MAHMUT AKPINAR | YORUM
Türkiye’de birisi kendisini resmi söylemin dışında tanımlıyorsa onu hemen ötekileştirip linç eden geniş bir kitle var. Ülkenin atmosferi öyle toksik ve ayrıştırıcı ki, farklı olan kolayca etiketleniyor, dışlanıyor.
Fenerbahçe ile Stuttgart futbol takımları arasındaki maçta gündem edilen kişi Annesi Suriyeli, babası Şanlıurfa Viranşehirli, Kürtçe konuşan, Yezidi bir ailenin Almanya doğumlu çocuğu olan futbolcu Deniz Undav idi.
Türkiye, Yezidiler için son 100 yılda yaşanmaz hale geldi. Hem devlet hem de yöredeki Müslümanlar “sapkın” olarak niteledikleri bu insanlara hayat alanı bırakmadı. 1990’lardaki güvensiz, puslu hava Yezidilerin ülkeyi tamamen terk etmelerine neden oldu.
1980 öncesi Türkiye’deki mevcutları 80.000 civarı olan Yezidiler bugünlerde 300-500’le ifade edilecek kadar azalmış durumda. 100 yıl içinde Nasturi, Keldani, Yezidi gibi farklı ve otantik inançlara sahip halkların. kültürlerin neredeyse yok olması Türkiye Cumhuriyetinin en önemli ayıplarından birisidir.
Tartışma Türkiye’den de teklif gittiği halde Deniz Undav’ın Almanya Milli Takımı’nı tercih etmesiyle başladı. Aslında bu doğal bir seçimdi. Yurt dışında yetişen çocuklar iç içe farklı kimlikleri aynı anda üzerinde taşıyor, bazen bu kimliklerin hepsini birden kullanıyorlar. Anne-babasının ülkesi ve kültürüyle güçlü bağı olmayabiliyor. Hatta bazıları kendisini sadece “Amerikan”, “Alman”, “Fransız”, “British” olarak tanımlıyor. Çünkü doğup büyüdükleri, eğitim aldıkları ülkenin dilinin, kültürünün etkisi daha baskın oluyor.
“Milliyetçi, muhafazakar” olarak bilinen Mesut Özil ve İlkay Gündoğan dahil pek çok sporcu Türkiye’yi tercih etmediler, fakat böyle linç edilmediler. Etnik köken, inanç vb açısından genelden farklı olduğunuzda linç yeme, dışlanma ihtimaliniz katlanıyor.
Bir Alman gazeteci kendisini “Türk kökenli futbolcu” olarak tanımlayınca Deniz Undav “Ben Kürdüm!” diyerek dikkatleri üzerine çekmişti. Türkiye’de hiç yaşamadığı, aile Kürtçe konuştuğu için Türkçe bilmiyor. Kaldı ki gurbetçi ailelerin çocuklarının çoğu yaşadıkları ve eğitim aldıkları ülkenin diliyle konuşmayı tercih ediyorlar. Türkiye’ye tatile gitmeyi sevseler de fazla kalamıyorlar, zira yaşadıkları ülkeye aidiyetleri daha fazla. Ayrıca Türkiye’yi kullanılan yargılayıcı dil, karmaşa, kuralsızlık gibi nedenlerle yadırgıyor, kendilerini orada güvensiz hissediyorlar.
Deniz kendisini Alman ve Kürt olarak tanımlamayı tercih ediyor. Alman demesine kimse takılmıyor ama “Kürdüm!” demesi bizdeki Kemalistleri, milliyetçileri yerinden zıplatıyor. Bu sebeple Türk milliyetçileri onu “hain” ilan edip linç ederken, Kürt milliyetçileri idole dönüştürmeye çalışıyor.
Futbolcuğu hakkında yorum yapacak durumum yok ama görebildiğim kadarıyla Deniz saygılı, beyefendi bir kişiliğe sahip. Türkiye ile ilgili saygısız, düşmanca tavırlar ortaya koymuyor. Galatasaray’ı sevdiğini söylüyor. Neredeyse toptan yok edilmiş, göç etmek zorunda bırakılmış Yezidi topluluğunun bireyi olarak olumsuz şeyler söylese de mazur görülebilir.
Kimliği oluşturan dış etkenler ve bireysel faktörler vardır. Uluslararası alanda kimlik yasal vatandaşı (nationality) olduğunuz ülkenin pasaportuyla anılır. Ama başkalarının tanımlamasından öte, kimlik, kişinin “Ben kimim?” sorusuna verdiği cevaptır.
