun yanı sıra işçilerin çalıştığı iş yerlerinin birçoğu da denetimsiz ve işçi sağlığı ve güvenliği konusunda alınması gereken önlemler alınmıyor. Son yıllarda Türkiye ve Kürdistan’da iş yerlerinde veya madenlerde meydana gelen iş kazalarında çok sayıda işçi yaşamını yitirdi.
Erzîngan’ın Licîk’te (İliç) altın madeninde meydana gelen çökmeden dolayı 9 kişi, Balıkesir’de patlayıcı fabrikasındaki patlamadan dolayı 12 kişi, Kocaeli Derince Limanı’nda tahıl silosunun patlamasından dolayı 2 kişi, 2022 yılında Amasra Maden’inde metan gazı patlamasından dolayı 43 kişi ve son olarak Kocaeli Dilovası’nda parfüm fabrikasında 2’si çocuk işçi olmak üzere 6 kişi yaşamını yitirdi.

‘TÜRKİYE İŞÇİ MEZARLIĞINA DÖNDÜ’
İş Sağlığı ve Güvenliği (İSİG) Uzmanı Deniz İpek, kuralsız, kayıt dışı ve esnek çalışmanın, rejimin prensibi haline geldiğini söyledi. İşverenin işçiyi yoğun sömürü ve düşük ücretle sınadığını ifade eden İpek, “Korunması gereken emeğin sömürüldüğünü görüyoruz. Sektörel olarak farklılık gösterse de git gide yaygınlaşan bu çalışma şekli aslında iş kazalarına davetiye çıkartıyor. Türkiye, Avrupa Birliği (AB) ülkeleri arasında haftalık çalışma saatlerinin en fazla olduğu ülkelerin başında geliyor. Dünya’da da sıralamada yukarıda. Bu şekilde işçilerin dinlenmeden çalışıldığı bir durum var. Tabi yoksulluğun getirdiği bir tablo var. Emekçiler bir şekilde geçimlerini sağlamak için ek işte veya kayıt dışı işlerde çalışıyorlar. Artık ailelerde geçimlerini sağlamak için ‘evdeki çocuğu daha küçük yaşta nasıl işe yerleştiririz’ tartışması var. Bu tabii ki bir sistem sorunu. Bu şekilde devam ettirildiği için Türkiye bir işçi mezarlığına döndü. Bu işçi mezarlığı tablosunun altında yatan neden ekonomik ve sistemsel sorunlar” dedi.
HER 10 BİN İŞLETMEDEN 4’Ü DENETLENİYOR
İşverenin otoritesinin sınırlandırılmadan işçilerin ne sosyal haklarının ne de çalışma koşullarının düzeltilmesinin mümkün olmadığını vurgulayan İpek, işçilerin örgütlenmesi gerektiğini vurguladı. Fakat işçilerin örgütlenme hakkının ve grev haklarının da engellendiğini kaydeden İpek, “İşçilerin çalışırken ölmemesi, daha iyi koşullarda çalışmaları veya daha iyi ücretlerde çalışmak için verdikleri mücadelede işverenin otoritesinin kısıtlanması için devlet bir otorite koymuyor. Daha çok grev yasakları ve yasalarla işçilerin önüne engel koyuyor. Verilerin bize gösterdiğine göre çok daha fazla işçi ölümü var. Bir şekilde kayıt dışında tutuluyordu ama artık kayıt dışında tutulamaz hale geldi. Sosyal medyanın yaygınlaşması gibi nedenlerle artık bunlar gün yüzüne çıkıyor. Türkiye’de şu an Çalışma Bakanlığı’nın teknik bakımından iş yerlerini teftiş eden müfettişlerinin sayısı 800’lerde. Yani Türkiye’deki iş yerlerini düşündüğümüzde her yıl denetlenen iş yeri sayısı 10 binde 4. Yani her bir 10 bin iş yerinden sadece 4’ü bakanlık müfettişi görüyor. İş yerlerinin ilk açıldığı zamanlarda ruhsat denetimi de artık olmuyor. Önüne gelen işletmesini açabiliyor. Şu anki model bizim açımızdan sorun ve çözümsüz bırakılan bir tabloyla karşı karşıyayız” ifadelerini kullandı.
‘İNSANLAR ÇOCUKLARINI ÇALIŞTIRMAK ZORUNDA KALIYOR’
Yoksulluk ve açlık sınırına dikkat çeken İpek, “Biz bunu değerlendirdiğimizde insanlar çocuklarını işe vermeye razı kalıyorlar çünkü başka şansları kalmamış durumda. Dilovası’nda da yaşanan buydu. 30 bin lirayla insanların ancak karınları doyabiliyor. Bunun üstüne çıkabilmek için de ailecek çalışılıyor. Mesleki eğitime karşı değiliz, mesleki eğitim olsun ama bu eğitimin devletin şu anda yaptığı gibi olmaması lazım. Çocuklar MESEM’lerde asgari ücretin 3’te 1’i kadarına çalıştırılıyor. Aynı işi yapan bir çocuk işçi asgari ücret alırken MESEM’deki çocuk daha az alıyor. Aslında burada bir servet transferi var. Mesleki eğitim veren okulların alt yapıları güçlendirilmeli. Mesleki eğitim okulda olmalı, bir fabrikada değil. Kontrol tamamıyla Milli Eğitim Bakanlığı’nın elinde olmalı ama şu anda tam tersi kontrol iş verenin kontrolü altında” diye belirtti.
MA / Uğurcan Boztaş
Kaynak: Mezopotamya Ajansı.
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***






































