AHMET KURUCAN | YORUM
“İnsanları razı etmek imkânsız; Allah’ı razı etmek ise elimizin altında.”
Hasan Basrî’ye isnad ederler. Ona izafesi doğru olmayabilir ama muhtevaya katıldığım için aktarıyorum. Ona, “Niçin insanların sözlerine aldırmıyorsun?” diye sormuşlar… Şöyle cevap vermiş: “İnsanlar Allah’tan bile razı olmuyorken, benden razı olmaları nasıl mümkün olur? İmkânsız…”
Sonra devam etmiş: “Güldüm; ‘Edebi yok’ dediler. Ağladım; ‘Niçin gülmüyorsun?’ dediler. Gülümsedim; ‘Riyakârlık yapıyor’ dediler. Yüzümü astım; ‘İçindekini açığa vurdu’ dediler. Konuştum; ‘Çok konuşuyor’ dediler. Sustum; ‘Dilsiz gibi’ dediler. Yumuşak davrandım; ‘Korkak’ dediler. Cesurca davrandım; ‘Taşkınlık ediyor’ dediler. Hayır dedim; ‘İnatçı’ dediler. Evet dedim; ‘Koyun gibi’ dediler. O zaman kesin olarak anladım ki insanların razı olmasını istedikçe mutlaka kınanacağım. Altlarına altın döşesen bile konuşacaklar. İnsanları razı etmek asla ulaşılamaz bir gaye. Ama Allah’ı razı etmek terk edilmeyecek bir gaye. Biz ise ulaşılamaz olanın peşine düştük, ulaşılabilir olanı ihmal ettik.”
Bu hikmetli sözler, aslında hepimize dair bir gerçeği dile getiriyor. İnsanoğlu, beşerî zaaflarıyla sürekli değerlendiren, yargılayan, tenkit eden bir varlık. Dün güldüğümüz için eleştiriliyoruz, bugün ağladığımız için. Dün konuştuğumuz için itiraz ediliyor, bugün sustuğumuz için. Bu kısır döngüden çıkışın yolu, herkesi memnun etme gayretinde değil, Allah’ı razı etme çabasında gizlidir.
Kur’an’da Rabbimiz buyuruyor: “Eğer yeryüzündekilerin çoğuna uyacak olursan seni Allah’ın yolundan saptırırlar…” (En‘âm, 6/116).
Buradan alınması gerekli olan ders şudur: Çok kalabalıkların hoşnutluğu, hakikatin ölçüsü değildir. Önemli olan Allah’ın rızasına uygun yaşamaktır.
Nitekim Efendimiz (sas) de şöyle buyurmuştur: “Kim de Allah’ın rızasını kazanmak için insanların hoşnutsuzluğunu göze alırsa, Allah ona yeter. Kim de insanların hoşnutluğunu kazanmak için Allah’ın razı olmamasını göze alırsa, Allah onu insanlara/onların insafına bırakır.” (Tirmizî, Zühd, 64).
Burada ince bir denge vardır. Eleştiriye kulak tıkamak, gururun işareti olabilir. Eleştiriye açık olmak da insana olgunluk kazandırır, ufkunu genişletir. Fakat her eleştiriyi mutlak hakikat gibi görmek insanı darmadağın eder. İşte bu noktada ölçümüz, herkesin ne dediği değil, Allah’ın emir ve yasakları karşısında nerede durduğumuz ve kimin rızası ve hoşnutluğu peşinde koştuğumuz olmalıdır.
Evet, bana göre bir insanın hayatında en büyük yanılgı, “Herkes beni beğensin, herkes benden razı olsun!” arzusudur. Bu arzu, onu hiçbir zaman tatmin etmeyecek bir koşturmaya sürükler. Hâlbuki insan şunu kabul etmelidir: Beşerî ölçülerle kimseyi tam anlamıyla memnun edemezsin. Ama Allah’ı razı etmek mümkündür. Onun ölçüleri nettir, kıstasları bellidir.
Bizi gerçekten yıpratan, insanların sözleri değil; onları Allah’ın sözü yerine koymamızdır. Bir adım attığımızda önce “Allah buna razı mı?” diye sorabilirsek, gerisi kolaylaşır. İnsanların kınaması acıtıcı olsa da, o acı gelip geçicidir; Rabbimizin rızası ise kalıcıdır.
Hasan Basrî’nin sözleri bize şunu hatırlatıyor: İnsanların memnuniyetini hedefleyenler, bitmeyen bir çabanın yorgunu olur. Allah’ın rızasını hedefleyenler ise, yol boyunca yorulsa da, sonunda huzura kavuşur.
Rabbim bizleri kendi rızasını merkeze alan, insanların hoşnutsuzluğundan korkmayan, fakat faydalı eleştiriden de ders çıkaran kullarından eylesin.
Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***