Screenshot
DEM Parti Grup Başkanvekili Gülistan Kılıç Koçyiğit, TBMM Genel Kurulu’na bu hafta gelecek olan Suriye, Irak ve Lübnan tezkerelerinin süreçle uyumsuz olduğunu söyledi. Koçyiğit, “Sızan hali gerçekse eğer gerçekten durum vahim. Bu AKP taktiğidir; önce sızdırırlar, bir kamuoyunu yoklarlar. ‘Kim ne diyor?’ diye biraz tepkileri görürler. Ondan sonra da o yasayı resmi zeminlere taşırlar ama biz bu sızan taslağın resmileşmesini dahi kabul etmiyoruz.” ifadelerini kullandı.
DEM Parti Grup Başkanvekili Gülistan Kılıç Koçyiğit, TBMM’de düzenlediği basın toplantısında Genel Kurul’a Suriye, Irak ve Lübnan tezkerelerinin geleceğini hatırlatarak iktidara seslendi. Koçyiğit, “Aslında tam da barışı, silahsızlanmayı, çatışmasızlığı konuştuğumuz bu günlerde iktidarın yeniden Genel Kurul gündemine bir savaş tezkeresi getirmiş olmasının özel olarak dikkatlerinizi çekmek istiyoruz. Şimdi bu tezkereyle Türkiye’nin hem Suriye’de hem de Irak’ta asker bulundurmasının süresi uzatılmak isteniliyor ve hatta yeni askerler görevlendirilmek isteniliyor. Bunu kabul etmek mümkün değil. Çünkü bu aslında bu tezkerelerin mantığı her ne kadar ülkenin güvenliği olarak nitelendirilse de en nihayetinde başka ülkelerin iç işlerine ve başka ülkelere müdahale olarak aslında müdahale olduğunu görüyoruz. Bu anlamıyla hem meşru değil hem de hukuki olmadığının altını çizelim.” dedi.
Kılıç Koçyiğit devletin, iktidarın genel bir güvenlik konsepti yaklaşımı olduğunu söyleyerek bu yaklaşımın ne Türkiye’de ne de bölgede sorunları çözemediğini belirtti. Bu tutumun sorunları daha da derinleştirdiğine değinen Kılıç Koçyiğit, “Hatta neredeyse bölgeyi büyük bir kaosa, büyük bir şiddet sarmalına sürüklediğini hep beraber görüyoruz.” ifadelerini kullandı.
Gülistan Kılıç Koçyiğit, Meclis’e getirilmesi beklenen tezkerenin yürütülen süreç ile “uyumsuzluk içerisinde olduğunu ve sürecin ruhunu yakalamaktan uzak olduğunu” ifade ettiği konuşmasında, şunları söyledi:
- Tezkerede şöyle bir ifade var. ‘Suriye yönetiminin gereksinimleri’ deniliyor. Peki ‘Suriye yönetiminin gereksinimleri ile Suriye halkının gereksinimleri aynı mıdır?’ diye sormak istiyoruz. Dikkat alınması gereken Suriye yönetiminin gereksinimleri midir? Yoksa Suriye’de yaşayan Kürtlerin, Arapların, Ezidilerin, Dürzilerin, Arap Alevilerin gereksinimleri midir?
- Bizim açımızdan halkların gereksinimleri temel olandır. O da demokratik birleşik bir Suriye’dir. Demokratik birleşik bir Suriye’nin inşa edilmesi ve kurulmasıdır. Fakat bu bakış açısından Türkiye’nin çok uzak olduğunu görebiliyoruz.
- Şimdi bizim açımızdan esas olan nedir? Suriye halklarının geleceğini Suriye halkları belirler. Suriye halklarına rota çizmek, Suriye halklarına dışarıdan reçetelerle kendilerine bir gömlek biçilmesi, bir dayatma içerisinde olmasını kabul etmiyoruz. Kimisi bunu kendi çıkarları, ekonomik çıkarları gerekçesiyle yapıyor. Kimileri bunu güvenlik gerekçesiyle yapıyor.
