ADEM YAVUZ ARSLAN | YORUM
MHP lideri Devlet Bahçeli, satır aralarından anlamlar çıkarılmaya çalışılan yazılı açıklamalarına bir yenisini ekledi. Görünüşte Cumhurbaşkanı Erdoğan’a ‘bağlılık’ ve Gazze hassasiyeti vurgusu taşıyan metin, son bölümde önerdiği yeni ittifak ile dikkat çekiyor.
Bahçeli’nin Gazze konusundaki söylemlerinin sahada bir karşılığı yok; Gaz alma bile sayılmaz. Erdoğan’a koşulsuz destek ise zaten rutin bir durum. Adalet Bakanı Yılmaz Tunç’un, “Türkiye bir hukuk devletidir!” türü mizahi açıklamaları gibi, Bahçeli’nin Erdoğan’a bağlılık ve destek açıklamaları da sıradanlaşmış durumda.
Hep söylerim: Bahçeli’nin eli mahkum. Erdoğan istesin, MHP ve Ülkü Ocakları yöneticilerini Silivri’ye toplaması bir günlük iş! Bu nedenle esas konuya odaklanmak gerekiyor.
Devlet Bahçeli, açıklamasında yeni bir ittifak öneriyor ve diyor ki: “Dünyaya meydan okuyan ABD-İsrail şer koalisyonuna karşı akla, diplomasiye, siyasetin ruhuna, coğrafi şartlara ve yeni yüzyılın stratejik ortamına en uygun seçenek “TRÇ” ittifakının inşa ve ihya edilmesidir. TRÇ ittifakının da; Türkiye, Rusya ve Çin’den müteşekkil olması arzu ve önerimizdir.”
Bu öneri, hem ideolojik hem de stratejik açıdan oldukça enteresan.
Cumhurbaşkanı Erdoğan zaman zaman ABD ve AB liderlerine karşı Şanghay Beşlisi’ni bir şantaj aracı olarak kullanıyordu. Ancak Bahçeli’nin açık biçimde Türkiye-Rusya-Çin birlikteliğini önermesi, temsil ettiği ideoloji ile taban tabana çelişiyor. Bu öneriyi değerlendirmeden önce, Turan idealinin tarihsel arka planını hatırlamakta fayda var.
‘TURAN OLDU VİRAN’
Muteber kaynaklarca teyit edilmese de, Enver Paşa’nın, “Turan olalım derken viran olduk!” dediği söylenir. Nerede ve hangi bağlamda söylediği bilinmese de, ifadeyi noktanın anlaşılması için yerinde bir örnek olarak kabul edebiliriz.
Peki Turan ideali neydi ve neden rafa kalktı?
Osmanlı’nın çöküş döneminde, Balkan bozgunu ve Kafkasya hüsranının ardından doğan bu fikir, “bütün Türklerin tek bayrak altında birleşmesi” hedefini ortaya koyuyordu. Ziya Gökalp’in şiirlerinde vücut bulan bu hayal, cumhuriyet döneminde de MHP ve ülkücü hareketin ideolojik temel taşlarından biri oldu.
Ancak tarihsel gerçekler, Turan’ın bir ‘mit’ olarak kalmasına yol açtı. Orta Asya’daki Türk cumhuriyetleri kendi ulusal devletlerini kurdu; Moskova ve Pekin’in nüfuzundan çıkamadı; Ankara’nın ekonomik ve askeri kapasitesi ise böylesine dev bir birlikteliği sürdürecek düzeye ulaşamadı.
TURAN OLMAZSA TRÇ OLSUN
Bahçeli’nin son çıkışı, “Turan olmadıysa TRÇ olsun!” mantığıyla okunabilir. Açıklamasında ABD’yi ve İsrail’i hedef alarak, Batı ittifakının Türkiye’yi köşeye sıkıştırdığını ve artık yeni bir eksen arayışının şart olduğunu vurguladı. Bu yeni ekseni “Türkiye, Rusya, Çin ittifakı” olarak tanımladı.
Kısacası ‘Turan miti’ bir kenara bırakıldı ve yerine daha reel-politik bir alternatif sunuldu.
Ancak bu öneri ciddi riskler taşıyor. Türkiye, tarihsel olarak İkinci Dünya Savaşı’ndan bu yana Batı ittifakının parçası oldu. NATO üyeliği güvenliği garanti altına aldı, AB ile ilişkiler ekonomik modernizasyonu hızlandırdı ve ihracatın en büyük pazarı Avrupa oldu.
Bugün hâlâ Türkiye’nin en çok ticaret yaptığı, yatırım aldığı ve teknoloji transferi sağladığı alan Batı’dır. Dolayısıyla ‘Türkiye-Rusya-Çin’ eksenine kayış, yalnızca stratejik değil, ekonomik bağımlılık açısından da kırılma anlamına geliyor.
UYGUR DAVASI
Bahçeli’nin, “Türkiye–Rusya–Çin ittifakı” önerisi, Uygur Türkleri açısından derin bir çelişki içeriyor. Çünkü ittifakın merkezinde yer alan Çin, Uygur Türklerine yönelik baskı ve kültürel soykırımın failidir. Milliyetçilik söylemini güçlü biçimde dile getiren Bahçeli’nin bu zulme sessiz kalması, ideolojik bir kırılmadan çok siyasi bir tercihe işaret ediyor.
Cumhur İttifakı’nın Batı karşıtı çizgisi, Pekin ile yakınlaşmayı önceliyor ve Uygur meselesini ikincil plana itiyor. Bu ittifak önerisi, Uygur Türklerine katkı sağlamaktan ziyade, maruz kaldıkları zulmün üzerini örtmeye hizmet ediyor.
KARAR ALICI DEĞİL, KUYRUK OLABİLİR
Rusya ve Çin’in Türkiye’ye sunabileceği fırsatlar sınırlı. Rusya enerji ve silah tedarikinde işbirliği yapabilir; Çin ise altyapı yatırımları ve kredi sağlayabilir. Ancak ilişkilerdeki denge asimetriktir: Türkiye karar alıcı değil, uyum sağlayıcı konumuna düşer. Ayrıca Moskova ve Pekin’in demokratik değerlerden uzak yapıları, Ankara’nın mevcut otoriter eğilimleriyle kısa vadede uyumlu gözükse de, uzun vadede Türkiye’yi uluslararası alanda yalnızlaştırır.
Bahçeli’nin çıkışı, Türkiye’nin eksen arayışındaki sancısını da gösteriyor: Bir yanda Turan romantizmi, diğer yanda reel-politik gerekçelerle önerilen TRÇ hattı. Oysa Türkiye’nin gerçek çıkarı, ne bir hayale saplanmak ne de Moskova-Pekin ekseninde “küçük ortak” konumuna düşmektir.
Asıl yol, AB perspektifini yeniden canlandırmak ve Batı ile köprüleri onarmaktır. Türkiye’nin kalkınma, teknoloji, demokrasi ve güvenlik çıkarları Batı ile entegre olmaktan geçer.
Bahçeli’nin önerisi, siyaseten tabanına motivasyon sağlayabilir; “dış düşman” söylemi ile iktidarın iç konsolidasyonuna katkıda bulunabilir. Ancak Türkiye’nin stratejik yönelimini belirleyen şey, sloganlar değil somut çıkarlar olmalıdır.
Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***