DEM Parti Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan, iktidarın yeni süreci ‘Terörsüz Türkiye’ olarak tanımlamasına tepki gösterdi. “Biz barış diyoruz, onlar ‘Terörsüz Türkiye’ diyor. İkisi aynı mı? Vatandaş ikisi arasındaki makas farkının çok olduğunu görüyor. Biz ‘Barış içinde bir Türkiye’nin sözünü kuralım’ diyoruz. Öyle terörlü merörlü yaklaşımları bir kenara atalım.” diyen Bakırhan, “Dil hakkını talep etmek, demokrasi talep etmek; demokratik bir zeminde eşit yurttaş olmayı talep etmek, alevilerin eşit yurttaşlar olması gerektiğini söylemek terörle teröristlikle bir alakası yok!” ifadelerini kullandı.
DEM Parti Ankara İl Örgütünün, TMMOB Makine Mühendisleri Odası’nın Kongre Merkezi’nde düzenlediği ‘Barış ve Demokratik Toplum Buluşmaları’ programına DEM Parti Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan katıldı. Bakırhan, burada yeni sürece ilişkin açıklamalarda bulundu. Bakırhan’ın medyaya yönelik sözleri ise dikkat çekti. Tuncer Bakırhan, şöyle konuştu:
- Bu süreç öyle bir süreçtir ki; sadece siyasi partiler, siyasi parti başkanlarının bir araya gelmesiyle, TBMM’de kurulacak bir komisyonla yürüyecek bir süreç değil. Aksine bununla birlikte sivil toplumun, meclis dışındaki örgütlü zeminlerin de aktif katılacağı birlikte yürüteceğimiz bir süreçtir.
- Bu sadece Kürtlerin yürüttüğü ya da sadece Kürt sorunun konuşulduğu bir süreç değil. Haklısınız dışarıda başka bir algı var, kamuoyunda başka tartışmalar yürüyor. Medyanın bir kısmı ülke bölünüyor diye başlık atıyor, deyim yerindeyse öküz altında buzağı arıyorlar. 3 sayfalık bir metin içerisinde iki kelimeyi cımbızlayıp onun üzerinden bir algı oluşturuyorlar. Bizi çok şaşırttı. Muhalif medyanın durduğu yer gerçekten bu olmamalıydı.
- İktidar medyasını anlatmaya gerek yok. Onlar zaten sanki yeni bir şey icat edilmiş, dünyada ilk defa böyle bir süreç tartışılıyor gibi savaş seviciliği yapıyorlar. Henüz dilleri değişmedi. Henüz barış ve demokratik toplum çağrısına uygun bir dil kullanılmıyor.
- Şimdi Orta Doğu’da da yeni bir düzen kuruluyor. Bunu okumayan, bunun karşısında sağlam ve doğru örgütlenmeyenler emin olun kaybeder. Sayın Öcalan’ın kendisi dönemin ruhunu okuyan ve bu ruha uygun sürekli yeni açılımlar yapan birisi olduğunu hepimiz biliyoruz. Yeni yol arıyoruz. Hep birlikte arıyoruz.
- Sayın Öcalan’ın sürekli tekrarladığı bir şey vardı. Kürt-Türk ilişkilerinin tarihsel boyutuna bir gönderme yapıyordu. Biz de yakın zamanda çok, bu tarihi referanslardan örnekler vererek bu süreci anlatmaya çalışıyoruz. Çünkü geçmişten, tarihten, tarihi referanslardan kopuk değerlendirmeler eksik kalır.
- Çok eskiye, Türklerin Anadolu’ya girmesine gitmeye gerek yok. Yüzyıl öncesine sizleri götürmek istiyorum. Çözüm bulan bir çerçevede ortaya çıkmıştı. Birçok şey konuşulmuş, birçok kararlar da alınmıştı. Kürtler ve Türkler orada kurucu unsur olarak belirtilmişti ve bu çok kıymetlidir.
- Türkler, Kürtler ve birçok halk ve inanç birlikte mücadele etmişti. Kurucu unsurlar biraz önce saydığım halklar ve inançlardı. Ama ne olduysa o yüzyıl önceki kurucu anlayış yerine tekçi bir anlayış, tekçi bir yaklaşım benimsendikten sonra sorunlar ortaya çıkmaya başladı. Şimdi bu kurucu hafızayı tekrar hatırlamak gerekiyor. Bu kurucu hafıza üzerinden hareket etmek gerekiyor. Bu kurucu hafıza aynı zamanda önümüzdeki dönem için bize yol gösteren, aydınlık bir ışık gibi değerlendirilebilir.
