Türkiye’deki insan hakları ihlallerine dikkat çekmek için üç yıldır düzenlenen Strasbourg Adalet Buluşması’nın dördüncüsü bugün Avrupa Konseyi’nin önünde gerçekleştirildi.
Saat 11.30’da başlayan programda sahne gösterisinden hemen önce Avrupa Konseyi ile AİHM’ye 3 farklı mektup verildi. Mektuplar, AİHM Başkanı Mattias Guyomar, Avrupa Konseyi Genel Sekreteri Alain Berset ve Avrupa Konseyi İnsan Hakları Komiseri Michael O’Flaherty’e yazıldı.
Avrupa’daki 16 dernek logosu ve özellikle 6 İnsan Hakları Derneği temsilcilerinin adı ve imzasıyla verilen bu mektuplarda Türkiye’de özellikle 2016 dan bu yana ciddi insan hakları ihlalleri olduğu, bu ihlallerin bazılarının AİHM ve BM yetkili organlarınca tespit edilip düzeltilmesi kararlarının çıktığı fakat Türkiye’nin adaleti sağlama ve hukuku işletmede gerekli adımları atmadığı belirtildi.
Türkiye’de durum her geçen gün kötüye gidiyor
Türkiye’de AİHM’nin almış olduğu kararlara rağmen hak ihlallerinin ve hukukun erozyonunun artarak devam ettiği belirtilirken Michael O’Flaherty’e yazılan mektupta “Sadece 2025 yılında İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun siyasi saiklerle tutuklanıp hapse atılması ve ardından CHP’li başka seçilmiş belediye başkanlarının da gözaltına alınması, demokratik denge ve denetleme mekanizmalarındaki aşınmayı yansıtan bir örnektir.” ifadelerine yer verildi.
Türkiye’de otoriterleşmenin dijital alanda da hız kazandığına vurgu yapıldı ve kitlesel dijital sansüre dikkat çekildi. “Meta ve X gibi büyük platformların suç ortaklığı ile 2023’ten bu yana çoğu sürgündeki gazetecilere ait 112 bin’den fazla sosyal medya hesabı engellendi” denildi.
Mektupta ayrıca 702.000’den fazla kişinin muğlak terörizm suçlamalarıyla soruşturulduğu, çoğu zaman güvenilir kanıtlar olmaksızın 350.000 gözaltı yapıldığı, 130.000 kamu görevlisinin ihraç edilip kamu hizmetinden men edildiği ve yüzlerce çocuğun hapishanede büyüdüğü veya ebeveyn bakımından yoksun bırakıldığı bilgileri verildi. İnsan hakları ihlallerinin kapsamı endişe verici düzeydedir denildi.
“Büyük Daire’nin Yüksel Yalçınkaya kararı, ByLock, sendika üyeliği veya okul üyeliğine dayalı terör mahkumiyetlerinin temel hakları ihlal ettiğini kabul etmiştir. Türkiye, aynı kusurlu delilleri kullanarak başvurucuyu yeniden mahkum ederek karara açıkça meydan okumuştur” denilen mektupta Avrupa Konseyi’nin AİHM kararlarının uygulanması için Türkiye’ye baskı yapması ve somut adımlar atması istendi.
Türkiye’de normalleşen sindirme taktikleri
Siyasi otorite tarafından hedef alınanların çektiği acılara değinilen mektupta Türkiye’de yargılama öncesi gözaltı, gece baskınları, kamuoyu önünde utandırma ve uzaktan hapsetmenin normalleştirilmiş taktikler haline geldiği bunlara genellikle medyada karalama kampanyaları ve siyasi güdümlü mahkeme kararlarıyla mal varlıklarına el konulmanın eşlik ettiği belirtildi.
Türkiye’de avukatların da giderek daha fazla hedef alındığı ve İstanbul Barosu’nun sadece hesap verebilirlik talep ettiği için feshedilmekle karşı karşı olduğu ifade edilen mektupta “Bu, terörle mücadele yasalarının avukatlık mesleğini sindirmek için kötüye kullanılmasının açık bir örneğidir.” denildi.
Terörle mücadele yasalarının avukatları sindirmek, baroları zayıflatmak ve özellikle siyasi tutuklular ve hükümeti eleştirenler için anlamlı yasal savunmaya erişimi engellemek için kasıtlı olarak kötüye kullanıldığı dile getirildi.
Baskı ulusal sınırlarla sınırlı değil
Ekim 2024’te Kenya’da uluslararası koruma altında bulunan dört Türk vatandaşının Nairobi’de kaçırıldıği ve uluslararası hukuk ve BM geçici tedbirleri açıkça ihlal edilerek zorla Türkiye’ye iade edildiği hatırlatıldı. Bu kaçırma vakalarının birden fazla kıtada 100’den fazla belgelenmiş teslim işlemini içeren daha geniş bir ulusötesi baskı modelinin bir parçası olduğu belirtildi. Avrupa Konseyi halen Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde görülmekte olan ve ciddi ulusötesi kaçırma ve alıkoyma iddialarını içeren davalarda üçüncü taraf müdahaleleri yoluyla yetkisini kullanmayı değerlendirmeye çağrıldı.
Adalet sürüncemede bırakılıyor
AİHM başkanına yazılan mektupta Türkiye’de etkin iç hukuk yolu kalmadığının altı çizilerek, özellikle Hizmet Hareketi mensuplarına uluslararası hukukla çelişen özel uygulamalar yapılarak mağdur edildiklerini, kasıtlı olarak dosyaların AYM de ya da öncesinde sürüncemede bırakılarak Strazburg’da adalet aranmasının engellendiğini, mahkemenin bu gerçeği görerek başvurucu mağdurlardan ısrarla iç hukuk yolların tüketilmesini talep etmekten vazgeçmelerini, önlerinde bulunan dosyaları ivedilikle karara bağlamaları talep edildi.
Ayrıca mahkemenin bazı dosyalarda, dosyaların özel durumunu dikkat almadan düşük tazminatlarla dosyaları karara bağlamasının mahkememin saygınlığına gölge düşürdüğü ifade edildi.
Mahkemenin Yusuf Bilge Tunç dosyası örneğinde olduğu gibi bazen Türkiye hukuk devleti imiş gibi davranarak kararlar verdiğini, bunun mahkemeyi son çare olarak gören mağdurlar ve insan hakları savunucularında hayal kırıklığı yarattığı ifade edildi.
Mahkeme başkanından tetkik hakimi olarak başvuru dosyalarında ön inceleme yapan hukukçuların üye devletler tarafından atanıp, maaşlarının da bu devletlerden karşılandığı belirtilerek, bu hakimlerin tarafsızlığının sağlanması için gerekli tedbirlerin alınması talep edildi.
Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***