HABER MERKEZİ – Kadınların Amed’den Ankara’ya yaptığı yürüyüşü gündemine alan yazar Fuat Ali Rıza, “Amed’ten Ankara’ya yürüyen kadınların eylemi büyük önem taşıyor. Yani hepimizin süreci doğru anlaması ve güçlü sahiplenmesi gerekiyor” vurgusu yaptı.
Kürt sorunun çözümüne için başlatılan eylem ve etkinlikler sürüyor. Son olarak Özgür Kadın Hareketi (Tevgera Jinên Azad-TJA) Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın fiziki özgürlüğü için Amed’den Ankra’ya kadar yürüyüş gerçekleştirdi.
Konuyu gündemine alan Yeni Özgür Politika yazarı Fuat Ali Rıza, çözüm için sürecin sahiplenmesi gerektiğini belirtti.
Fuat Ali Rıza’nın “Süreci doğru sahiplenmek” başlıklı yazısı şöyle: “Ekim ayının ilk haftasında Amed’ten Ankara’ya yürüyen kadınlar, 7 Ekim günü TBMM’de yaptıkları coşkulu bir finalle yürüyüşlerini tamamladılar. Bir hafta süreyle Urfa’dan Antep’e, Adana’dan Mersin’e kadar yol boyunca uğradıkları tüm kentlerde Önder Abdullah Öcalan’ın fiziki özgürlüğünü isteyen coşkulu mitingler yaptılar. Söz konusu talep ve sloganlarını Meclis’te de yüksek sesle haykırarak tüm Türkiye’ye duyurmaya çalıştılar.
Kuşkusuz TJA’lı kadınların bu yürüyüşü süreci doğru anlama ve sahiplenme açısından oldukça önemliydi. Bir hafta boyunca her yerde Önder Apo’nun fiziki özgürlüğünü haykırma ve talep etme dışında herhangi bir istemde bulunmadılar. Tüm benlikleriyle Önder Abdullah Öcalan’ın fiziki özgürlüğüne kilitlenmişlerdi. Çünkü Kürt sorununun çözümünün ve Türkiye’nin demokratikleşmesinin Önder Apo’nun fiziki özgürlüğüne bağlı olduğunu çok iyi biliyorlardı. Çünkü, başta kadınlar olmak üzere tüm toplumun özgür yaşama kavuşmasının önünün bu temelde açılacağını derinden kavrıyorlardı. Kısaca Barış ve Demokratik Toplum Süreci’nin, devletten ve AKP iktidarından bir şeyler bekleme değil, tüm toplum olarak harekete geçip özgürlük ve demokrasi mücadelesini geliştirmeyi istediğine yürekten inanmışlardı. Her yerde demokratik toplum örgütlülüğünü geliştirmek gerektiğini, ev ev, sokak sokak gezerek herkesi örgütleyip mücadeleye çekmeyi ifade ettiğini, bu temelde Kürt ve kadın düşmanı zihniyet ve siyaseti yıkmak gerektiğini derinden anlamışlardı.
Bu bakımdan “Umutla Özgürlüğe Yürüyoruz” eylemi birçok çevreyi etkiledi. 7 Ekim günü finalinin yapılması, 7 Ekim 1997 tarihinde şehit düşen yiğit kadın önderi Gurbetelli Ersöz’ün anısına da sahip çıkmayı ifade etti. Yine 9 Ekim 1998 tarihinde başlatılan uluslararası komplo saldırısını da 27’nci yıldönümünde güçlü bir biçimde protesto etmek anlamına geldi.
Dahası aynı gün Meclis’te MHP grup toplantısında konuşan ve Önder Abdullah Öcalan için daha önce “Gelsin Meclis’te DEM Parti grubunda konuşsun, umut hakkından da ardına kadar yararlansın” diyen sözlerini unutmuşa benzeyen Devlet Bahçeli’ye verilmiş çok önemli bir cevap oldu. Çünkü kadınlar Meclis’te “Önder Apo’ya Özgürlük” sloganını haykırırken, aynı Meclis’te konuşan Devlet Bahçeli, İmralı’da rehine olarak tuttukları Önder Apo’nun fiziki özgürlüğünden söz etmediği gibi, neredeyse talimatvari bir üslupla haddini aşan sözler söylüyordu.
Bazıları Devlet Bahçeli’nin, Komisyon’da yer alan birkaç milletvekilinin İmralı’ya gidip Önder Apo ile konuşabileceğini söylemiş olmasını olumlu gösterip toplumda sahte bir beklenti yaratmaya çalışıyorlar. Oysa milletvekillerinden oluşan DEM Parti Heyeti neredeyse her ay İmralı’ya gidip görüşme yapabiliyor. Fakat bu durum çok fazla bir şeyi değiştirmiyor. Neden? Çünkü Önder Abdullah Öcalan İmralı’da yapabileceğinin azamisini çoktan yaptı. Mevcut rehine koşullarında yapabileceği başka bir şey kalmadı. Eğer devlet ve iktidar sözünü tutmuş ve biraz demokratik eğilim göstermiş olsaydı, şimdiye kadar çoktan Önder Apo’nun fiziki özgürlüğü sağlanmış olurdu.
Ama bu yönlü hiçbir gelişme olmadı. İmralı’da mevcut haliyle hiçbir şey değişmedi. Önder Abdullah Öcalan’ın fiziki özgürlüğü yönünde devlet ve iktidar hiçbir adım atmadı. Demek ki devlet ve iktidar sözünü tutmuyor, Kürt sorununun çözümü ve Türkiye’nin demokratikleşmesi yönünde herhangi bir düşünceye ve programa sahip bulunmuyor. Devlet Bahçeli’nin yaptığı gibi, durmadan Önder Apo’dan yeni şeyler yapmasını istiyor. Bir de İmralı rehine koşullarında bunları yapabilmesini bekliyor. Komisyon’un yaptığı gibi hile ve oyalama ile zaman kazanmaya çalışıyor.
