HABER MERKEZİ – KCK Yürütme Konseyi üyesi Xebat Andok, “Türkiye’de demokrasiden yana olan bütün aydın, yazar, gazeteci, akademisyen ve benzeri herkesin el birliği ile bu barış ve demokratik toplum sürecine sahip çıkması olmazsa olmazdır. Onlarsız olmaz” şeklinde konuştu.
Kürt sorununun çözümünü odağına alan Barış ve Demokratik Toplum Süreci, Türkiye başta olmak üzer Ortadoğu’da siyasetin gündemini belirleme devam ediyor. Sürecin odak merkezlerinden biri olan Medya Savunma Alanları’nda sürece dair neler yaşandığı merak konusuyken iktidara yakın medya kuruluşlarının “savaş dili” ise sık sık eleştiriliyor. KCK Yürütme Konseyi Üyesi Xebat Andok, medyanın “savaş ve barış dili”ne dair Medya Haber Tv’den Erdal Er’in sorularını yanıtladı.
Medya Savunma Alanları’ndan yaşanan gelişmeleri nasıl takip ettiklerine değinen Xebat Andok, “Dünya çok değişti. Bilişim, iletişim teknolojisinde çok yoğun değişiklikler oldu. Bilgiye ulaşma imkanları da fazlasıyla gelişti. Esas bilgi alma kaynağımız giderek artık klasik bir yönteme dönüşecek olan televizyon. Yanı sıra dijital medya alanında gerek yazılı, gerek görsel bütün gelişmelere en kısa sürede ulaşma imkanımız vardır. Bilgiye ulaşmanın önünde bir engel yok” dedi.
KCK ile ilgili yerel ve ulusal basında çıkan haber, yorum ve analizleri ele alan Xebat Andok, “Genel olarak bir izleme durumumuz var. Bu hem temsil etmiş olduğumuz kimlikten kaynaklanıyor, hem de uğraşmış olduğumuz sorunlarla bağlantılı bir durum. Şu anda 3’üncü Dünya Savaşı denilen bir sürecin içindeyiz. Bir süredir Ortadoğu merkezli yürütülüyor. Kürdistan bu savaşın merkezi haline gelmiş durumda. Dünya güçlerinin de temel gündemlerinden birisi olduğumuzu biliyoruz. Bu temelde en öncelikli olarak çözmek istemiş olduğumuz Kürt sorununa da bakıldığı zaman esas olarak küresel bir sorun. 20’nci yüzyılın başından itibaren küresel kapitalist sistemin yaratmış olduğu ve adeta halkımız başta olmak üzere Ortadoğu halklarının Ortadoğu’daki aslında bölgesel sistemin başına adeta bela etmiş olduğu bir sorun. Çözmemiz gerekiyor. Dolayısıyla hem bu yönüyle küresel güçlerin gündeminde olan bir konu oluyor. Hem de bizim varlık ve özgürlük sorunları yaşıyor olmamızdan dolayı direkt bizim gündemimizde olan bir sorun oluyor. Hem de karakteri gereği en az Ortadoğu’da dört devleti ilgilendiren bir konu olması itibariyle de bölgesel bir sorun oluyor. Bu yönüyle herkesin gündeminde olan bir konuyla ilgili olduğumuz için evet biz de yoğunluklu bir biçimde takip ediliyoruz. Gözetiliyoruz. Denklemler oluşturulurken hesaba katılıyoruz. Denklem dışı tutulmak için çok yoğun bir çabaya maruz kalıyoruz” diye konuştu.
