AV. SÜLEYMAN YILDIRIM | YORUM
Adalet Bakanı Yılmaz Tunç, bazı ilçelerde yeni mahkemelerin kurulduğunu övünerek kamuoyuna açıkladı. Peki yeni mahkemeler açmak gerçekten övünülecek bir başarı mı, yoksa endişe verici bir tablo mu?
Birlikte değerlendirip karar verelim…
Adalet Bakanı yeni açılan mahkemelerle övünüp, rakamlar vererek, “Adalet erişilebilir hale geliyor!” diyor. İnsanların mahkemelere daha kolay ulaşabilmesini bir kriter olarak gösterip bu kapsamda çalıştıklarını ifade etmeye çalışıyor.
Yeni mahkemeler elbette gerekebilir. Yeni mahkeme açmak elbette bazı durumlarda bir ihtiyaç olabilir. Ancak bu ihtiyacın giderek artması, bir başarı değil; aksine bir utanç tablosudur.
Bu durumu övünçle değil, sorumlulukla anlatmak başarı değil çözülmesi gereken bir sorun olarak görmek gerekir. Zira bu mahkemelerin arkasında yatan gerçek tablo, toplumun geldiği noktayı gösteriyor: Daha az güven, daha çok dava, daha çok uyuşmazlık…
Gerçek adalet, mahkeme sayısını artırmakla değil; daha az mahkemeye ihtiyaç duyulan, daha huzurlu bir toplum kurmakla sağlanır.
Mahkeme sayısının artması, bir başarı göstergesi değildir. Aksine, toplumda; anlaşmazlıkların arttığını, hukuka güvenin azaldığını, suçların çoğaldığını, uzlaşma kültürünün yok olduğunu gösterir…
İnsanlar haklarını ancak mahkemeyle arayabiliyorsa, bu bir gelişmişlik değil, toplumsal çöküş işaretidir. Çünkü hukuk binasının çokluğu, adaletin varlığına değil, ihtiyacın büyüklüğüne, toplumda sorunların çok olduğuna işaret eder.
Güçlü, eğitimli, saygılı bir toplumda daha az mahkemeye ihtiyaç duyulur. Zira toplum kendi içinde adaletli hareket eder, yasalara uyar uyuşmazlık çıkmaz, güven tesis edilir dava dosyaları yığılmaz. Milyonlarca icra takibi ve buna imkan sağlayan bir ortam oluşmaz.
Sorunun asıl kaynağı: Liyakat ve bağımsızlık eksikliği
Mahkeme sayısı artarken, daha temel sorunlar göz ardı ediliyor:
- Liyakatsiz hakim ve savcı atamaları,
- HSK’nın ve siyasi iktidarın yargı üzerindeki etkisi,
- Bağımsızlıktan uzak, siyasetin sopası haline gelmiş mahkemeler.
Sonuçta ortaya çıkan tablo, adalet değil; toplumda endişe ve korku yaratan bir yargı düzeni oluyor. Zaten toplumun büyük çoğunluğu, yargının bağımsız olmadığına inandığı için adalete güvenini kaybetmiş durumda.
Mahkemelere atanan yeni hâkim ve savcıların liyakatten uzak olması ve yargının bağımsızlığı sorununu görmezden gelirsek, çözümü beton duvarlarda, yeni binalarda ararız. Oysa asıl mesele, binadan çok yargı sisteminin kendisindedir.
Hakimler ve Savcılar Kurulu’nun yapısı ve sarayın müdahaleleri nedeniyle bağımsızlığı kalmamış, siyasi kararlar veren, hatta rüşvet çarklarıyla anılan bir yargı düzeniyle karşı karşıyayız. Bu gerçeği görmezden gelmek, topluma büyük bir yanılgı dayatmak olur.
Bu nedenle, yeni mahkemeler adaleti tesis eden kurumlar değil; iktidarın sopası haline gelmiş yapılar olarak toplumda güven değil, endişe ve korku yaratıyor. Zaten bugün toplumun adalete güvenini yitirmesinin temel nedeni de yargının bağımsızlığının yok edilmesidir.
Yeni mahkemeler açmakla övünmek yerine, asıl hedef bağımsız ve tarafsız mahkemelerin varlığını güvence altına almak, adil yargılanma düzenini tesis etmek olmalıdır. Böyle bir düzen sağlandığında hem ülkeye hem topluma hem de adalet bekleyen insanlara gerçek anlamda fayda sunulabilir.
Adaletin bağımsız şekilde işletildiği bir düzende, toplumun yargıya güveni artar; kuralların herkese eşit ve adil biçimde uygulandığına olan inanç pekişir. Hukuka güvenen ve hukuka riayet eden bir toplumda ise, neredeyse mahkemelere ihtiyaç dahi kalmaz.
Şimdi siz karar verin: Yeni mahkemelerle övünmeli miyiz? Yoksa bunu, toplumda çöküşün işareti olarak görüp utanmalı ve bağımsız yargının yokluğu nedeniyle endişelenmeli miyiz?
Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***