NECİP F. BAHADIR | YORUM
Deniz Baykal parti içi kavgalardan muzdaripti. “Anadolu’da kavgalı eve kız vermezler… Kavgalı partiye niye oy versinler?” derdi. Tabii ‘genel başkan koltuğuna’ oturduktan sonra… Öncesinde hep kavgaların tarafıydı. Bir hizip başıydı. Ansiklopedi bile ‘hizip’ maddesini yazdıktan sonra örnek olarak ‘Baykal hizbini’ gösterdi. Aslı Baykal’ın CHP yönetimini eleştiren sözlerini okuyunca babasını hatırladım. Acaba ruhu fatiha mı bekledi?
Türk siyaseti parti içi demokrasi ile parti disiplini arasında sarkaç gibi bir o yana, bir bu yana gelir gider. Sağ partilerde ‘parti içi demokrasiden’ eser yoktur. Lider ve parti politikaları eleştirilemez, dokunulmazdır. Dokunan yanar! ‘Hain’ ilan edilir ve kendisini kapının önünde bulur. Genel başkanlığa aday olmayı aklından bile geçiremez. Geçirirse ‘aklından zoru olduğuna’ hükmedilir ve gereği yapılır. Erdoğan veya Bahçeli’nin karşısına “Ben de adayım!” diyen bir babayiğit çıkabilir mi?
Vaktiyle bir hikaye dinlemiştim, MHP kurultayında bir partili adaylığa tevessül etmiş, Alparslan Türkeş’e rakip olmayı kafasına koymuş. Aklından zoru varmış demek ki… Bazı partilerin deli ve meczupları eksik olmaz. Hele de ideolojik partilerde… Kurultayı organize eden heyet Türkeş’e, “Ne yapalım efendim?” diye sormuş. Türkeş de “Salonu alın, omuzlarda gezdirin, turu bitirdikten sonra dışarı bırakın ve bir daha içeri almayın!” demiş. Ve öyle olmuş. Bırak adaylık dilekçesini divana kadar ulaştırmayı içeri bile giremez, dışarıdan seyredersin.
Sol partilerde ‘parti içi’ demokrasinin daha iyi işlediğini söylemek mümkün. Bülent Ecevit, İsmet İnönü gibi tarihi lidere kafa tuttu. Deniz Baykal, Erdal İnönü’ye rahat yüzü göstermedi, her kurultayda karşısına çıktı, yenildi tekrar aday oldu. Oğul İnönü’yü bıktırdı. Deniz Baykal skandal sonucu da olsa kendi isteğiyle istifa etti. Kemal Kılıçdaroğlu ‘Mayıs seçimlerini’ kaybedince Ekrem İmamoğlu ve arkadaşları ‘Çekil…’ dedi. Kılıçdaroğlu “Biraz erken değil mi?” deyince de kurultay ‘hesaplaşmaya’ dönüştü. Ve Özgür Özel, Kılıçdaroğlu’nu devirdi.
Kurultaylarda görevdeki ‘genel başkanları’ yenmek ‘imkansız’ denecek kadar zordur. Mevzuat liderlere geniş yetki tanır. İl ve ilce delegelerini ‘genel merkez’ belirler, delegeler de genel merkezi… Böyle bir döngü söz konusudur. Galiba Türk siyasetinde bugüne kadar kongre veya kurultay kaybeden iki genel başkan oldu. Biri Yıldırım Akbulut, diğeri Kemal Kılıçdaroğlu… Bir sağdan bir soldan… Turgut Özal kurucusu olduğu ANAP’ın kongresinde Akbulut’u güçlükle kılpayı yenebildi.
Peki CHP kurultayı…?
Kılıçdaroğlu nasıl kaybetti? Belediye imkanları seferber edildi mi? Delegelerin oyu para veya başka maddi değerlerle satın mı alındı? Para dolu çantalar otel lobilerinde el değiştirdi mi?
Gerek seçimlerde gerekse kurultaylarda kaybeden kabahati kendinde bulmaz, karşı tarafı ‘hile’ yapmakla itham eder. Futbolda bile bu bir ülke gerçeği değil mi? “Fenerbahçe şampiyon olacaktı, birileri engelledi!” tezinin müşterisi büyük kitleler değil mi? Kılıçdaroğlu ‘kem küm’ etti ama Özgür Özel’i açıkça suçlamadı.
“Kılıçdaroğlu, İmamoğlu destekli Özel’e neden yenildi?” sorusunun cevabı çok net. Taban ve delege ‘değişim istedi’ falan değil. Gerçi ‘değişim’ siyasetin sihirli kelimesidir. Kongrelerde, seçimlerde sıklıkla kullanılır. CHP’de sonucu belirleyen ‘değişim’ değildi.
Peki neydi? Dikkatli okuyucular hatırlayacaktır, burada analiz etmiştim. ‘İmamoğlu ve arkadaşlarının kazanma ve zafer’ bayrağını taşımaları kongreye damgasını vurdu. Sol hep kaybeden oldu. Sandık kabus demekti. Çok partili hayatta solun yüzü hiç gülmedi.