O halde mevcut süreç kapsamında artık devlet ve iktidardan bir şeyler beklemek anlamsızdır. Zira gizliden iki yönlü hazırlık yapmaktadır. Birincisi, bir tür eskinin “Pişmanlık Kanunları”na benzeyen yeni bir kanun taslağı hazırlayarak Meclis’ten geçirip Kürt Özgürlük Gerillasının silahsızlanmasını ve dağılmasını dayatma hazırlığıdır. İkincisi de, bunu kabul etmeyenlere yönelik yeni askeri saldırılar yapmak için hazırlanmaktır. Bunların da ne kadar ciddi bir hile ve tehlike olduğu açıktır.
Demek ki Barış ve Demokratik Toplum Süreci adına devletten ve AKP iktidarından beklenecek bir şey kalmamıştır. Aslında baştan itibaren de beklenecek ciddi bir şey yoktu. 27 Şubat günü Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı’nı yaparken Önder Apo, bu çağrının iktidardan çok muhalefeti ve tüm toplumsal kesimleri hedeflediğini açıkça belirtmişti. “Hiçbir anlaşmanın olmadığını” belirterek, herkesi süreci doğru anlamaya ve güçlü sahiplenmeye çağırmıştı. Sürecin esas olarak bir özgürlük ve demokrasi hamlesi olduğunu, dolayısıyla başta kadınlar ve gençler olmak üzere tüm toplumsal kesimlerin daha çok örgütlenmesi ve mücadelesiyle başarıya ulaşacağını net bir biçimde ifade etmişti.
Şimdi bu gerçeği herkesin, hepimizin çok iyi görmesi ve anlaması gerekiyor. Ekim ayının ilk haftasında Önder Apo’nun fiziki özgürlüğüne odaklanarak Amed’ten Ankara’ya yürüyen kadınların eylemi bu bakımdan büyük önem taşıyor. Yani hepimizin süreci doğru anlaması ve güçlü sahiplenmesi gerekiyor. Peki süreci doğru anlamak ve güçlü sahiplenmek nasıl olur?
Her şeyden önce, devlet ve iktidardan bir şeyler bekleme anlayış ve tutumunu terk ederek, Barış ve Demokratik Toplum Süreci’nin başarısının daha çok örgütlenmek ve daha güçlü mücadele etmekle başarıya ulaşacağını bilmek ve uygulamakla olur. Özellikle gençlerin bu gerçeği çok iyi bilmesi, anlaması ve uygulaması gerekir.
Çok açık ki bu çerçevede yapılanlar son derece zayıf ve yetersizdir. Kuşkusuz hiçbir şey yapılmıyor değil, bazı şeyler yapılmaya çalışılıyor. Fakat bunlar demokratik siyasetin gelişmesi ve ortamı yönlendirmesi açısından yeterli olmuyor. Mevcut eylemler küçük, parçalı ve etkisiz. Yine birbirinden kopuk, yani sürekliliğe sahip değil. Siyasi ortama damga vuracak ve yönlendirecek eylemler yapılamıyor. Belli ki örgütlenme yetersiz. Ev ev dolaşıp kitlelere giderek, insanlarla yüz yüze gelip tartışarak onları eğitmek ve örgütlemek yerine basın üzerinden yapılan çağrılarla yetiniliyor. Böyle bir tarz neredeyse hakim hale gelmiş.
Yine birçok eylemin gündemi farklı. Evet mevcut iktidarı eleştirme ve teşhir etme üzerine kuruluyor, ama farklı amaçlar odaklanma oluşturmadığı gibi, kitleleri de çok fazla etkilemiyor. Toplumda algı oluşturup bilinç ve örgütlülüğün gelişmesine yol açmıyor. Halbuki yaşanan tüm sorunların çözüm anahtarı Önder Abdullah Öcalan’ın fiziki özgürlüğüdür. Dolayısıyla tüm demokratik eylemlerin esas olarak Önder Apo’nun fiziki özgürlüğünü esas alması gerekir.
Dikkat edilirse, demokratik örgütlenme ve eylemi geliştirmek için koşullar elverişli, imkân ve fırsatlar fazladır. Barış ve Demokratik Toplum Süreci’yle Önder Apo böyle bir durumu ortaya çıkarmıştır. O halde tüm yurtsever ve demokratik güçlerin bu gerçeği iyi görüp, örgütlenme ve eylemi geliştirerek bu durumu değerlendirmesi gerekir.
Şimdi 9 Ekim 1998 uluslararası komplo saldırısının 27’nci yıldönümü yaşanmaktadır. Tüm bu baskı ve zulüm rejimi bu saldırı ve yol açtığı İmralı tecrit ve işkence sistemiyle ortaya çıkmıştır. O halde uluslararası komplo saldırısına karşı çıkmanın ve Önder Apo’nun fiziki özgürlüğünü daha güçlü istemenin tam zamanıdır. Her yerde İmralı rehine sisteminin lağvedilmesini ve Önder Apo’nun fiziki özgürlüğünü isteyen sloganlar haykırılmalıdır. Halkın gücünün faşist diktatörlükten daha büyük olduğu herkese bir kez daha gösterilmelidir. Bu temelde herkesi, hafta sonu yapılacak komployu kınama ve Önder Apo’nun fiziki özgürlüğünü isteme eylemlerine daha güçlü katılmaya çağırıyoruz!”
Kaynak: Mezopotamya Ajansı.
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***