‘BİR MÜCADELE ÖRGÜTÜYÜZ’
Yerel ve ulusal medyada Kürt Özgürlük Hareketi’nin yoğun ele alınmasının nedenlerinden birinin de Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın sorunlara dönük çözüm paradigmaları olduğunun altını çizen Xebat Andok, “Temel özgürlüğümüz aslında Önderliğimizdir. Farklı bir duruşu temsil ediyor. Başta Kürt halkı olmak üzere bölge halklarına hitap eden, bölge halklarının sorunlarını halkların özgürlük eğilimi olarak çözmeye çalışan bir Önderlik. Yanı sıra temsil etmiş olduğu ideolojik kimlik gereği aslında bir insani çıkışı temsil ediyor. Bütün kadınların, bütün toplumsal güçlerin, devletçi iktidarcı sisteme karşı mücadele eden tüm toplumsal kesimlerin kapitalist modernite koşulları içerisinde nasıl özgür ve eşit yaşamı inşa edebileceklerine ilişkin projeler sunan bir Önderlik. Etkisi giderek genişleyen, büyüyen bir Önderlik. Bu yönüyle bir de sadece devletlerin takip ettiği bir hareket, bir Önderlik bir sorun değiliz. Aynı zamanda devletçi ve iktidarcı güçlerin dışında bütün halkların, bütün kadınların sisteme karşı mücadele eden tüm güçlerin de çok yoğunluklu bir biçimde takip ettiği, yüzünü döndüğü, ne dediğini anlamak istediği, nasıl örgütlenmesini örgütlendiğini görmek istediği bir alan. Kadınlar başta olmak üzere tüm toplumsal kesimlerinin de gündemindeyiz. Yüzlerini döndükleri bir örgütüz, bir halk haline geldik. Belli bir toplumsal sistemimiz var, bir mücadele örgütüyüz. Dolayısıyla biz de yoğunluklu bir biçimde büyük bir duyarlılıkla, büyük bir ciddiyetle hem egemen güçler açısından bize dönük mevcut olan gelişmeleri hem de halklar, kadınlar, toplumsal kesimler nezdinde bize dönük mevcut olan ilgiyi, mevcut olan yaklaşımı anlamaya, takip etmeye çalışıyoruz” ifadelerini kullandı.
‘SİYASET, POLİTİKA VE DÜŞÜNCE ÜRETİM ALANLARI’
Medya Savunma Alanları’nın sadece askeri alanlar olmadığını; siyaset, politika ve düşünce üretim alanları olduğunu dile getiren Xebat Andok, devamında şunları söyledi: “Bizim zorunluluktan dolayı silahlı mücadeleye başvurmamızdan kaynaklı biraz silahlı yönümüz öne çıktı. Çünkü başka yol yok. Varlık sorunu yaşıyorsun, var olabilmek için mücadele yöntemi gerekiyor sana. Şu anda gündemde olan demokratik siyaset kanalı gibi kanallar açık olmadığı için ve çok katı bir inkar politikası devrede olduğu için -soykırımcı, asimilasyoncu politikalar- buna karşı mücadele ettik. Bunda bizim etkimiz var. Mecburiyetten öyle bir mücadele yöntemi tercih ediyorsun. Ama onun ötesinde esas olarak böyle bir algının oluşmasının nedeni özel savaştır. Kürt genel olarak onların kafasında geridir. Daha öte öteye götürürsek batı karşısında Ortadoğu geridir. Bunlar biliniyor. Şehir karşısında köy geridir. Kürtler zaten geridir, geridir. Ecevit gibi birisi bile ölünceye kadar bile Kürtlerin aslında sorunun feodalizmden kaynaklandığını, şehirleşmemeden kaynaklandığını, köy, kent projeleriyle sorunun çözülebileceğini düşündü. Karşısında mücadele yürüttüğün kişiyi kötü göstereceksin ki, zayıf göstereceksin ki ona karşı işlemiş olduğun suçlar meşrulaşsın. Günümüzde Ortadoğu’ya her türlü saldırı yapıldığında bunların özgürlük adına yapılması gibidir. Bu yoksa normalde bizim hareketimiz savaşmadan önce aslında ideolojikti. Bizim partileşme dönemimizde de askerileşme ikinci dönemi temsil eder. Birinci dönemimiz ideolojikleşme dönemidir. Partileşme dönemi dediğimiz birinci dönem ideolojikleşme dönemidir. Evet askeri yönümüz de var. Bu noktada da varlığımızı garanti altına almak için elimizden geleni yaptık. Ama esas olarak bu mücadeleyi de yine ideolojimizin gücüne dayalı olarak yaptık. Çok yoğun bir eğitim, tartışma, sanat, kültür hareketiyiz. Özü itibariyle aslında adeta paramparça edilmiş, kendine ait olan tüm örgütlülükleri ortadan kaldırılmış olan bir halk yeniden her yaşamın her alanında örgütlü hale getirme hareketiz. Varlığı bir araya getirme ve onu özgürlüğe doğru götürme hareketiz. Dolayısıyla dar anlamda sadece askeri çalışmalarla yapılacak bir iş değil.”
