İnsan Hakları İzleme Örgütü’nün (Human Rights Watch) eski direktörü Kenneth Roth, Arrested Lawyers Initiative’in YouTube kanalında yayımlanan söyleşide Türkiye’deki yargı bağımsızlığı ve insan hakları ihlalleri üzerine dikkat çekici değerlendirmelerde bulundu. Roth, özellikle Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararlarının uygulanmaması ve hukuk sisteminin siyasallaşmasının Türkiye’yi otoriterliğin kurumsallaştığı bir örnek haline getirdiğini söyledi.
Roth, 2016’dan bu yana yalnızca mesleğini icra ettikleri için 1700’den fazla avukatın tutuklanmasının, Türkiye’de hukukun bir siyasi silah olarak kullanıldığını gösterdiğini belirtti. AİHM’in Yalçınkaya v. Türkiye kararına değinen Roth, hükümetin bir mesajlaşma uygulamasını delil sayarak binlerce kişiyi mahkum etmesini “adaletsizlik” olarak nitelendirdi. “Bir kişinin telefonunda bir uygulamanın bulunması suçluluk anlamına gelmez. Avrupa Mahkemesi de bunu açıkça ortaya koydu. Ancak Erdoğan yönetimi bu kararlara uymuyor” dedi.
Uluslararası mekanizmaların etkisiz kaldığını vurgulayan Roth, Avrupa hükümetlerinin Ankara üzerindeki baskıyı azaltmasının nedenini “çıkar hesapları” olarak değerlendirdi. Avrupa’nın, göç anlaşması veya Ukrayna savaşı gibi konularda Erdoğan’ı kilit aktör olarak görmesinin, hukukun üstünlüğü konusundaki sessizliği beslediğini söyledi. Ona göre bu tutum “kısa vadeli pragmatizmin uzun vadede güvenilmez ortaklar yarattığı” bir tabloyu güçlendiriyor.
Roth, Türkiye’de halkın giderek otoriter yönetimden bıktığını, Erdoğan’ın da bu nedenle muhalif liderleri hapse atarak siyasi alanı daralttığını ifade etti. İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun yargı süreçlerini bu durumun en güncel örneği olarak gösterdi. “Erdoğan özgür ve adil bir seçim yapılmasına izin verse başı belaya girecek. Bu nedenle sahte bir rekabet görüntüsü yaratıyor” diyen Roth, Türkiye’nin Belarus veya Rusya gibi “seçim yapılan ama meşruiyeti olmayan” otokrasilere benzeme riski taşıdığını söyledi.
Roth, baskıcı yönetimlerle diyalog kurmanın etkisiz olduğunu, değişim için uluslararası baskının şart olduğunu vurguladı. Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Yüksek Komiseri Volker Türk’ün Çin’le işbirliği ve diyalog yaklaşımını eleştiren Roth, “Bu tür hükümetlerle konuşmak sonuç vermez, çünkü onlar sadece konuşarak baskıdan kaçınırlar. Etki yaratmak istiyorsanız, maliyet-fayda dengesini değiştirmeniz gerekir” ifadelerini kullandı.
Roth ayrıca, güvenlik veya ekonomik gerekçelerle insan hakları ihlallerinin meşrulaştırılmasına da karşı çıktı. George W. Bush dönemindeki işkence politikalarını örnek vererek, bu tür ihlallerin uzun vadede güvenliği değil, istikrarsızlığı artırdığını söyledi. Gazze’deki yıkımı da bu çerçevede ele aldı: İsrail’in askeri politikalarının “daha güvenli bir toplum değil, yeni bir nefret kuşağı” yarattığını belirtti.
Batılı demokrasilerin çifte standardının, insan hakları savunusunun güvenilirliğini zedelediğini kaydeden Roth, Ukrayna’daki savaş suçlarının sert biçimde kınanırken Gazze’deki ihlallere sessiz kalınmasının küresel güneyde büyük tepki doğurduğunu söyledi. Buna rağmen, “tutarsız bir insan hakları savunucusunun bile bazen fark yaratabileceğini” belirtti. Türkiye’nin Suriye’nin kuzeybatısındaki Rus bombardımanını durdurmak için Avrupa liderleriyle birlikte baskı uygulamasını buna örnek gösterdi.
Kenneth Roth, insan hakları hareketinin geleceğinin, devletlerin çıkar hesaplarından bağımsız bir tutarlılık sergileyip sergileyemeyeceğine bağlı olduğunu vurguladı. Ona göre demokrasi, yalnızca seçimle değil, “adalet ve hesap verebilirliğin işlediği” bir düzenle anlam kazanıyor.
Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***








































