YORUM | ADEM YAVUZ ARSLAN
Türkiye siyaseti yeniden Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın CHP’ye yönelik yargı hamlesine odaklandı. Saray kontrolündeki yargı, CHP İstanbul İl Kongresi’ni iptal etti. Muhalefet belediyelerine yönelik operasyonlar ise aralıksız sürüyor. İktidar ya da muhalefet çevreleri fark etmeksizin artık herkes, CHP Kurultayı’nın iptal edileceği konusunda hemfikir. Bu durum Özgür Özel döneminin sonu, CHP’nin en az iki parçaya bölünmesi olarak görülüyor.
Erdoğan rejimi yıllardır Kürt siyasal hareketine ait belediyelere kayyum atamayı sıradan bir yönetim pratiğine dönüştürmüştü. Bugün ise aynı yöntem, Türkiye’nin en köklü muhalefet partisi CHP’nin kalbine, İstanbul İl Başkanlığı’na kadar uzandı. Dahası, Büyük Kurultay’ın muhtemel iptaliyle, CHP’nin iç işleyişine doğrudan müdahale anlamına gelen bu adım, Türk siyasetinde yepyeni ve tehlikeli bir evreyi işaret ediyor.
Erdoğan Ne Hedefliyor?
Erdoğan’ın CHP’ye yönelik hamlesinin birkaç hedefi var:
CHP’yi güçlü bir muhalefet odağı olmaktan çıkarmak: 31 Mart seçimlerinde muhalefetin belediyelerdeki başarısı ve özellikle Özgür Özel ve Ekrem İmamoğlu’nun yükselişi, Erdoğan’ın en büyük kabusu haline geldi. İstanbul İl Başkanlığına kayyum atamak, CHP’nin İstanbul’daki örgüt yapısını parçalamak ve İmamoğlu’nun siyasi manevra alanını daraltmak anlamına geliyor.
CHP’nin içini dizayn etmek: Büyük Kurultay’ın iptaliyle parti içi demokratik süreçler askıya alınıyor. Erdoğan, muhalefet partisini içeriden “yönetilebilir” hale getirmeye çalışıyor. CHP’nin kendi iradesiyle belirlediği kadrolar yerine, yargı eliyle yönlendirilen isimler ön plana çıkacak. Amaç, partiyi farklı cephelere bölmek ve etnik temelli ile katı ulusalcı yapılar arasında bir denge kurmak.
Türkiye siyasetine yeni bir denge kurmak: Erdoğan, sadece muhalefeti zayıflatmakla kalmıyor; kendi tabanına da “Bakın, bunlar da elimizde” mesajı veriyor. AKP-MHP blokunun milliyetçi ve otoriter tabanına, “Sistem sadece HDP’yi değil, CHP’yi de dize getirdi” propagandası yapılıyor.
Siyasetin Doğal Akışı Kırılıyor
Bu adımlar, Türkiye’de siyasetin doğal akışını tamamen bozan bir kırılmaya işaret ediyor. Bugüne kadar Erdoğan’ın hamleleri genellikle “öteki” diye kodladığı çevrelere yönelikti: Kürtlere, Gülen cemaatine, sol gruplara… CHP’ye yapılan müdahale ise, rejimin artık kendi bekasını korumak için en temel demokratik alanlara bile tahammülünün kalmadığını gösteriyor. Bunun sonuçları sadece CHP’nin değil, tüm muhalefetin meşruiyet zeminini sarsacak. “Sandıkta kazanmak” iddiası, “yargı ve kayyumla iptal edilmek” gerçeğiyle yüzleşiyor.
CHP’nin Sessizliğinin Bedeli
CHP’nin bugün yaşadığı tablo, sadece Erdoğan’ın otoriterleşmesinin değil, aynı zamanda CHP’nin yıllardır izlediği hatalı siyasetin de bir sonucu. Erdoğan’ın yargıyı sopa gibi kullandığı dönemlerde CHP çoğu kez sessiz kaldı; HDP’ye atanan kayyumları yeterince gündeme taşımadı, on binlerce KHK’lı için etkili bir mücadele yürütmedi ve zaman zaman iktidarın “FETÖ” söylemini benimseyerek rejimin meşruiyetini güçlendirdi. Yolsuzluk dosyalarını sürekli gündemde tutmak yerine Erdoğan’la zımni bir “statüko” siyasetine razı olan CHP, bugün aynı hukuksuzlukların hedefi haline gelmiş durumda.
Artık CHP’nin önünde kritik bir yol ayrımı var: Ya geçmişteki hatalarını tekrarlayıp “kontrollü muhalefet” rolünü kabullenecek ya da kendi bedelini ödemeyi göze alarak ilkesel bir direniş hattı kuracak. Birinci yol partiyi hızla etkisizleştirir, ikinci yol ise riskli ama gerçek bir toplumsal alternatif yaratmanın tek imkânı.