- Oysaki esas olan Suriye’de yaşayan halklar ve onların nasıl bir yönetim altında yaşamak istedikleri, nasıl bir birlik anlayışına sahip olduklarının esas alınması gerekiyor. Ama ne yazık ki bu anlayıştan herkesin çok uzak olduğunu, aksine iktidarın Suriye alanına aşırı müdahale eden, Suriye’yi dizayn etmeye çalışan, Suriye’nin neredeyse kendi bir uzantısı gibi ele alan bir yaklaşım olduğunu görüyoruz. Bunlar kabul edilebilir değil.
- Tezkere Salı günü Genel Kurul’a gelecek. O zaman sormamız lazım. Bu ülkede 27 Şubat’ta Sayın Öcalan’ın çağrısı olmadı mı? Kongre’de alınan kararları PKK ilan etmedi mi? 11 Temmuz’da PKK silahlarını yakmadı mı? Bütün bu soruları sormamız gerekiyor.
- Suriye açısından baktığımız zaman bugün Suriye demokratik yönetimi ile SDG ile hükümet arasında geçici hükümet arasında bir diyalog ve müzakere süreci yok mu? Entegrasyon süreci başlamamış mı? Alt komiteler kurulmamış mı? Bu komitelerin kurulmasına uluslararası güçler destek vermiyor mu?
- Anladığımız kadarıyla basına yapılan açıklamalardan Türkiye’nin bu sürecin parçası olduğuna dair beyanlar var. Peki bütün bunları nereye koyacağız? Ortada bambaşka bir hakikat, bambaşka bir süreç var.
- ” diye tepki gösterdi.
SAVUNMA HARCAMALARININ GİDERLERİ ORANI YÜZDE 11.4
Kılıç Koçyiğit, TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu’na gelmesi beklenen Bütçe görüşmelerine değinerek 2026 bütçesinden bazı rakamları şöyle paylaştı:
- Bütçe açığı ne kadar? 2026 yılında 2 trilyon 713 milyon TL. Bütçe açığının giderleri oranı yüzde 14.33. Faiz giderleri özellikle dikkatinizi çekmek istiyorum. Faiz haramdı ya! 2 trilyon 742 milyar TL.
- Savunma harcamaları 2 trilyon 155 milyar. Bunun iç güvenlik harcamaları 953 milyar. Bir de Dolar olarak söyleyelim. 51 milyar 500 milyon dolar. Savunma harcamalarının giderleri oranı yüzde 11.4. Söylediğim sağlık değil. Söylediğim eğitim değil. Söylediğim insanların refah payı değil. Savunma harcamaları.
- Bu ülkenin bütçesinin yüzde 11.4’ü savunma harcamalarına gidiyor. E soruyoruz savaşta mıyız? ‘Hayır, savaşta değiliz’ deniliyor ama bütçemizin çok önemli bir kısmını savunma harcamalarına harcanıyor. Bu ülkede çocuklar bir simit alamıyor, bir ayran alamıyor. Bütün gün okulda bir temiz suya erişemiyor. Sorsanız ama hiçbir sorun yok.
BU AKP TAKTİĞİDİR!
Gündemde tartışılan 11. Yargı Paketi’nin sızmasına ilişkin olarak da konuşan Kılıç Koçyiğit, şu ifadeleri kullandı: “‘Henüz resmi olarak bize gelmedi’ diyor AKP hükümetinin yetkilileri. Adalet Komisyonu Başkanı’na da sordum. Ama sızan hali gerçekse eğer gerçekten durum vahim. Onu ifade edelim. Bu AKP taktiğidir. Önce sızdırırlar, bir kamuoyunu yoklarlar. ‘Kim ne diyor?’ diye biraz tepkileri görürler. Ondan sonra da o yasayı resmi zeminlere taşırlar ama biz bu sızan taslağın resmileşmesini dahi kabul etmiyoruz. Gerçek anlamda insan haklarına aykırı bir düzenleme taslağını hep beraber gördük.”
Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***