AV. NURULLAH ALBAYRAK | YORUM
İstanbul’dan Edirne’ye Afyonkarahisar’dan Gaziantep’e her şehirde, her sokakta, her köyde adaletin yok olduğu bir zaman diliminde yaşıyoruz. Yaşananlar bir kurgu mu, yoksa gerçek mi anlamakta zorlanıyoruz.
Sosyal medyada, babasının çırpınışıyla haberdar olduğumuz 7 aylık bir bebek, annesiyle birlikte cezaevine gönderildi. 7 aylık bebek, hayatının ilk yıllarını cezaevinde, duvarlar arasında geçiriyor. Hangi vicdan, hangi hukuk, bir annenin ve bebeğinin bu çileyi yaşamasına göz yumar?
Hangi adalet sistemi, 7 aylık bir bebeği cezaevine gönderebilir? Hangi mahkeme, bir anneyi çaresizliğe mahkum edebilir? Bu hikaye gerçek olabilir mi?
Hayatlarını, hayallerini ve isimlerini bilmediğimiz çoğu üniversite öğrencisi kız çocuğu, bazıları hasta, bazıları ise sadece 18 yaşında, 77 insan. Bir sabah, evlerinden alındılar ve cezaevine atıldılar. Ne yaptıklarını bilmeden, suçlarının ne olduğunu anlamadan, sadece bir ‘etiketle’ cezaevine konuldular. Tek çabaları, üniversite öğrenimlerini tamamlamaktı. Polise, savcıya, hakime sordukları tek şey: “Sınavlarımız var, yetişebilir miyiz?”
“Bir yanlışlık olmalı!” diye düşündüler. “Elbet bu yanlışlık düzelir, sınavlarımıza yetişir ve kaldığımız yerden devam ederiz!” diye teselli bulmaya çalıştılar. Ne yazık ki, avukatları tarafından itiraz ettikleri hakimler de kapıları yüzlerine kapatmıştı. Ne olduğunu anlayamamışlardı.
Umutlarını yitirmemeye çalıştılar. Önlerinde bayram vardı, bayram öncesinde onları burada bırakmayacaklarını düşünüp biraz olsun rahatlamaya çalıştılar. Hem Meclis’te milletvekilleri cezaevlerinde bulunanların serbest bırakılması için yoğun bir çalışma yapıyordu. “Elbette bizi de düşünüyorlardır!” diyerek sevinmişlerdi.
Yasal düzenleme yapıldı, binlerce tutuklu ve mahkum serbest bırakılmaya başlandı fakat onların koğuş kapısını çalıp, “Hadi çıkıyorsunuz!” diyen henüz olmamıştı. Prosedürlerin uzun sürüyor olabileceğini düşündüler. “Bizim bir suçumuz yok ki, tabii ki çıkartırlar!” diyerek kendilerini teselli etmeye devam ettiler. Ancak kapılarını çalan olmadı.
Gözlerini, kendilerini cezaevine gönderen savcıdan gelecek habere dikmişlerdi. Elbette savcı bey, kendilerine yapılan yanlışı fark edecek, cezaevine gelip özür dileyecekti. ‘Bir yanlışlık olmuş sizler masumsunuz hemen çıkış işlemleri yapılıyor lütfen özrümüzü kabul edin’ diyecekti.
Koğuş kapısı çalındı ve infaz koruma görevlisi, soğuk bir ses tonuyla, “Yarın mahkemeye çıkacaksınız, tutukluluğunuz değerlendirilecek.” dedi. Ne olduğunu anlamadılar ama çok sevindiler. Savcının yanlışı fark ettiğini düşünerek çok mutlu oldular. O gece gözlerine uyku girmedi. Yarın hakim karşısına çıkacaklardı ve hakim onları serbest bırakacaktı. Öyle düşündüler. Hemen sınavlarına girebilmek için okullarına dönmeleri gerektiğini düşündüler. Çantalarını da hazırladılar ki hiç vakit kaybetmeksizin doğruca okullarına gidebilsinler.