‘MEDYA İNKARIN SÖZCÜLÜĞÜNÜ YAPIYOR’
Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın başlattığı sürecin gündeme gelmesiyle birlikte iktidara yakın anaakım medyanın dilinde yaşanan değişimlere dikkati çeken Xebat Andok, “İktidarın medyası, resmi ideoloji temelinde yayın yapan güç dengelerine göre pozisyon alan bir medya. Bu yönüyle tepeden tırnağa taraflı bir medyadır. Tarafını da resmi ideolojiden yana yapmış olan bir medya. Medyadan etkilenmekten öte aslında Kürt olarak biz bu iktidarcı-devletçi sistemden Türk devletinden nasıl etkileniyoruz? Örneğin bizde ne hissettiriyor? Çünkü medya onun medyası. Ne hissettirecek? Varlığımız yok. Kimlik ve dil yok. Asimile etmek için bütün imkanlarını seferber ediyor. Ülkene onların deyimi ile ‘çökmüş’ durumda. Ülkenin ismi yok. Onurlu olan insanların, onurlu olan bir insanın asla kabul edemeyeceği ve o şekilde yaşayamayacağı bir şeyi sana hissettirir. Öfke hissettiriyor. Başka bir çünkü senin varlığına saldırıyor. Seni sen yapan hiçbir şeyi kabul etmiyor. Öte taraftan bir de fiziki, kültürel saldırılar var. Tek derdimiz de Kürtlerin varlığını garanti altına alabilmek, Kürtlerin Kürt olarak kendi vatanlarında yaşamalarını sağlayabilmek. Medya bunun sözcülüğünü yapıyor. Bunun dışına çıkamıyor. Bu süreç bir sonuçtur. 100 yıllık soykırım politikalarının, katı inkar politikalarının sonuç vermediğinin bir sonucu. Sonuç verme onların az çaba gösterdiğinden kaynaklanmıyor. Deyim yerinde ise ellerinden gelen her şeyi her hükümet her iktidar yaptı” diye konuştu.
‘YALAN İZLENMEZ’
İktidara yakın medyanın “kibirli, üstenci” bir dil kullandığını vurgulayan Xebat Andok, eleştirdiği, odağına aldığı taraflara “Siz ne diyorsunuz” diye sorma gereği duymadığını sözlerine ekledi. Anaakım medyanın hakikati tersyüz ettiğini dile getiren Xebat Andok, “Yalan izlenmez. Kendisi hakikat ve ondan bahsediyor ve tepeden tırnağa yalan. Ama takip etmek gerekiyor. Hele bu iktidar medyası ne diyor? Türkiye’de ne tartışılıyor? Dolayısıyla o duygusal yönleri bir tarafa bırakarak, akıl, duygu denklemini oturtarak izliyoruz, izlemek durumundayız. Hiçbir faydası yok. Topluma zararı çok fazladır. İnsan ona üzülüyor. Halk nihayetinde bunlar doğruymuş gibi bunları izliyor. Çünkü alternatif de yok. Devlet adeta bir ‘tekelistan’ gibi yaşamın her alanına çökmüş durumda. Hedef kitleleri toplumdur. İşte bu temelde en büyük zararı Türkiye toplumuna yapıyorlar. Belli ölçüde dibe vurmuş durumdalar. AKP iktidarı çok büyük bir kalitesizlik yarattı. İktidar medyasının dili zehirleyici” diye konuştu.
‘KÜRT SORUNU ÇÖZÜLMEDEN DEMOKRATİKLEŞME OLMAZ’
Türkiye’nin yaşadığı demokrasi sorunun temelinde “Kürt sorunu” olduğunun altını çizen Xebat Andok, Kürt sorununu çözememiş bir Türkiye’nin demokratikleşmesinin mümkün olmadığını kaydetti. İktidarın dışındaki diğer iktidar odaklarının da Kürt sorununa yaklaşımının aynı olduğunu vurgulayan Xebat Andok, “Dönemsel olarak kendi iktidar hesapları için farklı yaklaşımlar olabiliyor. Bu yayınlarına belli ölçüde etkide bulunabiliyor. Ama o atmosfer biraz değişti mi? Kürt’e, Kürt’ün özgürlük mücadelesine, Kürt varlığına yaklaşımlarının aslında çok da farklı olmadığını özünde resmi ideolojinin katı inkara ve imhaya dayanan yaklaşımını görebiliyoruz. Kürtler şu anda Türkiye’de demokratikleşme mücadelesini yürüten en temel güç. Türkiye’deki demokrasi mücadelesinin öncülüğünü yapıyor. Türkiye’de demokratikleşme adına bir ilerleme varsa bu Kürt mücadelesinin sonucu gerçekleşiyor. Muhalefette olan güçlerle belli ölçüde bir ittifak ortaklığı gelişiyor. Bu zaman zaman mesela seçimlerde de kendisini gösteriyor. Farklı ortaklıklar da gösteriyor” dedi.
