AHMET KURUCAN | YORUM
Hocaefendi’nin vefatının ardından pek çok insan, Hizmet’in bugünü ve yarını üzerine düşüncelerini paylaşıyor, projeler üretiyor. Her bir düşünce ve proje, ayrı bir değer taşıyor. Bu girişimlerden biri de YouTube’da yayın hayatına başladı: “Kemal Gülen ile Yoldayız”
İzledim, beğendim ve önemsedim. Bu yazıyı kaleme almamın sebebi de bu. Çünkü sosyal hareketler, sadece bugünkü faaliyetleriyle değil, aynı zamanda kendi hikâyelerini geleceğe taşıma becerisiyle varlıklarını sürdürürler. Bu açıdan hafızanın korunması ve sonraki nesillere aktarılması hayati önemdedir.
Ahmet Daştan’ın hazırladığı “Tutunanlar” serisi, bu bağlamda ilk hatırlanması gereken projelerden biri. Fransa’dan yayın yapan “Semaver (Cémavaire)” de yine unutulmaması gereken bir başka girişim.
“Tutunanlar”, 15 Temmuz sonrası yurt dışına çıkmak zorunda kalan ve hayata tutunan Hizmet mensuplarının kişisel hikâyelerini konu alıyordu. Her bölüm yalnızca bir bireyin dramını ya da başarısını değil; aynı zamanda bir dönemin ruhunu, zor şartlar karşısında ortaya konan irade ve azmi belgeliyordu.
“Semaver” ise farklı bir formatla, ev sohbeti sıcaklığında, davet edilen konukların bilgi ve tecrübeleri üzerinden mazinin derinliklerine iniyordu. Her iki program da hafızayı diri tutan ve gelecek nesillere aktarılan birer hazine hükmünde.
Kemal Gülen’in programı ise hattı daha geniş bir perspektife taşıyor. Yalnızca 15 Temmuz sonrası göç edenleri değil, gidilen ülke ve şehirlerde Hizmet’in tarihçesine de değiniyor. Hizmet gönüllülerinin oralarda nasıl kök saldığını, hangi kurumları inşa ettiklerini ve nasıl bir sosyal iz bıraktıklarını belgeliyor. Böylelikle hem bireysel hem de kurumsal hafıza ilmik ilmik örülüyor ve geleceğe bırakılıyor.
Mesela ilk bölümde Kopenhag’daki genç bir muhacir olan Kırgız Derya Hanım’ın hikâyesini, Dr. Burak ve Asiye Hanım’ın zorluklara rağmen gösterdikleri metaneti ya da dostum, meslektaşım gazeteci Hasan Cücük’ün tecrübelerini dinlerken yalnızca bireysel portreler görmüyoruz. Aynı zamanda Hizmet’in Danimarka’daki tarihini, muhacirliğin insan ruhunda açtığı yaraları ve bütün bunlara rağmen filizlenen ümitleri de görüyoruz.
Kanaatimce bu tür programlar, gelecekte araştırmacılar ve tarihçiler için birinci elden kaynak niteliği taşıyacaktır. Çünkü belgeseller, olayların “nasıl”ını anlatmanın ötesinde, o olayları yaşayan insanların duygu dünyasını da aktarır. Gelecek nesillerin “O dönemde ne yaşandı?” sorusuna verilecek en sahici cevaplar, işte bu tür çalışmalarda gizlidir.
Ayrıca, tıpkı “Tutunanlar”da olduğu gibi Avrupa’da, Amerika’da ya da dünyanın farklı köşelerinde Hizmet eden genç gönüllüler için bu program bir model işlevi görüyor. İnsanlar “Ben yalnız değilim!” duygusunu yaşıyor; “Benim yaşadığım sıkıntıları başkaları da yaşamış, ama yoluna devam etmiş.” diyerek güç buluyor. Bu, adeta kolektif bir psikolojik destek hattı işlevi görüyor. Üstelik sadece içeride kalanlara değil, dışarıda yaşayanlara da bir sorumluluk hatırlatıyor: “Bu hikâyeler yarım kalmasın, siz de kendi izlerinizi bırakın.”
Sonuç olarak, “Kemal Gülen ile Yoldayız” bir belgeselden öte, bir hafıza ve umut projesi olarak görülmeli. Bizlere düşen ise bu tür girişimlere destek olmak, izlemek, paylaşmak ve onları tarihimizin ayrılmaz bir parçası olarak görmek. Çünkü bu hatıralar yalnızca bireysel hikâyeler değil; aynı zamanda kolektif yolculuğumuzun kilometre taşlarıdır.
Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***