NECİP F. BAHADIR | YORUM
Binlerce polis ‘kayyım’ Gürsel Tekin’in il binasına girebilmesi için seferber oldu. Yollar kesildi, bina ablukaya alındı. Partililerin bina ve çevresine girmesi engellendi. Polis zorda kalınca ‘biber gazına’ sarıldı. Gerilim tırmandı, arbede çıktı, milletvekilleri iteklendi, tartaklandı.
Görüntüler ekranlarda canlı yayınlandı. Rezaleti bütün dünya izledi. Polisin etten duvar ördüğü abluka görüntüleri sınırları aştı ve dünya medyasında manşetlere çıktı. Haberlerde parti, polis, kayyım, abluka, arbede, biber gazı gibi kelimeler birlikte kullanıldı.
Kayyım Gürsel Tekin il binasına girebildi mi? Evet, girdi… Ama buna girmek denirse… Oysa daha önce ‘polis zoruyla girmeyeceğini’ açıklamıştı. “Orası baba ocağı!” diye de eklemişti. İl Başkanlığı Tekin’in yabancı olduğu yer değil. Olağan kongrede delegelerin oyuyla ‘başkan’ seçilmişti. Şimdi atandı.
Yargı mı atadı, yoksa AKP mi? Küskün bir CHP’liydi. ‘İstifa ettiğini’ bile kamuoyuna duyurmuştu. Partisiyle gönül bağını koparmıştı. ‘Kayyımların’ atandıkları binalara kolay giremedikleri daha önce de görüldü. Benzer görüntüler ilk kez yaşanıyor değil.
Olur olmaz bütün işlerde ‘devlet ve polis gücü’ kullanmak AKP iktidarının değişmez özelliklerinden… Yaptığın iş meşru ve doğru olmazsa engelleri polisle aşmaktan başka çıkış bulamazsın. Devletin güvenlik birimlerini vatandaşın üzerine sürersin… Biber gazı ve TOMA’larla kapıları kırmak zorunda kalırsın…
Oysa iktidarlar polis veya jandarma ile vatandaşı karşı karşıya getirmekten imtina ederler. Gerekirse geri adım atmaktan çekinmezler. Sayılı gündür, tez geçer ve iktidar yılları bir gün biter ama yaşananlar ebediyen hatırlanır. Tarih ve arşiv asla unutmaz.
AKP iktidarını özetleyen o kadar çok ibretlik tablo var ki… Fakat bir partiye ‘polis zoruyla kayyımı sokmak’ ilk olmalı… Dünya siyasetinde de örneği olduğunu sanmıyorum. Partiler kapatıldı, kapılarını kilit vuruldu. Yargı siyaset dışı odakların etkisiyle ‘367’ gibi olağanüstü kararlar verdi. Fakat il başkanını mahkeme kararıyla görevden uzaklaştırmak ve yerine kayyım atamak hiçbir iktidarın aklına gelmemişti. Bu yola tevessül eden çıkmamıştı. Çünkü siyasetin de hukukun da ruhuna ve özüne aykırıydı. Siyasi mücadelede devlet gücü kullanmak AKP’nin karakteri oldu.
CHP, mahkemenin ‘kayyım’ kararını gayr-ı meşru ilan ederken haklıydı. Yoksa siyaset yapmanın bir anlamı kalmazdı. Doğru olan direnmek ve bir demokrasi cephesi açmaktı. AKP’nin hukuk ve siyaset dışı politikalarına teslim olmak bütün iddiasını yitirmek demekti.
İl binası önündeki görüntülerin öznesi CHP gibi görünse de asıl fail AKP… Yargı falan da değil. Erdoğan’ın oyun planı bu… İçeride, dışarıda herkes bu gerçeğin farkında. AKP meşru siyaset yapma şansını yitirdi. 31 Mart seçimlerinde Erdoğan yönetimi siyasi meşruiyetini yitirdi. Arkasında halk desteği yok.
CHP lideri Özgür Özel, “Mahkeme kararını tanımıyoruz!” dedi. AKP’nin devri iktidarında yargı kararları zaten sadece zayıf ve savunmasız kişiler için… Erdoğan, Özel’e tepki gösterdi; “Mahkeme kararlarını tanımıyorum demek açıkça hukuk devletine kafa tutmaktır…”
Bir devlet yok ki ortada onun hukuk vasfı olsun… Çoktan sizlere ömür… Benim hayret ettiğim Erdoğan’ın bu cümleyi nasıl kurabildiği… Hiç mi etrafında kendisini uyaracak birileri kalmadı. “Efendim bunu daha önce siz de söylemiştiniz, hiç bu konuya girmeseniz…” diyecek bir Allah’ın kulu da mı yok.
