TARIK TOROS | YORUM
Bugün artık gittikçe artan biçimde gözlenen devlet içi güç mücadelesi, Fatih Altaylı’nın ya da ondan önce İsmail Saymaz’ın tutuklanmasıyla başlamadı. Ekrem İmamoğlu’nun gözaltına alınıp tutuklanması da milat değil.
Bir kere, kavramları önce yerli yerine oturtalım: Devlet içi mücadele hep vardı. Cumhuriyet tarihi boyunca hep oldu. Ondan önce Osmanlı yönetimi boyunca da oldu.
Fatih Altaylı’nın tutuklanmasına neden olan örnekle başlayalım ki daha iyi anlaşılsın: Son halife Abdülmecit’i de sayarsanız, Osmanlı saltanatında yalnızca 21 padişah savaş ya da hastalık nedeniyle ölene kadar tahtta kalabilmiş. Diğerleri ya hal edilmiş (İkinci Bayezid gibi) ya da ayaklanmayla indirilmiş, İkinci Mahmud gibi… Padişahlardan 3’ü boğdurulmuş; Üçüncü Selim, Genç Osman gibi… 9’u da tahttan indirildiği halde yaşamını sürdürebilmiş ve doğal nedenlerle ölmüş, İkinci Abdülhamit gibi.
Devleti ele geçirme ve elde tutma savaşı hep vardı ve var ola geldi. Devlet birilerinin elinde olmasa “ele geçirme savaşı” veriliyor olmazdı.
O sebeple “devlet düşmanları” hiçbir zaman değişmez. Devleti ele geçirme mücadelesi verenler için “rejim tehditleri” ortaktır. Düşmanları ortak olduğu için de onlarla empati yapmaz, haklarını önemsemez, gerekirse el birliğiyle bitirmeye çalışırlar. Bu yönüyle ortak düşmanlara karşı ittifak halindedirler.
Bu ittifak benzer biçimde dış politik konularda da kendini gösterir. O nedenle, bugün birbirine düşen devlet içi güçlerin, “Aklınız şimdi mi başınıza geldi?”, “Bize yapılırken neredeydiniz?”, “Günaydın!” gibi serzenişlere karnı toktur. Anlamazlar; çünkü her güç cephesi, kendine hak gördüğünü başkasından esirger. Demokrasi, hukuk, kurumsal kültür vs. birer kullanışlı araçtır.
Misal, Ekrem İmamoğlu’nun avukatı Mehmet Pehlivan tutuklandı diye Çağlayan Adliyesi’ni tam kadro inleten Barolar Birliği de bu güç savaşının taraflarından biridir. Mehmet Pehlivan, ilk tutuklanan avukat değildir; bunu da en iyi, daha önce kendi üyeleri tutuklanan Barolar Birliği bilmektedir.
Başındaki adam önce Kıbrıs’a, sonra Prag’a elçi yapıldı: Metin Feyzioğlu. Hatırlarsınız. 15 Temmuz’dan sonra “Türkiye’de işkence yoktur” turuna çıkmıştı.
***
Kırılma ne Altaylı’nın ne de İmamoğlu’nun tutuklanmasıyla başladı. İlk işaret fişeği, ocak ayında Halk TV gözaltılarıyla atıldı.
İmamoğlu’nun bir basın toplantısıyla gündem yaptığı “her taşın altından çıkan bilirkişi”, Halk TV’nin ilgisini çekmiş, bilirkişiyle telefon görüşmesini yayınlamışlardı. Aynı gün sıralı tüm ekibi gözaltına aldılar. Büyük bir şoktu. Ekip, bu şokun etkisiyle çelişkili ifadeler verdi; içlerinde birbirini ele verenler oldu vs. Sonunda kabak Halk TV yayın yönetmeninin başına patladı ve birkaç haftalık mahpusluktan kaçamadı.
O günlerde özellikle avukatların yaptıkları açıklamalara kulak kabarttım. “Arkadaşlar, bugüne kadar böyle şey görülmedi. Yeni bir evreye geçtik. Herkes dikkatli olsun.” gibi sözleri işitince, devlet içi güç savaşına ikna oldum. Evet, yeni bir evreydi bu.
Bu laflara, “Biz bunu 10 yıldır çekiyoruz, şimdi sizin başınıza gelince mi yeni evre oluyor?” gibi sitem edenler oldu. Oysa konu o değildi. Bu ekibin 10-12 yıl boyunca bir dokunulmazlığı vardı. Yargı erkiyle bir işbirliği söz konusuydu.
Avukatların “Yeni evre” derken kast ettikleri de buydu: “Bugüne kadar işbirliği içinde olduğumuz yapıyı artık biz de tanıyamıyoruz.” demek istiyorlardı. Bunu kendi mahalleleri çok iyi anladı ve ona göre önlem aldı.
***
Az daha açayım.
Devlette bir türlü bekleme odasından çıkamayan Halk TV sunucusu, geçen mayıs ayında şöyle dedi: “Ekrem İmamoğlu hiç başka konulara dalmadan sadece belediye başkanlığını yürütse, inanın başına bunlar gelmeyecekti.”
Hafta başında Özgür Özel’i konuk ettiğinde ise bu defa ona şu soruyu yöneltti:
“İmamoğlu’nu bu kadar savunmasanız mesela, daha rahat etmez misiniz?”
İsmail Saymaz, 12 yıl sonra Gezi soruşturmasından alındı ve ev hapsi boyunca siyasi tweet paylaşamadı. Sonrasında, “İmamoğlu konularına girmeyişinden” hareketle, “Bunun için tutuklandı, bu anlaşmayla çıktı.” gibi yorumlar yapıldı.
Devlet, İmamoğlu’nu çizdiği için olabilir mi peki?
***
İleride Özgür Özel’in alacağı en zorlu viraj bu olacak.
Bunu tek başına yapamaz.
Kendi yıldızı parlarken, İmamoğlu’na sahip çıkamayışını iyi izah edip toplumu ikna etmesi gerek.
İktidarın sabrı var; emin olun, devletin muhalefet kanadı da sabırlı.
İttifak içinde oldukları tek konu, toplumun gazını almak.
En büyük korkuları ise genel kamuoyu bunun farkına varıp uyanırsa ne olacağı.
Yok, unutmadım:
Peki, Altaylı ne zaman bırakılır?
Bunu en iyi İsmail Saymaz bilir. Uzun sürmeyecektir. Asıl, çıktıktan sonra yeni yayın politikası merak konusu olacak.
Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***