‘ORTADOĞU DEĞİŞİYOR’
Barış ve Demokratik Toplum Süreci ile Türkiye’nin değişmesi gerektiğini dile getiren Xebat Andok, “Ortadoğu değişiyor. Biz değiştik, 52 yıllık mücadelemizin somut örgütü olan PKK’yi feshetti. Silahlı mücadele yöntemini sonlandırdık. Türkiye’nin demokratikleşmesi için elimizden gelen her şeyi yapıyoruz. 11 Temmuz’da bir grup arkadaşımız silahlı mücadeleye yaklaşımını ortaya koydu. Türkiye’nin demokratikleşmesi için gerekli olan demokratik siyasete ne kadar hazır olduklarını herkese gösterdi. Demokratik entegrasyon ve özgürlük yasaları diye formüle ettiğimiz bir çerçeveye ne kadar hazır olduğumuzu gösterdik. Dolayısıyla muhalefetin eğer demokratikleşme sorunu varsa -ki var- en fazla da muhalefete lazım. Bu kadar önemli olan bir süreç var. Ama bu süreçteki muhalefet medyası denilen medyanın yaklaşımına bakıldığı zaman gündemlerinde büyük bir terslik var” ifadelerini kullandı.
‘HELE ÖNCE BİR TANI’
“Türkiye’de hukuk diye bir şey yok” diyen Xebat Andok, devamında şunları söyledi: “Türkiye’de şu anda bizim temel derdimiz Türkiye’nin nasıl bir hukuk devleti haline geldiği Bütün mücadelemiz bunun içindir. ‘Devleti şöyle yıkacağız, yerine şöyle bir şey yapacağız…’ bu paradigmayı bıraktık. Önderliğimiz bunları yeterince izah etti. Temel sorunumuz şu; Önderliğimiz Bolu’daki otel yangınının nedenini bile hukuk devletinin olmamasına bağladı. Çünkü hukuk yok ki ortada. Hesap sorma yok. Kaide yok, kural yok. Çıkar var, iktidar var, adamcılık var. LGS soru kitapçığındaki soruları nasıl kimlere dağıtıldığı belli. İmralı’dan biliyoruz; hukuk yok. Kürt yok ki kardeşliği olsun. Hele önce bir tanı. Mevcut olan devlette kural yok. Bu kuralsız devletin temel nedeni Kürt sorunudur. Çünkü Kürt’ü kendi varlık sorunu olarak görüyor. Kürt’ün yokluğu üzerine kurmuş kendi ulus devletini. Kürt de var olmaya çalışıyor. Ona karşı mücadele yürütüyor. Bu defa resmi ideolojisi hak çerçevesinde Kürt’e kim saldıracaksa bütün o diğerleri artık teferruat oluyor. ‘Söz konusu vatansa gerisi teferruattır’ lafı esas olarak Kürt’e karşı suç işlemek serbesttir. Resmi ideolojinin gereklerini yerine getirin. Ondan sonra mafya mı olursun, çete mi olursun? Adamcı mı olursun? Kürt’e de açık. Şu anda sistem bazı Kürtlere güya kapıları açmış. O Kürtler de Kürt kökenli Kürtler oluyor. Ama biz kendimizi Kürt kökenli Kürtler olarak tanımlamıyoruz. Biz Kürt’üz. İkisi arasında temel bir fark var. İşte onlar da Kürt’e karşı mücadele ettikleri ölçüde orada kendilerine yer ediniliyorlar.”