Özgür Özel’in Önündeki Seçenekler
CHP Genel Başkanı Özgür Özel için bu süreç bir kırılma anı niteliğinde. Önünde üç temel yol var:
Sessizliği tercih etmek: Eğer Özel bu kayyum darbesine karşı güçlü bir duruş sergilemezse, rejimle uyumlu, edilgen bir genel başkan konumuna düşer. Bu, parti tabanında büyük bir hayal kırıklığı yaratır ve CHP’nin muhalefet kimliğini eritir.
Hukuk yolunu sonuna kadar zorlamak: Anayasa Mahkemesi ve uluslararası hukuk mekanizmaları devreye sokulabilir. Ancak Türkiye’de yargının Erdoğan’ın kontrolünde olduğu biliniyor. Bu seçenek, siyasi sonuç üretmekten çok “mücadele ettik” mesajı vermeye yarar.
Siyasi mücadeleye yönelmek: En güçlü seçenek, toplumsal muhalefeti örgütlemek. Özel, kayyum darbesini yalnızca CHP’nin değil, bütün muhalefetin sorunu olarak çerçevelerse, geniş bir demokratik cephe yaratabilir. Bu, CHP’nin tarihindeki en kritik dönemeçlerden biri olabilir.
Özel’in hangi yolu tercih edeceği, hem kendi siyasi kaderini hem de CHP’nin geleceğini belirleyecek. Sessizlik ve pasiflik, CHP’yi rejimin yan koluna dönüştürür. Cesaret ve dirayet ise CHP’yi gerçekten muhalefet yapabilen bir parti haline getirebilir.
15 Eylül: Bir Parti Davası Değil, Demokrasi Davası
15 Eylül’de görülecek dava, yalnızca CHP kurultayının meşruiyetini değil, Türkiye’de demokrasinin geleceğini de belirleyecek. Çünkü mesele, kimin genel başkan olacağı ya da hangi kurultayın geçerli sayılacağı değil; muhalefetin tümden yargı eliyle dizayn edilmesidir. CHP bugüne kadar başkalarına yapılan hukuksuzluklara sessiz kalarak kendi ayağına sıkmış oldu. Şimdi aynı hukuksuzluk bizzat kendi kapısına dayanmış durumda.
Bundan Sonra Ne Olur?
Kısa vadede, CHP örgütünde ciddi bir moral çöküntü yaşanması kaçınılmaz. Ancak bu müdahale, toplumda geniş bir kesimin gözünü açabilir. İlk kez “devletin sopası” sadece Kürtlerin değil, ana akım muhalefetin de ensesinde hissediliyor.
Uzun vadede ise Erdoğan, siyaseti “tek merkezden kontrol edilen” bir rejim mantığına sıkıştırmaya çalışıyor. Muhalefetin önünde iki yol var: ya bu kayyum darbesini sineye çekip dağılacaklar ya da ortak bir mücadele zemini yaratıp rejimin en büyük korkusunu gerçeğe dönüştürecekler.
CHP’ye kayyum atanması ve kurultayın iptali, Türkiye siyasetinde bir dönüm noktasıdır. Erdoğan, muhalefeti parçalayarak iktidarını tahkim etmeye çalışıyor. Ancak bu hamle, rejimin meşruiyetini daha da aşındırıyor ve Türkiye’yi otoriterliğin karanlık bir evresine sürüklüyor.
Bu noktada gözler CHP Genel Başkanı Özgür Özel’e çevriliyor. Türkiye’nin geldiği noktada artık “orta yol” diye bir seçenek yok. Erdoğan bütün muhalefeti kafeslemek istiyor. Özel, ya bu saldırıya karşı dik durur ve gerçek bir lider olduğunu kanıtlar ya da tarihe “rejimin en sessiz genel başkanı” olarak geçer.
O Cenaze Çoktan Koktu Beyler!
CHP İstanbul İl Başkanlığı’na kayyum olarak atanan Gürsel Tekin, kararı savunurken “Ortada bir cenaze var, o cenazeyi kaldırmayalım mı?” dedi. Tekin’in bu süreçteki tavrı, üyelik aidatını mahkeme kararı açıklanmadan bir gün önce vermesi gibi, Saray ile sıkı işbirliği içinde olduğunun delili. Tekin’e söyleyecek çok şey yok; kendi tercihi. Ama kararını savunmak için kullandığı “cenaze” benzetmesi doğru değil. Artık sadece CHP değil, ülkenin kendisi bir cenazeye dönüştü—hem de çok kötü kokuyor. Sadece CHP’lilerin burnu yeni yeni bu kokuyu almaya başladı.
Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***