TARIK TOROS | YORUM
Aylardır beklenen komisyon kuruldu; iktidarın AKP kanadı “Terörsüz Türkiye” adını verirken, MHP kanadı (Feti Yıldız’ın erken tweet’iyle) “Milli Birlik ve Dayanışma” olarak duyurdu. Kamuoyu haftalarca komisyonun biçimi, partilerin katılımı, hatta ismiyle meşgul oldu; oysa asıl mesele, bunun bir oyalama girişimi olup olmadığıydı.
Nasıl olmasın ki… Neredeyse 10 ayı dolduruyor; devlet bir süreci başlattı başlatmasına, fakat muhataplarına hiçbir şey vermiş değil. Yasal düzenleme gerektirmeyen konularda dahi adım atılmadı. AYM ve AİHM kararlarına uyulmuyor, infazını tamamlamış mahkûmlar tahliye edilmiyor, hasta ve yaşlı tutuklulara olmadık zorluk çıkarılıyor.
Kürt ve CHP mahallesinde olmadığı için gündeme sınırlı biçimde gelse de, (yasanın açık-yoruma mahal bırakmayan hükmüne karşın) içeride hâlâ hamile tutuklular bulunuyor.
***
Komisyonun adı “Milli Dayanışma ve Kardeşlik” olacakken, CHP’nin bastırmasıyla “demokrasi” kelimesi eklendi ve “Milli Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu” oldu. Tüm partilerin ve komisyon üyelerinin bildiği üzere, bu bir ihtisas, araştırma veya inceleme komisyonu değil. Öyle olsa, TBMM Genel Kurulu’nda oylanması gerekirdi.
TBMM tatile girdiği için, bu komisyon “korsan” da olamayacağına göre, hangi vasıfla kuruldu sorusunun cevabını henüz bulabilmiş değilim.
İsminden hareketle emin olduğum bir şey var: “Dayanışma” ve “kardeşlik” kelimeleri pek yerinde değil. Neyin dayanışması, kimin kardeşliği? Oysa “demokrasi”den önce “barış” ve “adalet” kelimeleri olmalıydı. Ama bu ikisi de yok.
Peki, bu komisyon ve devamında gelişecek süreçten barış ve demokrasi ummalı mıyız? Sağduyulu hemen herkesin cevabı hayır. Çünkü geriye dönüp baktığımızda, niyetinden emin olunmayan, çok iyi bildiğimiz bir Erdoğan rejimi var.
Haliyle buna “koltuğunu sağlama alma komisyonu” diyen de var, “şahsı için anayasal değişiklik karşılığında zararsız bazı tavizler verecek” yorumunu yapan da. Çok beklemeyeceğiz.
***
İktidarın derin yoksulluk ve ekonomik çöküntü karşısında ihtiyacı olan tek şey, zaman. Kimse, CHP Genel Başkanı Özgür Özel’in savunduğu gibi kasım ayında seçim beklemiyor; bu, mevcut koşullarda teknik olarak da olanaksız.
Bu komisyon ve buna bağlı olarak gelişen süreç, kabul edelim ki, iktidarın 2024 ve 2025 yıllarını siyasal açıdan olabildiğince sönümlenebilir sarsıntılarla geçirmesini sağladı. Şimdi hesap, 2026’yı da bu gündemlerle bloke edebilir miyiz, sorusuna kilitlenmiş durumda. Başka bir şey değil.
***
İktidar, 10 ayı hiçbir şey vermeden geçirdi. Bundan sonrasına dair herhangi bir umut ışığı da yok. Oysa muhalefet kanadının gündeminde; Ekrem İmamoğlu, Selahattin Demirtaş gibi liderlerin tekrar sahalara dönmesi, Gezi davası tutuklu ve hükümlülerinin durumu, Abdullah Öcalan’ın AİHM kararları çerçevesinde “umut hakkı” gibi meselelerin yer alması gerekir. Aksi takdirde, iktidarın niyetini sorgulamak kaçınılmaz olur.