‘BARIŞ İÇİN KONUŞMACILAR DEĞİŞMEK GEREK’
Savaş ve barış gazeteciliğinin etkilerine değinen Xebat Andok, etkilerinin iki yönlü olduğunu belirterek “Kürde bir de Türkiye etkisi oluyor. Savaş dili güvensizliği derinleştiriyor. En az yüz yıldır var olduğumuzu kabul ettirmeye çalışıyoruz. Bize toplamda belki milyon şehide mal olmuştur. Kürt bir şeyden sayılmamış. Barışmak istiyorsan bir kere öz eleştiri lazımdır. Bir kere bu konuşmacıları değiştirmek gerekir. Kürt’ün gönlünü kazanacaksan, Kürt’le barışacaksan daha düne kadar bize her türlü küfrü eden ve şu anda da üslubunda küçük kimi değişikliklerin dışında köklü bir değişiklik yapmayan, nedeni de şu zihniyetini değiştirmeyen insanlarla Kürt Kürt’le nasıl barışacak? Dil zihniyetin ifade ediş biçimi ya da organı. O değişmiyor. Kürtler bundan kuşkulu yaklaşıyorlar, güvensiz yaklaşıyorlar. Kürt’e bu kadar böyle kuşkulu yaklaşmaması lazımdır. Kürt gerçekten Türk devleti açısından kuşkulu duyulması gereken bir varlık değil. Var olduğunu ispat etmeye çalışan gelinen aşamada ispat Etmiş ve sadece kendi varlığı olarak yaşamaya çalışan bir halk. Bu kadardır. Medyanın dolayısıyla buna uygun bir biçimde Kürde hitap edebilmesi lazım. Yoksa o güvensizliklerin derinleşiyor” diye konuştu.
‘MEDYANIN DİLİNİ DEĞİŞTİRMESİ GEREKİYOR’
İnsanların kanı üzerinden, bir başkasının yokluğu üzerinden para kazanmanın “haram” olduğunu belirten Xebat Andok, “Kan içiyorlar başka ne nedir ki? Bu insanlıktan çıkmadır. Doğada herhangi bir varlıkta görmediğimiz şeyi ne yazık ki İslamiyet’in eşref-i mahlukat demiş olduğu insanda görüyoruz. İktidarcı güçler toplumun zihniyetiyle çok oynamasalar toplumlar ontolojik (özsel) olarak eşitlikçidirler. Türkler ve Kürtler Türkiye’de çok fazla iç içe geçmiş halklardır. Eğer ki gerçekten dertleri barış ve demokratik toplum sürecinde artık halkların birliklerini kurmak ise artık Türkiye’nin Kürt sorunu denilen bir sorunla karşılaşmak istemiyorsa Türk Kürt toplumuna ilişkin Kürt halkına ilişkin özel bir söylem geliştirmeleri şarttır. Barış dilinin oluşabilmesi için de bazı gereklilikler vardır. Öncesinde çok fazla ipin ucunu kaçırdılar. Gerçeklerle, hakikatlerle çok fazla oynadılar. Çok fazla soykırım ve asimilasyon politikalarına bel bağladılar. Sonuç alacaklarını düşündüler. Halkın desteğini de arkalarına alabilmek için ellerinden gelen her şeyi yaptılar. Ama yürüttüğümüz mücadele bunu sonlandırdı. Şimdi nasıl toparlayacaklarını şaşkınlığını da belli ölçüde yaşıyorlar. Yeni süreç için birçok şeyin değişmesi gerekiyor. Her şeyden önce medyanın da dilinin değişmesi gerekiyor. Barışa hizmet etmesi gerekiyor” ifadelerini kullandı.
ÖZGÜR BASIN’IN DİLİ
Koşulların uygun olması durumunda Türkiye’deki her bir gazeteciye kapılarının açık olduğunu belirten Xebat Andok, Özgür Basın’ın süreçteki çalışmalarına şu şekilde değerlendirdi: “Büyük şehitler verdi Özgür Basın. Şehitler şahsında Özgür Basın çalışanlarını tekrardan saygıyla selamlıyoruz. Gerçekten Özgür Basın Kürt varlık ve özgürlük mücadelesinin çok önemli bir parçası olarak bugüne kadar geldi. O da 10 yılları bulan bir mücadele geleneğine sahip. Bir mücadele yürütüyor. Bu çalışmayı içerisinde olan her bir yoldaş ne yaptığının bilincinde başarılı olmak için elinden geleni yapmaya çalışıyor ve yeri geldiği zaman en büyük bedelleri de vermiştir. Sayısız şehidimiz var bu konuda. Barış ve Demokratik Toplum Süreci’nin özgür basın alanına yansımaları da doğrudan olacak. Önderliğimizin belirttiği gibi varlık sorununun henüz yasalarla tam anlamıyla garantiye alınmasa bile çözüldüğü artık Kürt İnkar edilmediği, artık Kürtlerin de kendisini inkar etmediği, Kürtlerin bir şekilde artık dört parça Kürdistan’da giderek kendi varlığını kanuni olarak da güvenceye almış olduğu bir süreçteyiz. Kürtler bilinçlendi. Dolayısıyla varlık sorunlarını aşmış olan bir halk var. Bugüne kadarki mücadelemiz varlık sorunlarımızı gidermek içindir. Dolayısıyla varlık sorunu yaşayan bir hareketin yöntemleri farklı oluyor. Dolayısıyla varlık sorunu yaşayan bir mücadelenin dili de farklı oluyordu. Dolayısıyla bugüne kadarki mevcut olan basınımızın, özgür basınımızın dili biraz daha çok ona uygundu. Bir stratejisi vardı. Mecburiyetten dolayı esas almış olduğumuz silahlı mücadele vardı. Silahlı mücadelede büyük kahramanlıklar var, büyük direnişler var, yine işte büyük saldırılar var. Bunların işlenmesi gerek. Savaşın dili olan bir basın durumu vardır. Çünkü gerçeklik o, realite o. Tercih olmasa da böyle.”