O cümlesi ağzından çıkar çıkmaz arşivler yüzüne vurdu. 8 yıl önce kameraların önünde, “Ben Anayasa Mahkemesi’nin vermiş olduğu karara sadece sessiz kalırım… O kadar…” dedi ama kendisini tekzip etti. Sessiz kalamadı, o cümlesine nokta koyamadı. Devamını getirdi ve “O kararı kabul etmek durumunda değilim. Bunu açık ve net söyleyeyim… Verdiği karara da uymuyorum… Saygı da duymuyorum…”
Bunları söylediğinde ‘cumhurbaşkanı’ koltuğunda oturuyordu. Kendi ifadesiyle ‘hukuk devletine kafa tuttu’ ve devleti de hukuku da öldürdü. AİHM kararlarına uydu mu? “Parasını veririz!” dedi. Adaleti paraya indirmekten bile çekinmedi.
Kayyım Gürsel Tekin polisin açtığı yoldan yürüdü, il binasının basamaklarını tırmandı ve içeri girmeyi başardı. Orada ‘kucaklaşma’ falan olmadı. ‘Davetsiz misafirden’ farksızdı. Ne misafiri ‘siyasi hırsız ve işgalci’ muamelesi gördü.
“5 bin polisle buraya gelinir mi?” sorusuna verecek bir cevabı yoktu. ‘Kem küm…’ edebildi ağzında belirli belirsiz cümleler çıktı. Belli ki o da farkındaydı yaptığının doğru olmadığının… Ama artık çok geçti. ‘Kayyım’ siyasi siciline işlendi. Politika onun için bitmişti. AKP’den milletvekilliği dışında tabii… Ona da ‘evet’ der mi? Der, siyaset bu…
AKP ve medyasından rahatsız olanlar çıktı. AKP’li Şamil Tayyar, “Devleti de toplumu da tanımıyorsunuz, size tanıtırlar…” dese de… Başka sesler de çıktı. Eski bir CHP’li, yeni AKP’li Savcı Sayan onlardan biri… Yılmaz bir Erdoğan savunucusu… Ateşli bir AKP’li… Biraz aklı başında olmalı ya da sesini yükseltecek yüreğe sahip… “Kardeşim vallahi yanlış yapıyoruz, billahi yanlış yapıyoruz. Bu süreç en başta sayın Cumhurbaşkanımıza zarar veriyor. Ne aklım alıyor, ne gönlüm razı oluyor….” dedi.
Çıkışı demokrasi, hak hukuk adına değil peresti olduğu partisi için… AKP ve Erdoğan’a halel gelmemesi adına. AKP öyle bir parti haline geldi ki, partinin menfaatleri söz konusu olduğunda bile konuşan yok…
AKP’nin ‘devşirme’ gazetecilerinden Nagehan Alçı da itiraz edenlerden… Gözü olan görüyor, aklı olan kavrıyor, vicdanı olan duyuyor çünkü… Alçı hangisi? Biraz aklı olanlardan diyebilirim. Vicdan falan onun çok uzağında. O da yaşananlar karşısında, “Ülke çığırından çıkıyor… Çok endişeli ve mutsuzum…” dedi.
Yeni mi çıkıyor çığırından? Uçurumun hemen kenarında değil mi? Yuvarlanmaya başladığının işaretleri değil mi bütün bunlar? Devlet ve ülkeler, insan ile araç gibi ‘paldır küldür’ değil, uçurumdan böyle yuvarlanır… Sonunda Türkiye’den geriye ne kalacak?
9 Eylül tarihi bir gün… Yunan İzmir’de denize döküldü. Anadolu’yu işgal için gelmişti, bozguna uğradı ve arkasına bakmadan gitti. CHP’nin de kuruluş yıl dönümü… Ve asırlık parti bugün ‘varlık’ ‘demokrasi’ mücadelesi içinde değil. Mücadele ve kavga sadece CHP’nin değil. Demokrasi, adalet ve ahlakı çökmüş bir ülke bugün Türkiye… AKP’nin işgali altında… Moğollar gibi geldi AKP, iktidara… Her şeyi talan etti. Sadece Hazine’yi değil, kutsalları da yağmaladı. Demokrasinin tersanelerine girdi, adaletinin ve ahlakının ırzına geçti. Anadolu huzur ve bereketini yitirdi. Bu toprakların yaşadığı en ağır krizlerden biri…
Siyaset polis ablukasında… CHP kuşatma altında… AKP usulü ‘Post – post – modern bir darbe bu…
Hayır, hiç şaşırmadım. Ne beklenirdi ki karanlık ve kabuslarla geçen gecenin sabahından?
Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***