Öte yandan insanlar kendisini birden fazla kimlikle tanımlayabilir. Mesela “Alman bir Türküm”, “Alman bir Kürdüm”, “Alman Müslüman bir Kürdüm”, “Alman Yezidi bir Kürdüm” diyebilir. Veya sadece “Almanım”, “Kürdüm” de diyebilir. Önemli olan kişinin kendisini nasıl hissettiği ve tanımladığıdır. Kimse bu tanımlamayı yargılama, linç etme hakkına sahip değildir.
Deniz Undav Türkiye kökenlerine vurgu yapmadığı için Türkçüler, Kemalistler tarafında linçleniyor. Bunun tersi durumlar da söz konusu. Kürt olup kendini “Türk vatandaşı”, “Türkiyeli” diye tanımlayanlar için de Kürtçüler linç başlatabiliyor.
Kişi homojen bir kültür, dil, aidiyet ortamında yetişmişse, çelişkiler yaşamayıp kendisini kolayca tanımlayabilir. Ancak ülkesinden göç etmiş, farklı bir ülkede doğup büyümüş, evde konuşulandan farklı dilde eğitim almış insanlar için “Ben kimim?” sorusunu cevaplamak kolay değildir. Bu şekilde yetişen bireyler hem kendi içinde, hem çevresinde çelişkiler, çatışmalar, kimlik bunalımları yaşıyor.
Çok kültürlü ve demokratik ortamlarda yetişen bireyler kendisini ailesinin kökeniyle, ülkesiyle, kültürüyle tanımlamak istemeyebiliyor. Ailesinden bağımsız “Almanım”, “Amerikanım”, “Fransızım”, “Britishim” diyor. “Aslen nerelisin?” sorusunu kaba ve sevimsiz buluyor, cevaplamak istemiyorlar. Türkiye’nin zehirli atmosferinde kişiye kendisini tanımlama imkanı dahi verilmiyor.
Birleşik Krallıkta Afrikadan göçmüş Hindistan kökenli çok kimse var. Kolonyal dönemde İngilizler dedelerini Hindistandan alıp Afrika’daki sömürgelere yerleştirmişler. Çoğu UK vatandaşı. Ama “Aslen nerelisin?” diye sorduğunuzda “Kenyalıyım”, “Nijeryalıyım”, “Tanzanyalıyım” derler. Siyahi olmadığını görüp ilave sorular sorarsanız o zaman, “Hindistanlıyım” derler.
Bu kişiler iç içe geçmiş pek çok kimliği aynı anda benimser ve kullanırlar. Demokratik ülkelerde bir kişi pekala Hindistan asıllı, İngilizce yanında Pencabi veya Gucurati dilini konuşan, Urduca bilen, Afrikalı, ama UK vatandaşı, Müslüman, Hindu veya Ateist olabiliyor.
Bunlara başka kimlik ve tanımlamaları da ekleyebiliyorlar. Kişiler iç içe geçmiş kimliklerden dilediğini kullanabilir ve buna kimse karışmaz, kimse “Aslını inkar ediyorsun.” demez. Demokratik dünyada insanlar pek çok kimliği, dili, kültürü aynı anda taşıyabiliyor. Dilerse hepsini birden, dilerse bazılarını kullanabiliyor.
Bugün 29 Ekim Cumhuriyet bayramı.
Ama 102 yıldır Cumhuriyeti demokrasi, hukuk ve insan hakları ile taçlandıramadık. Hala herkesi resmi söylemlere göre şekillendirme, devletin tanımladığı kimliklere hapsetme çabası sürüyor. Yıllarca ülke Kemalist zihniyetle, vesayetçi TSK ile demokrasiden, hukuktan uzak tutuldu. Şimdilerde Erdoğan rejimi eliyle demokrasi, hukuk, insan hakları katlediliyor.
Kendisini “Cumhuriyetin kurucusu” ve “sahibi” gören CHP ve Kemalist zihniyet aradan asır geçtikten sonra bile “öteki”ne demokrasiyi, hukuku hak görmüyor. On yıldır yapılan yaygın ve kitlesel zulmü ancak kendilerine dokununca ve sadece kendileri ile sınırlı fark ediyorlar.
Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***








