‘BASINIMIZIN DİLİ İNŞAYA DİLİ OLACAK’
Barış ve Demokratik Toplum Süreci ile birlikte Özgür Basın’ın da dilinin inşa dili olması gerektiğini belirten Xebat Andok, “Özgür yaşamı inşa etme süreci. Ve bu artık farklı bir dil gerektiriyor. Bu farklı bir yapılanma gerektiriyor. Bu her açıdan bir yeniden yapılanmayı gerektiriyor. Geçmişte basınımızın dili daha çok dışa dönüktü. Dışı daha çok eleştiren, Kürt’e yapılmış olan haksızlıkları, adaletsizlikleri, saldırıları daha çok önceleyen, Kürt’ün kendi varlığını uluslararası alana, bölgeye, halklara anlatmaya çalışan bir dildi. Daha çok bu yönüyle dışa dönüktü. Biraz muhalifti. Dışa dönük bir dilimiz vardı, yayıncılığımız vardı. Tümden bunlar aşılmamış. Kuşkusuz yine Kürt ve Kürdistan üzerindeki mevcut olan haksızlıkları yeterince teşhir etmek için bu noktada bir duyarlılık gerekli. Ama esas olarak özgürlüğü inşa etme sürecindeysek -ki böyle tanımlıyoruz içinde bulunduğumuz süreci- o zaman bizim basınımızın dilinin de daha çok içe dönük inşa dili olacak” dedi.
‘ÖZGÜR YAŞAMI İNŞA EDECEĞİZ’
Basının rolünün birinci kuvvet pozisyonunda olduğunu belirten Xebat Andok, basının demokratik toplumun ve özgür yaşamın inşasında belirleyici bir pozisyonda bulunduğunu sözlerine ekledi. Özgür Basın’ın “beklenti” içinde olmaması gerektiğini belirten Xebat Andok, “Bu sürecin en aktif aktörü olarak kendisini bulmak durumundadır. Bunu yaparken Kürdistan’da ne gibi değişiklikler oldu? Nasıl bir sürece girdik? Önder Apo neyi öngörüyor? Demokratik siyaset stratejisi neyi gerektiriyor? Paradigma değişiminden bahsediyoruz en önemlisi. Önder Apo partimizi yani PKK’yi ulus devletçi sosyalizm pratiği olarak tanımladı. PKK’nin mevcut olan formatının, kuruluş biçiminin sosyalizmi yeterince getiremeyeceğine dair ikna olduğunu ve değişikliği bundan dolayı gerekli gördüğünü belirtti. Özgür basın da esas olarak kendisini Kürt özgürlük hareketinin birikimine dayandırdı. Dolayısıyla kök örgütte bir değişiklik oluyorsa o zaman bunu kendisine referans alan, bunu kendisine esas alan diğer örgütsel yapılarımızda da ciddi değişiklikler gerekecek. Bu değişiklikler yeni paradigma temelinde olacak. Yeni paradigmadan şimdi bahsetmiyoruz. 2003’ten beri yeni paradigma dönemine girmişiz ama Önderliğimizin eleştirileriyle ve aslında pratiğin de bize gösterdiği yeterince giremediğimiz bir yeni paradigma dönemi var. Özgür yaşamı inşa edeceğiz. Şimdi devletle biz barışmak istiyoruz. Ama özgür yaşam devletten istenmez. Özgür yaşamda devlet ne kadar uzak kalırsa o kadar iyidir. Sadece bize karışmasın istiyoruz. Kendimiz inşa edeceğiz. Topluma bilinç verme, toplumu eğitme görevi olan bir basın kendi içerisinde bunu örgütleyemezse, bunu kendisi yaşayamazsa bunun propagandasını ne kadar yapabilir? Yapamaz. Kendimizde olmayan bir şeyin propagandasını yapmayacağız. Dolayısıyla kendimizde inşa etmediğimiz bir şeyi toplum inşa etsin diye topluma vermeye çalışmayacağız çünkü o tutmaz” diye konuştu.