Bayrama iki gün kalmıştı. Bayramı aileleriyle birlikte geçirecekleri için çok mutluydular. Koğuşun kapısı açıldı ve infaz memurları, kızları teker teker SEGBİS odasına götürmeye başladı. Bağlantılar kuruldu, hakimin karşısına çıktılar ve öğrenci olduklarını, suç işlemediklerini, aslında suç işlemek nedir, onu bile bilmediklerini anlatmaya çalıştılar. Bir de hamile genç kız vardı o da düşük ihtimali olduğunu anlatmaya çalıştı. 77 kişi hızlı bir şekilde hakim tarafından dinlendi. Heyecan ve telaş birbirine karışmış şekilde, ‘tahliye’ kararını duymayı beklediler.
Hakim, kararını açıkladı. 77 kişiden sadece 6’sının tahliyesine karar verilmişti. Evet, sadece 6 kız öğrencinin tahliyesine karar verilmişti.
Haberi alan herkes olduğu yere yığılmıştı. Bu doğru olamazdı. Ne yapmışlardı ki? Neden hakimler kendilerini anlamamışlardı? Bir şeyi yanlış mı söylemişlerdi? Şimdi ne olacaktı, sınavlara yetişemeyecekler miydi? İnfaz memurları kapıları açtı ve tekrar koğuşa girdiler, arkalarından kapı sert bir şekilde kapandı.
Artık her şey bitti mi? Bizi burada mı bırakacaklar?
Tahliye haberini alan 6 kız öğrenci zaten hazırlanmışlardı; sadece “Hadi çıkıyorsunuz” denilmesini bekliyorlardı. Savcının ‘vahşi’ planından habersizlerdi.
Savcı alelacele, tahliye olan 6 kız çocuğunun kararına itiraz etti. Zamanla yarışıyor gibi bir havası vardı. Çocukların dışarı çıkmaması için koşturuyordu. Hakime, 6 kız çocuğunun tahliye edilmemesi gerektiğini ve bu karardan geri dönülmesinin hayati olduğunu bizzat giderek anlattı.
Bu sırada cezaevine tahliye yazısı gelmişti. 6 genç kız, geride bıraktıkları koğuş arkadaşlarına sarılarak gözyaşları içinde cezaevinden çıktılar ve memleketlerine dönmek için otobüs terminaline doğru yola koyuldular. Her biri başka illerde yaşıyor olmasına rağmen tutuklanarak buraya getirilmişti. Şimdi, tekrar memleketlerine döneceklerdi. Aileleriyle görüşmüşlerdi ve onlar da çocuklarına kavuşacakları için büyük bir mutluluk içindeydiler. Heyecanla otobüs saatlerini bekliyorlardı.
Savcı, hakime kararını geri aldırdı. 6 genç kız için verilen tahliye kararları, aynı gün içinde kaldırıldı ve yeniden yakalama kararı çıkarıldı. Savcı hemen polislere haber verdi ve otobüse binmeden yakalanmaları talimatını verdi. Kızlar, otobüs saatini beklerken, karşılarında tekrar polisleri gördüklerinde ne olduğunu anlayamadılar.
“Biz tahliye olmuştuk, bir yanlışlık olmalı. İsterseniz avukatımızla konuşun, savcı beye de sorabilirsiniz!” dediler. Polisler yakalama talimatının savcıya ait olduğunu söylediler ve kızları apar topar arabaya bindirerek yeniden cezaevine götürdüler.
Koğuş kapıları tekrar arkalarından sert bir şekilde kapanmıştı. Bir an için, belki de hiç gerçekleşmemişti, diye düşündüler. Bu yaşadıkları gerçek olamazdı. Ancak, bu yaşadıkları gerçekti.
Ne yazık ki, bu acımasız hikâye Gaziantep’te yaşandı. 77 gencin hayatı, umutları ve emekleri ellerinden alınmaya çalışılıyor.
Bir tarafta sevdiklerine kavuşmanın heyecanını yaşayanlar, diğer tarafta ise sistemin adaletsizliğiyle haksız yere cezaevine atılan insanlar… Bayram, birlik ve dayanışma zamanıdır.
Hepimiz, sevdiklerimizle, dostlarımızla bu günlerde bir araya gelirken, onların da hak ettikleri özgürlükleri yaşaması için üzerimize düşeni yapmalıyız.
Hepimizin bayramı mübarek olsun.
Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***