***
Şu son “diploma skandalları” vesilesiyle öğrendiklerimizi hatırlatarak devam edelim: Türkiye’deki kamu kurumlarının ve vatandaş verilerinin güvenliği tamamen çökmüş durumda. E-imza almak için hedefteki yetkililerin kimlik bilgileri ele geçirilmiş; bu bilgiler sahte belgeler düzenlemek ve resmi işlemler yapmak için kullanılmış. Devletin dijital altyapısı, iddia edilenin aksine, her türlü suç için elverişli bir zemin hâline gelmiş…
Kelimenin tam anlamıyla Türkiye hack’lenmiş; kamuda ve özelde hemen her kurumun, her kişinin durumu şaibeli hâle gelmiş durumda. Bileğinin hakkıyla belli konumları hak edenler, adeta hükümlü gibi bunu ispat etmek zorunda bırakılıyor. Ve sanıyorum ki suyun üstünde kalanlar çok az. Çünkü 2009’dan itibaren giderek artan biçimde tasfiyeler yaşandı; önce kamuda, ardından özel sektörde. Sonra ardı ardına çökmeler geldi. 15 Temmuz darbe girişimi bahanesiyle de yaygın biçimde kadrolar boşaltıldı, yerlerine kenarda ellerini ovuşturan liyakatsiz bir güruh yerleştirildi.
Kabul edelim ki, devletin işgali 10-12 yıl içinde büyük ölçüde yerleşti ve şimdi sonraki dönem dizayn ediliyor.
‘Kardeşlik Komisyonu’ kuruldu ve devlete çökmüş bu yapının birtakım hakları iade edeceğini düşünmek durumundayız, öyle mi?
Bakmayın, muhalefet partileri de vaziyetin fena halde farkında: Bu, barış ve adaletin olmadığı, “acaba ne koparabiliriz” moduna benzeyen bir süreçten ibaret sanki.
***
Hukuk geri döner mi? Toplumun gözbebeği siyasal liderler tahliye edilir mi? Baskı kemeri birkaç delik gevşetilebilir mi?
Bilmiyorum. Ancak peşinen ifade edeyim, umut çok çok az.
Misal, Osman Kavala tahliye edilse ne olur? Eşinin yanına döner, kalan hayatını huzur içinde tamamlar, isim vermeyeceğim çokları gibi. Bunu yadırgıyor da değilim. Kim olsa bu ceberut rejimin dişlileri arasına sıkışmaktansa aynını yapardı.
Gelgelelim, Kavala’nın tahliyesi, Gezi gibi son derece elverişli bir “Demokles’in kılıcı”nı iktidarın elinden alır. Ayşe Barım ve diğerlerinin davaları boşa düşer. Kavala, davanın ‘1 numarası’ olarak gösteriliyor çünkü. Yani konu, artık Kavala meselesi olmaktan çoktan çıktı.
***
İktidar, şöyle veya böyle 2023 seçimlerini aldı. 2024’te belediye seçimlerini kaybetmesiyle kıpırdayan muhalif hareketlenmeyi ustaca manevralarla püskürttü. Muhalefet de buna çanak tuttu. 2025’in ilk yarısı bitti. İkinci yarısı da şimdiden belli.
İktidar liderlerinin biyolojik ömürleri satın alınmışsa, son 4-5 yıldır önlerindeki metni, kürsüye dayanarak okuyabilen liderler pekâlâ buna birkaç yıl daha devam edebilir. Muhalefet bu konuda Azrail’le temas etmediyse, tabanlarını bir süre sonra ne düzenli “valilik izinli” mitingler ne de güçlü açıklamalar tatmin edecektir.
Bakmayın, muhalefetin süreci yönetme ve biriken gazı alma konusundaki başarısı, iktidar kadar kurumsal ve güçlüdür. Olan, derin yoksulluk altında inim inim inleyen topluma oluyor. Adalet bekleyen milyonlar ise hemen her kavşakta, “Az daha sabır, bir yıla çıkarsınız!” vaadiyle oyalanıyor.
Yadırgamıyorum; cezaevine düşenin hâlinden ancak cezaevine düşen anlar. Genel af veya kısmi affa dair kaç yazı yazdığımı hatırlamıyorum. Diyeceğim şu: Çok uzadı. Bu kadar uzamayabilirdi. Evet, bunun sorumluluğu tüm aktörlere paylaştırılabilir; lakin bu hiçbir sorunu çözmez, çözmüyor.
***
Buraya kadar bildiğim ve takip ettiğim konuları anlattım. Bilemediğim ve öngöremediğim ise, “konjonktür hazretleri”nin sürprizleri. Bir umudum varsa ve hâlâ devam ediyorsam, nedeni bu.
Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***