DİJİTALLEŞMENİN ÖNEMİ
Özgür Basın’ın dijitalleşmede güçlü bir şekilde yer alması gerektiğini söyleyen Xebat Andok, toplumsal örgütlenme ve bilinçsizleşmenin önüne geçmek bunun elzem olduğunu kaydetti. Xebat Andok, “Barış dili nasıl inşa edebilir?” şeklindeki soruya şu şekilde cevap verdi: “Amaçla bağlantılı bir şey. Kürt cephesinin bu noktada amacının barış olduğu herkesin malumudur. Kürt cephesinde kimi değişim dönüşümler gereklidir. Ve bu değişimleri yapması çok zor değildir. Çünkü zehirlenmiş bir yapı değildir. Örneğin Kürt medyası milliyetçi değildir. Enternasyonalizme, halkların kardeşliğine, kadın-erkek eşitliğine açıktır. Genelleştirirsek demokrasiye tamamen açık ve buna hemen adapte olabilecek bir yapıya sahip. Zehirlenme esas diğer cephede var. O cephenin yani ciddi köklü değişim dönüşümleri yaşaması gerekiyor. Bağımsız, gerçekten hakikatin peşinde, gerçekten Türkiye’nin demokratikleşmesi için ya da aslında bir bütün Kürtlerin birlikte yaşamış olduğu tüm devletlerin de demokrasiye duyarlı hale gelebilmesi için elimden geleni yapan bir gazetecilik yaklaşımı çok fazla yok. İktidara çok odaklılar. Kuşkusuz Türkiye cephesinde de gerçekten Türkiye’nin demokratikleşmesi için elinden geleni yapan, zor ve baskılarla karşılaşan insanlar var.”
‘AYDIN YAZAR VE GAZETECİLER ÖRGÜTLENMELİ’
Kaygısı demokrasi olan aydın, yazar ve gazetecilere seslenen Xebat Andok, “Örgütsüz olmuyor. Bireysel çabalarla bu işler olmuyor. En güçlü birey bile kendisini örgütlemediği müddetçe bir şey yapamaz. Evet, her birimiz bir bireyiz. Bu bir varoluş. Ama birey nihayetinde toplumsal yaşıyor. Sorunlar toplumsal, çözüm de toplumsal olmak durumunda. Dolayısıyla aydınlar, yazarlar, gazeteciler ve bir bütün olarak Türkiye’nin demokratikleşmesi için çaba içerisinde olan insanların takip edebildiğim kadarıyla en büyük yetersizlikleri hala kendilerini yeterince örgütlememeleridir. Sonuç alabilmek örgütlülükten geçer. Kürtler de bunu yeterince herkese gösterdiler. Örneğin Önderliğimiz bir kişi olarak çıktı. Çokça belirtir. Aslında dayanacağı bir zemin de yoktu. Ama yani örgüt oldu. Yoldaşlarının oluşturduğu, halklaştığı, giderek şimdi bölgeselleştiği, uluslararasılaşıyor. Ama bu oluş böyle olduğu için böyledir. Başarının formülü burada olduğu için böyledir. Kendileri de kuşkusuz mücadele sahibidirler. Ama bütün halkların demokratikleşmesinin örgütlü bir mücadele ile ancak mümkün olabileceğini aslında teorik olarak kendileri de biliyorlar. Madem öyle o zaman doğru bilgiye göre olmak gerekir. O çerçevede Türkiye’de demokrasiden yana olan bütün aydın, yazar, gazeteci, akademisyen ve benzeri herkesin el birliği ile bu barış ve demokratik toplum sürecine sahip çıkması olmazsa olmazdır. Onlarsız olmaz” şeklinde konuştu.
Kaynak: Mezopotamya Ajansı.
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***