- Biz bu barış sürecinde ısrar edeceğiz. Barışı konuştuğumuz kurucu unsur dediğimiz yüzyıl önce; aslında birçok şeyin tartışıldığı kararlaştırıldığı bu zeminde yüzyıl sonra maalesef savaş sesiyle mutlu olanlar var.
- Barışın mutsuz ettiği bir zemin var. Barış insanları niye mutsuz eder? Onu anlamakta insan zorluk çekiyor. Düşünün, cezasını yatmış, üstüne çok fazla kitap okuduğu ya da halay çektiği için birkaç yıl fazladan yatırılmış insanların bile tahliye edilmesini sindiremeyen bir yaklaşım var. Bunu muhalif olarak tanımlayacağımız çevrelerin yapması biraz garip. Neredeyse Kürt’ün dilinin onurunun yerle bir edildiği bir yarış var.
- Direkt ‘Gençlerin tabutları gelsin’ denilmiyor ama 33 yıldır cezaevlerinde yatan insanlar niye çıktı deniliyor? Yahu, bu adaletsiz ve hukuk sistemi bu cezayı vermiş. 33 yıl dile kolay. 3 ayda tarumar olanlar bunu söylüyor. 3 gün içeride kalsa itirafçı olacak, salya sümük ağlayacak, ‘beni kurtarın’ diyecek olanlar; 33 yıl yatan insanlar ‘neden bırakılıyor’ diyor.
- Anlamakta gerçekten insan zorluk çekiyor. Dünyada en utanç verici şey nedir derseniz, barışa karşı çıkmaktır derim. Barışa karşı çıkmaktan daha utanç verici bir şey olabilir mi?
- İktidar medyasını da anlattım; onlar zaten yeni bir şey anlatıyorlar, ne anlattıklarını biz de anlamaya çalışıyoruz. Aynı dil, hiç bir değişim yok, hiç bir çaba yok. Barış sanki sadece Kürtlerin işidir gibi bir şey var. Bizim dışımızda sahada olan yok, kafa yoran yok. Varsa yoksa Kürdün elde edeceği haklar ve statü gibi garip bir ülkede yaşıyoruz.
- Biz barış diyoruz, onlar ‘Terörsüz Türkiye’ diyor. Yaptığımızı 2 bine yakın toplantıda bu çok eleştirildi. ‘Barış mı Terörsüz Türkiye’mi? İkisi aynı mı? Vatandaş ikisi arasındaki makas farkının çok olduğunu görüyor. Biz ‘Barış içinde bir Türkiye’nin sözünü kuralım’ diyoruz. Öyle terörlü merörlü yaklaşımları bir kenara atalım.
- Dil hakkını talep etmek demokrasi talep etmek; demokratik bir zeminde eşit yurttaş olmayı talep etmek, alevilerin eşit yurttaşlar olması gerektiğini söylemek terörle teröristlikle bir alakası yok.
- Önemli bir başlık da kurulan komisyondur. Onu da tartışacağız. Bu komisyon, tarihi bir fırsatla karşı karşıyadır. Bu komisyonun görevi geçmişin yaralarını sarmak olmalıdır. Bugünün güvenini inşa etmek zorundadır. Geleceğin ortak vizyonunu da çizmek durumundadır. Komisyon bunu başarırsa 86 milyon kazanır demokrasi kazanır.
- Bu mesele sadece Meclis’teki komisyona sıkıştırılacak bir mesele değil. Mesele sadece Kürt sorunun demokratikleşmesi değil, Türkiye’nin demokratikleşmesidir. Ekonomide adalettir. Sadece parti liderlerinin konuştuğu partilerden 3-5 temsilcinin oturduğu bir zeminde barış inşa edilemez.
- Sivil toplum izleyici değil, temel yürütücülerinden ve mimarlarından biri olmalıdır. Bunu yapmaya çalışıyoruz. Bu barış ve demokratik toplum meselesi, bizim omuzlarımızda yükselecek. Aksi halde, Kürtle sistem karşı karşıya kalacak.
- TMK herkesin baş belasıdır. Atılan twit, bir siyasinin telefonunun rehberinizde bulunması gibi basit konularda bile insanlar tutuklanabilir. Bu konuda sivil toplumu aktif görev almaya davet ediyoruz. Sivil toplum sessiz kalırsa, barış olmaz. Toplumsal mutabakat, demokratik bir Türkiye’de barış ancak sivil toplumla kurulur.
ÖNCEKİ YAZIİflas sayısı ikiye katlandı, konkordatoda rekorlar kırılıyor!
Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***