NECİP F. BAHADIR | YORUM
Adli yıl başladı. Yargının tatili veya yaz molası bitti. Eğer ‘dijital devrim’ olmasaydı, dava dosyalarını adliye binaları almayacak, kapıdan dışarı taşacaktı. Yargının iş yükü hep ağırdı fakat hiç bu kadar olmamıştı. Artık bu yük taşınamaz durumda. Yargı da kolayını buldu ‘kes-yapıştır’ yaparak iddianameler hazırladı, hükümler verdi. Özellikle siyasi davalarda süreci ‘otomatik pilota’ bağladı. Dosyayı okuyan savcı ve hakim bulmak imkansız gibi bir şey. Yargının hali içler acısı…
Yargıya güven boşuna ‘en altlara’ düşmedi. Sokaktaki vatandaş bile her şeyin, mahkeme salonları ve adliye koridorlarında dönen ‘dolapların’ farkında… Toplumun adalet duygusu hiç bu kadar zedelenmemişti. AKP’li Şamil Tayyar, ekranda tartışmaya girdiği bir yandaş gazeteciye, “Burası mahkeme değil, sen de mahkeme başkanı değilsin… Hüküm veremezsin!” diye çıkıştı.
Sanığa ve avukatına ‘gizli’ olan bilgi ve belgeler gazetecilerin elinde… AKP medyası en mahrem iddiaları çarşaf çarşaf yayınlanmakta…
Eskiden ‘adil yargılamayı’ etkilemek diye suç vardı. Yine var, TCK’nın 288. Maddesi yürürlükten kalkmadı. Fakat uygulayan yok. Özellikle medyatik davalarda konuşan konuşana… En başta Erdoğan…
Her dava hakkında görüş sahibi… Hükmü peşinen vermiş. Mahkemenin kararı arkadan gelir nasıl olsa! Elinde devlet gücü bulunan bir yöneticinin görülmekte olan dosyalar hakkında düşüncelerini kamuoyuyla paylaştığı bir ülkede adaletten söz edilebilir mi? Yargı bağımsız ve tarafsız kalabilir mi?
Erdoğan daha iddianamesi bile yazılmamış Ekrem İmamoğlu dosyası hakkında ‘ahtapot, suç örgütü’ gibi kavramlar kullandı. CHP .ideri Özgür Özel’in ‘seyyar giyotin’ dediği İstanbul Başsavcısı Akın Gürlek de hızını alamadı ve İBB soruşturması için, “100 yılın en büyük yolsuzluk dosyası bu…” dedi.
İddia makamıdır, söyler… Ama söz olarak değil, ‘iddianamesi’ ile konuşur. Savcıların başı da olsa kamuoyuna ulu orta açıklama yapamaz. Adli yılın açıldığı gün ‘adalet’, bizzat savcının kafasından ilk golü yedi.
Daha ortada mahkeme sunulmuş iddianame yok, fakat savcı ‘asrın en büyük yolsuzluk dosyası’ diyebildi. Ve bu çıkışı da gayet normal ve olağan karşılandı. Nerede barolar, hukuk fakülteleri? Cılız birkaç ses…
Ülke ‘hukuk cinayetlerine’ öylesine alışkın ki… Yargıya güven bu yüzden dip yaptı. Adaletin devasa ve görkemli binaları var fakat kendisi yok. Bugün reforma en acil ihtiyacı olan kurum hangisi dense şüphesiz ilk sırada yargı çıkar. Bir zamanlar AB kriterlerinden söz edilirdi. ‘Evrensel standartlar’ diye bir çıta vardı. AKP’nin son 10 yılında ‘Ankara kriterleri’ yargıya egemen oldu.
Ve Adalet güneşi battı.
Adli yıl açıldı, salonlarda hukuk ve adalet nutukları atıldı. Yargının bağımsız ve tarafsızlığından dem vuruldu. Sözler güzel, fakat tablo hiç de iç açıcı değil. Hukuksuzluğun neden olduğu derin yaraların kabuk bağlaması çok zor.
Adalet bir beka sorunu… Adaletsizliğin neden olduğu sorunlar toplumun bütün katmanlarına sızdı. Gerçek suçlular dışarıda, masum ve mazlumlar içeride… Adli mahkumlar el üstünde tutulurken siyasi mahpuslar her türlü haktan mahrum.
AKP’nin paradigması neydi?
