AHMET KURUCAN | YORUM
Bir arkadaşımın linkini atmasıyla haberdar oldum. ‘Derin Tarih’ isimli dergide İslamcılık konusundaki çalışmaları ile tanınan İsmail Kara, “Küçük Bir Darbe Kitabının Büyük Hikayesi” isimli bir makale kaleme almış. Okudum. 27 Mayıs darbesinden sonra sahneye sürülen ‘Tuhfetü’r-Reddiye alâ Mezhebi Saiydi’l-Kürdiyye’ isimli 16 sayfalık bir broşürden bahsediyor. Osmanlı’nın son Şeyhü’l-İslâm’ı Mustafa Sabri’nin kaleminden çıkmış gibi takdim edilmiş bu sahte metnin amacı Bediüzzaman Said Nursî’yi itibarsızlaştırmak.
Bir kaç yıl sonra dönemin Diyanet İşleri Başkanlığı “Nurculuk Hakkında” başlıklı başka bir kitapçık yayınlıyor. Ankara İlahiyat hocalarına yazdırılan ve Diyanet tarafından yayınlanan bu eser 27 Mayıs darbesi sonrası başlayan ve devlet eliyle organize edilen karalama kampanyasının uzantısından başka bir şey değil. Diyanet’in ne işi var burada? Alet ediliyor. Dinî bir cemaat, devletin en büyük resmî din kurumu eliyle “bâtil mezhep” diye damgalanıyor.
Yalnız İsmail Kara’nın makalesinden öğrendiğimiz kadarıyla o yıllarda ilginç bir gelişme olmuş. Diyanet İşleri 1966 yılında daha önce yayınlanan “Tuhfetü’r-Reddiye alâ Mezhebi Saiydi’l-Kürdiyye” broşürünün Mustafa Sabri’ye ait olmadığını açıklamış. Devlet geç kalmış bir özrü Diyanet eliyle yapıyor. Yani yine alet ediliyor.
Ama bu özür gerçekçi değil. Neden? Çünkü aynı Diyanet biraz önce bahsi geçen “Nurculuk Hakkında” kitabını aynı zamanlarda yayınlıyor. Yani bir taraftan bir yalanı düzeltiyor diğer taraftan aynı hızla bir başka saldırı da bulunuyor.
Bugüne gelelim, son 9-10 yıldır yaşadıklarımız bundan farklı mı? 15 Temmuz sonrasında Diyanet aynı reflekslerle harekete geçmedi mi? Bu kez hedefte Fethullah Gülen Hocaefendi ve Hizmet Hareketi vardı. Hazırlanan raporlar, basılan kitaplar, camilerde okutulan hutbeler Hizmet’i “din istismarcısı, firâk-ı dâlle/sapık fırka” olarak ilan etti.
Evet, 27 Mayıs sonrası Nur Cemaati için “mason ve komünist kadar tehlikeli” deniyordu, şimdi de Hizmet için “terör örgütü” deniyor hem de aynı Diyanet tarafından. Değişen sadece kullanılan etiket; yöntem, zihniyet ve hedef aynı.
Diyanet İşleri tarihin tekerrür ettiğinin farkında mı bilmiyorum ama biz farkındayız. Diyanet, dün Risale-i Nur’u karalamak için kullanıldı, bugün Hizmet’e saldırmak için kullanılıyor. İktidarların siyasal hesapları uğruna dinî otoriteyi bu şekilde seferber edenler, aslında İslâm’ın safiyetini zehirliyor.
Diyanet’e yeni bir başkan atandı. Yeni Diyanet İşleri Başkanı Safi Arpaguş oldu. Tasavvuf tarihi hocası. Son 4 yıldır İstanbul müftüsü olarak görev yapıyordu.
Bakalım o, bu çarpık geleneği mi sürdürecek yoksa Diyanet’i gerçekten ilmî, bağımsız ve topluma güven veren bir kurum hâline mi getirecek? Unutmamalı; eğer yine aynı hataya düşülürse, bunun bedelini sadece cemaatler ve tarikatlar değil, bütün bir millet, hatta bütün bir İslâm dünyası ödeyecek. Çünkü dini siyasetin sopası hâline getiren bir kurum, insanlığa barış, güven ve adalet sunamaz.
Ben şahsen ümitsiz değilim. 1966’da ‘Mustafa Sabri’ ismiyle yayınlanan sahte broşürden dolayı özür dileyen Diyanet’in birgün 15 Temmuz 2016 sonrası Hocaefendi ve Hizmet Hareketi hakkında yaptıkları açıklamalar, yazdıkları raporlar ve hutbelerden dolayı da özür dileyeceğini ümidini taşıyorum.
Yapmadılar diyelim, o raporlar ve yazılarda imzası bulunan insanların bunu hayata geçirmeden vefat ettiğini düşünelim; ne olur derseniz?
Ahiretteki hesaplaşmanın çok çetin geçeceğini söyleyebilirim.
Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***