Kılıçdaroğlu ‘Mayıs seçimlerini’ büyük kaybetti. Rüzgarı arkasından almıştı. Erdoğan’ın en zor dönemiydi. Ekonomi felaketti. İçeride ve dışarıda çok sıkışmıştı. Maraş depreminin altında kalmış, enkazdan çıkamamıştı. Erdoğan’ın rakibinin kazanması saha ve zemin bundan daha elverişli olamazdı. Siyasi iklim muhalefeti iktidara taşımaya hazırdı.
Ve Kılıçdaroğlu kaybetti. Elinde seçimi verdi, Erdoğan’a kaptırdı. ‘Hile’ aranacaksa Mayıs seçimlerinde fazlası bulunur.
Kılıçdaroğlu nüfusun yoğun olduğu ‘büyük şehirleri’ kazandı. “İstanbul’u kazanan, Türkiye’yi kazanırdı!” nasıl olduysa Kılıçdaroğlu İstanbul’u kazandığı gibi buna ilaveten Ankara, Adana, Bursa, Mersin, Balıkesir gibi seçim bölgelerinde de ipi göğüsledi fakat Türkiye’yi kaybetti? Kırsalla, köy, kasabayla seçim mi kazanılır? Erdoğan’ın neredeyse Kayseri, Konya, Kocaeli dışında Kılıçdaroğlu’nun önüne geçtiği büyük şehir yok. Sonuçta Kılıçdaroğlu kaybetti. Umutları büyüyen muhalefet ağır hayal kırıklığı yaşadı ve bu öfkeye dönüştü. Kılıçdaroğlu kurultayı Mayıs seçimlerinde kaybetti. Nasıl Erdoğan ezilen, itilen kakılan kitlelerin umudu olarak siyasette var olduysa, İmamoğlu da İstanbul zaferiyle sürekli yenilen, kaybeden sol kesimin ‘kahramanı ve efsanesi’ oldu. Sol unutmaya yüz tuttuğu zafer duygusunu İmamoğlu’yla tattı.
O kurultay şimdi mahkemelik? İddialar dinlendi, duyumlar kayda geçirildi ve karar için Haziran’ın son gününe randevu verildi. Ve o gün de geldi, çattı. Köşesine çekildiği sanılan fakat ‘pusuda beklediği’ ortaya çıkan Kılıçdaroğlu sahneye çıktı. Kılıçdaroğlu’nu destekleyen milletvekilleri de kafasını çıkardı. İktidar cephesi ise ateşi daha da büyütmek için odun, doğal gaz ne imkanı varsa seferber etti. Günlerdir AKP medyası Kılıçdaroğlu güzellemeleri yapmakta. Kılıçdaroğlu bir anda ‘badem gözlü’ oluverdi. Parti içinde kılıçlar çekildi. Yaşanan parti içi kavga falan değil bir ‘iç savaş’. Hatta bir meydan muharebesi.
Bu oyunu kim kurdu? Erdoğan’dan başkası değil. CHP bir yandan belediye başkanlarının mahpusluğuyla boğuşurken diğer yandan partisinin kendisi de mahkemelik oldu. 31 Mart siyasi dengeleri alt üst etmişti. AKP iktidarı ve Erdoğan’ın siyasi meşruiyeti tartışmalı hale gelmişti. Erdoğan siyasi hayatının en zor günlerini yaşıyordu. Tekrar adaylığı sorundu. CHP’nin yükselen grafiği tehditti. Yargı kullanarak bu oyunu kurdu. Kılıçdaroğlu’nu da ‘figüran’ yapmayı başardı.
CHP tabanında öfkenin nedeni bu… Su taşıdığı değirmenin sahibi CHP değil, Erdoğan…
Mahkemenin kararı ne olacak?
Olumlu bir karar beklemek zor. Öyle olsa bile Erdoğan hedefine ulaştı. CHP’nin içine bombayı bıraktı. Mutlaka bir hasarı olacak. ‘Mutlak butlan’ diyerek yok sayarsa CHP’yi bekleyen kaosun ayak sesleri duyulmaya başladı bile. Erdoğan ise ellerini ovuşturarak izleyecek olup biteni.
CHP buradan çıkar elbette, süreci sağlıklı yürütürse ‘avantajı’ bile sağlayabilir. Çünkü toplum yargının veya başta güç odağının siyaseti dizayn etmesine sıcak bakmaz. Tepkisini gösterir. Günün sonunda ‘Erdoğan’ın oyunun altında kalma’ olasılığı hiç de düşük değil. Özgür Özel’in bütün beceriksizliklerine rağmen…
Uzaktan göründüğü kadarıyla Ankara’da nefesler tutuldu… Gözler mahkemenin vereceği kararda… AKP’de bayram, CHP’de ise endişe egemen…
Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***