Bizzat Erdoğan’ın ağzından söyleyecek olursak; “Benim bir ilkem var. Devlete karşı işlenen suçlarda devlet affedici olabilir. Ama kişilere karşı işlenen suçlarda devletin af yetkisi yoktur…”
AKP kurulduğu günden beri Erdoğan ve arkadaşları bu paradigmayı seslendirdi. Peki uygulamada ne oldu? İnfaz düzenlemeleri hep ‘kişilere karşı işlenen suçlara’ kolaylık sağladı.
Kim yaptı bunu? AKP iktidarı…
Her defasında MHP’nin dediği oldu. MHP, kendi çevresi olarak gördüğü ‘uyuşturucu ve organize suç’ gibi dosyaların infazlarında ‘indirim’ yaptırdı. Erdoğan, ilkesini unuttu, paradigmasını bir kenara attı ve “Devlet Bey ne derse o…” dedi.
İki mesaj veya üç cümleyle ‘siyasi mahpus’ olanlar içeride kaldı, katillere, tecavüzcülere uyuşturucu baronlarına, mafyaya kapılar arkasına kadar açıldı. Toplumda adalet duygusunun yerle bir olmasında AKP – MHP ikilisinin çıkardığı ‘infaz düzenlemelerinin’ etkisi büyük. Vatandaş, siyasi nedenlerde içeride düşenlerin dört duvar arasında unutulduğunu buna karşılık en ağır ve iğrenç cinayet işleyenlerin, katillerin sokakta elini kolunu sallayarak gezdiğini gördü. AKP kendisine karşı işlendiğini iddia ettiği siyasi suçları kapsam dışında bıraktı, vatandaşın doğrudan hukukuna taalluk eden dosyalara ise müdahale etti.
Erdoğan’ın ilkelerine, AKP’nin paradigmasına dönmesi gerekmez mi? Sağlıklı ve kapsamlı bir infaz düzenlemesi için daha ne olması gerekiyor? Siyasi irade yargının açtığı yaralara pansuman olmak istemez mi?
MHP ülkenin bir adalet ve hukuk krizi yaşadığının farkında. Feti Yılmaz gün geçmiyor ki bu konuda mesaj paylaşmasın. En son tutuksuz yargılama üzerine düşüncelerini aktardı. ‘Siyasetin vicdanı’ kabul edilen AKP’nin ağır toplarından Bülent Arınç, Meclis’te süreç komisyonuna, “Genel affa zaruri bir ihtiyaç olarak bakıyorum.” dedi.
Bir seçenek değil, ‘zaruri ihtiyaç’ dedi. Bu kavram önemli… Arınç da adalet krizinin farkında…
Saha ve zemin yargı reformu için elverişli… Yürümekte olan bir barış süreci söz konusu… Bu kapsamda iktidardan ‘demokrasi ve hukuk’ talebi var. Demokrasi ve hukuk barışın, çözümün olmazsa olmazı. Hukuk olmadan barışın tesisi mümkün mü? Barış ancak hukuk zemininde yeşerir, demokratik ortamda serpilir, dal budak salar.
‘Terörsüz Türkiye’ bir hedef tamam… Peki ‘Adil Türkiye…’ daha mı az hedef? AKP ‘Hukuksuz Türkiye’ görüntüsü, algısı ve gerçeğinden hoşnut mu? Adalet, partinin ilk adı. Haliyle en büyük vaadi. Sonuç? Tablo ortada değil mi?
Adalet Bakanı Yılmaz Tunç bir soru üzerine, “Af anlamına gelecek hiçbir düzenlememiz yok.” dedi. Bu cümleyi ‘hiç olmayacak’ anlamında okumamak lazım. Bir infaz düzenlemesi kaçınılmaz… Yoksa bakış sürecinden söz edilemez. Sorun ve tartışma düzenlemenin kapsamı konusunda…
Bülent Arınç’ın mı yoksa Mehmet Uçum’un mu dediği olacak? Cevabı aranan soru bu. Tunç, kardeşini yargını elinden kurtarmış olabilir. Ama kardeşi gibi on binler var, yargının mağduru olmuş. Onlar ne olacak?
Bakan Tunç “Hayır, yok!” dese de siyaset, iktidarıyla muhalefetiyle genel affa kadar gidecek kapsamlı bir infaz düzenlemesinin sancısı içinde…
Umarım siyaset dağı fare değil, adalet doğurur…
Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***