ADEM YAVUZ ARSLAN | YORUM
ABD Başkanı Donald Trump, 2016 başkanlık kampanyasında İsrail-Filistin barışını “yüzyılın anlaşması” olarak duyurmuştu. O zaman çoğu kişi bunu bir seçim retoriği olarak görmüştü. Aradan 9 yıl geçti ama barış hâlâ bir hayalden öteye gidemedi. Ortadoğu kan gölüne dönmüş durumda; tarihin gördüğü ve göreceği en büyük acılardan biri gözlerimizin önünde yaşanıyor.
Trump şimdi ikinci döneminin başında, “Gazze Barış Planı” ile yeniden sahnede. Peki, bu kez başarılı olabilir mi? Yoksa karşımızda yeni bir serap mı var?
Trump’ın 20 maddelik planı ilk bakışta cesur bir girişim gibi görünüyor. Hamas silahlarını bırakacak, kayıp rehineler ve kalıntılar iade edilecek, İsrail de yüzlerce mahkumu serbest bırakacak. Her iki taraf kabul ederse Gazze’ye yardımlar hızla ulaşacak ve “Yeni Gazze” inşa edilecek. Harap olmuş şehir yeniden ayağa kalkacak, Filistinli sivillerin açlık ve korku dolu günleri sona erecek, İsrail de 7 Ekim saldırısının travmasından kurtulacak.
Ancak Ortadoğu’yu bilenler bilir; bu tür vaatler çoğu zaman bir seraptan ibaret olur…
Plan sadece ateşkesi değil, aynı zamanda İsrail-Filistin çatışmasına kalıcı çözümü ve İsrail’in bölge ülkeleriyle normalleşmesini hedefliyor. Suudi Arabistan’dan Lübnan’a, Suriye’den Irak’a kadar geniş bir coğrafyada yeni dengeler kurmayı amaçlıyor. Başarı olursa, İran’da bile rejimin stratejileri sorgulanabilir.
Hamas teslim olacak, Netanyahu zaferi kutlayacak
Planın temeli Hamas’ın koşulsuz teslimiyetine dayanıyor. Gazze’deki siyasi ve askeri varlığı tamamen tasfiye edilecek. Netanyahu ise “Savaş hedeflerimize ulaştık!” diyerek anlaşmayı sahipleniyor. Böylece plan, Netanyahu’ya içeride “zafer” söylemi üretme fırsatı sunuyor.
Filistin Yönetimi devre dışı bırakılıyor; reform olmadan Gazze’de söz sahibi olamayacak. İsrail askerleri ise bölgede süresiz kalacak. “Ertesi gün” diye pazarlanan şey, aslında kalıcı işgali meşrulaştırıyor. Netanyahu, “Hamas kabul etmezse İsrail işi tek başına bitirir.” diyor. Bu aslında bitmeyecek bir direniş ve sürekli bir işgal anlamına geliyor.
Körfez’in rolü ve planın detayları
Planın arkasında Suudi Arabistan ve BAE var. Riyad anlaşmayı desteklemeye hazır, ama ortada bir Filistin devleti taahhüdü yok. Çıkarlar ağır basınca şartlar bir kenara bırakılmış görünüyor.
Planın çerçevesi detaylı: Gazze’de kamu hizmetlerini teknokratlardan oluşan, siyasetten bağımsız bir Filistinli komite yönetecek. Uluslararası güç, yeni Filistin polis teşkilatını eğitecek. İtalya’dan Endonezya’ya, Azerbaycan’dan birkaç ülke asker göndermeyi kabul etmiş durumda. Arap ülkeleri eğitimden maliyeye kadar farklı reform alanlarını üstlenecek.
Hamas üyelerine silahlarını bırakmaları şartıyla af ve güvenli çıkış imkânı sunuluyor; 1982’de Yaser Arafat’ın Beyrut’u terk ederken kabul ettiği şartları hatırlatıyor bu… Ancak tarih gösteriyor ki Ortadoğu’da barış anlaşmaları genellikle kısa ömürlü oluyor.
Donald Trump vitrine konuluyor ama işin mutfağında damadı Jared Kushner ve eski İngiltere Başbakanı Tony Blair var. Amerikan iç siyasetine malzeme üreten bir “Trump şovu” izlerken, sahada İngilizler ve Körfez ülkeleri hesaplarını yapıyor.
Filistin halkının sesi yok
Planın en büyük eksikliği: Filistin halkı yok sayılıyor. Yönetim teknokratlara devredilecek, kamu hizmetleri dışarıdan gelen “Barış Kurulu”nun denetimine bırakılacak. Reform başlıkları Arap ülkelerine dağıtılmış durumda. Gazze, adeta bir “vesayet bölgesine” dönüşüyor. Yıkımın ortasında bu çerçevenin uygulanması kolay değil. Trump daha önce “Gazze halkını zorla başka yerlere sürme” fikrinden geri adım atmış görünüyor. Ama “Gazze’de kalın, size daha iyi bir hayat kuracağız!” sözü işgalin gölgesinde ne kadar inandırıcı?
Umut ve hayal kırıklığı arasında
Trump’ın planı, onun “ikinci dönem mirası” olarak tasarlanmış. İsrail ve Körfez ülkeleriyle yürütülen süreç, hem iç politikada Trump’a puan kazandıracak hem de bölgeyi yeni bir statükoya mahkûm edecek.
Ortadoğu defalarca “barış planı” gördü: Oslo, Camp David, İbrahim Anlaşmaları… Her seferinde umut pompalanıp ardından hayal kırıklığı yaşandı. Trump’ın “Yeni Gazze” projesi de bu zincire yeni bir halka eklemeye aday.
Unutmayalım: Gazze’nin yıkıntıları arasında yaşayan halkın sesi duyulmadan, masa başında çizilen hiçbir harita kalıcı barış getirmez. Pazartesi açıklanan plan kapıyı aralıyor; Trump belki bu kez övgüyü hak ediyor. Ama Ortadoğu’da umut ile hayal kırıklığı arasındaki mesafe her zamankinden daha kısa.
Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***